Kurban kesmenin hemen hemen her toplumda örnekleri var. Malum önümüz bayram ama kurban kesmek için bayram olması şart değil elbette. Kimisi uzun ve rahat ömür için, kimisi...

Kurban kesmenin hemen hemen her toplumda örnekleri var. Malum önümüz bayram ama kurban kesmek için bayram olması şart değil elbette. Kimisi uzun ve rahat ömür için, kimisi bilmem ne için kurbanlar adıyor, kesiyor. Her inancın olduğu gibi kurban törenlerinin de toplum yararına olduğu öne sürülüyor. Yılda bir kez et yiyenlerin protein açlıkları giderilmiş oluyor. Hali vakti yerinde olanlar pek bir huzur buluyor. Konu komşu sanki başka bir neden ile ziyaret edilemezmiş, büyüklerin elleri küçüklerin gözleri durup dururken de öpülemezmiş gibi bayrama da bu gözle bakılıp mantıksal kulplar takılıyor. Yılda bir kez et yiyenler, tıksırıncaya kadar et yiyenlerden bir gün olsun ayrılmamış olmanın mutluluğuna bayramlarda gark oluyor. 

Bu mantıkla bakıp hamdolsun kedi kesenini de gördük, deve kesenini de. Geçenlerde gazetelerde yayımlandı. Habere göre yeni kurulan Turkuaz Havayolları"nın aldığı iki uçak için iki deve kesmesi büyük tepki çekmişti. Belki hatırlayanlar vardır. 2006’da Türk Hava Yolları’nın RJ100 uçaklarını iade ederken deve kurban etmesi, Reuters haber ajansı tarafından “yılın tuhaf olayları” arasında yer almıştı. Saygısız gavurlar apronda deve kesilince pek bir önemsedi. Bizi haftalarca tefe koyup oynattı.

Deve denilince hep aklıma Kanuni döneminde Avusturya sefiri olarak görev yapan Busbecq gelir. Busbecq’in gözlemleri ve yazıları pek çok Avrupalı yazar ve bilim adamını derinden etkilemiştir. Ünlü gezgin, dönemin kamyon hatta TIR’ları olan katır ve özellikle de develeri olağanüstü bulmuştur. “Türkler” der “iki şeyden büyük fayda ve kâr elde ederler. Hububatlardan pirinç ve yük hayvanları arasından da deve”. Başka hiçbir şey bulamazsa çam ibrelerini ağzı kanaya kanaya yiyebilen bu hayvanlar, dayanıklılık ve gücün sembolleridir. Elimizdeki kayıtlara göre 1950 yılına kadar memleketimizde yaklaşık 100 bin deve bulunmaktadır. O yıllarda, en çok deve bulunan illerin başında Antalya gelmektedir. Bunu İçel, Aydın, İzmir, Konya, Urfa ve Muğla izler. Ankara dahil hemen hemen her ilimizde en az 1000 deve bulunduğu bilinmektedir. Yalnızca Kars, Ağrı ve Samsun dışında Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde, bir de §yoktur. Araplar beyaz ve açık renkli develeri daha dayanıklı olduğundan tercih ederler. Zira doğal seçilim gereği çöl sıcağında açık renk su kaybı açısından daha avantajlıdır. Bizim memlekette ise doru ve sincabî tonlar daha gösterişlidir.

Devede üst dudak yarıktır ve çok defa kısadır. Onun için dilin bu yarığı örtecek uzunlukta olması aranır. Kısa olursa “güdük” denir. Kulak ve göz etrafı ne kadar kıllıysa bu o denli asalet azlığına delâlettir. Deve yavrusuna “köşek” denir. Köşeğin boynu kısa olduğundan çayırlığa çıksa da beslenemez. Deve bir yaşına bastı mıydı gayri buna “taylak” adı verilir. Keşan civarında yaşlı develeri “lök” diye çağırırlar.

Deve zor doğar, ürkek ve saf bir hayvancıktır. Kolay yönetilir, öyle ki küçük bir çocuk bile koca bir kervanı idare eder. Eder etmesine de, deve kadar kindarı da zor bulunur doğrusu. Kendine yapılanı edileni hayatta unutmaz bu toprağın devesi. Tükürmesi ile meşhurdur. Sessizce yaklaşır kin tuttuğu adamın yanına. Tam suratının ortasını hizalar, dudaklarını büzer, burun deliklerini kapatır, şaaaap diye... Yani demem o ki dostlar, bu toprağın devesi, Bir gün bir punduna getirirse işte o zaman, İŞTE O ZAMAN... Bugüne değin, kentlerin dokusunu köylerin yapısını keyiflerince mahvetikleri halde oy isteyenlerin, orman alanlarını imara açanların, biyo-çeşitliliğimizi uluslararası maden şirketleninin insafına bırakanların, derelerimize hidro-elektrik, tepelerimize nükleer santral kuranların suratının tam ortasına tükürüverir bakarsınız.

Yahu ben ne diyorum ki? Ne olacak tükürünce? Birisi “Hamdolsun, teğet geçti, Ya Rabbi şükür” derken, beriki nazlı nazlı gevişini getire getire yürüyüp gidecek. Bu böyle gelmiiiiş, böyle gidecek...