Üniversitede çalışmak bazen oldukça keyiflidir. Sürekli öğrenciler ile olmak, sizden daha genç ve daha cesurların heyecanlı anlatışlarını...

Üniversitede çalışmak bazen oldukça keyiflidir. Sürekli öğrenciler ile olmak, sizden daha genç ve daha cesurların heyecanlı anlatışlarını dinlemek insana tarif edilmez bir mutluluk verir. Üstelik bilim ile uğraşmak da cabasıdır.
Ben öğrencilerimden çok şey öğrenirim. Başlangıçta bir parça çekingen olanlar bile dersler ilerledikçe onlara vermeye çalıştığım tek şeye sahip olmaya başlarlar.
Soru sorma cesareti ve becerisine.
Soru sormayı çok önemserim. Bir insanın soru sorabilmesi için bir şeyler bilmesi gerekir. Eğer öğrenci öğrenmeye başlar ise, soru da sorar.
Ama gerçekçi olmak lazım. Çoğu bambaşka yerlerden geldikleri için lise alışkanlıklarını atmakta zorlanırlar. Kötü bir soru sorarsam arkadaşlarım bana güler mi?  Hoca bana kızar  mı?  Ya da beni tersler mi?
Endişeler kısa zamanda silinir gider. Yağmur gibi sorarlar. Sınıfta yetmez koridorda sorarlar, laboratuarıma gelip beklerler, olmadı e-posta gönderirler. Ne yapar eder, sorarlar.
Üstelik bizim öğrenci öyle Adnan ya da Fethullah Beylerin, biat kültürü ile büyümüş, rahle terbiyesi ile yetişmiş elma yanaklı her daim mütesebbim şakirdlerine benzemez.
Bizim çocuklar adam gibi soru sorarlar.
Aman Saaayın hocam, kerametli ağzınızdan lütfeder de bizi aydınlatır mısınız acaba… diye başlamaz soruları.
Lakkadanak sorarlar. Salyangozlar gerisin geri yürür mü hocam? Bütün arılar altıgen petek yapar  mı hocam? Kaç çeşit larva var? İpek böceklerinin ipeği kaç metredir?
Bunlar en kolayları.
Biz maymundan mı geldik? Diyene neyse ki rastlamadım ama çok enteresan olanları da vardı doğrusu.
Tanrı var mı? Diyen bile oldu.
Sizce var mı? Demedi. Basbayağı bilimsel olarak, yekten bunu sordu.
Yok desem;
Aha yok dedi demek ki yokmuş diyecek sanki.
Var desem;
Tamam arkadaşlar varmış, deyip yürüyecek.
Öğrenciyi başımdan savma huyum da yok üstelik. Ayıkla pirincin taşını.
Bir de sizi denemek için soranlar vardır. Önceden araştırır, gelir şöyle bir eda ile sorarlar. Doğru cevap verip, bir de aklına gelmeyenleri eklersen pek bir sevinirler. Küçük çocuklar gibi.
Bazen sorunun cevabını bilemezsin. İşte öyle anlarda Fethullah’a falan imrenirsin. Öyle ya, onlar ne söylese kudret helvası. Abuk subuk konuşsa içinden en derin manaları, en gizli formülleri ve hayatın anlamını çıkartmak öğrencilerin işi. Bu şakirdler (öğrenciler) şakır şakır ağlaya ağlaya hocalarının yanından uzaklaşa dursun, bizimkiler gelir;
Hocam yılanlar bir fili yutabilir mi?
El cevap: Oğlum bu memlekette mi? Başka yerde mi?
Artık bu cevaptan derin ve gizli manalar çıkarmak işini sizlere bırakıyorum.