Bilgisayar, televizyon ve cep telefonu en çok kullanılan üç teknolojik aygıt.

Pek çok evde insanlar birbiriyle konuşmadan sadece televizyona bakıyorlar. Televizyon evin başköşesine konuyor. Ve insanlar birbirleriyle konuşmadan böyle bir ayin yapar gibi adeta televizyona bakıyorlar. İnternet teknolojisi ve cep telefonu teknolojisi de zaman kavramını yok eden, buharlaştıran diğer unsurlar.

İnsanlara mekandan bağımsız olarak iletişim imkanı veren teknolojiler gençleri, çocukları çok fazla yalnızlaştırmaya başladı. Bilgisayar üzerine yapılan çalışmalar internette ve bilgisayarda çok fazla vakit geçiren çocukların ve gençlerin sosyal ilişkilerinin giderek azaldığını gösteriyor. Sosyal ilişkilerin azalması da dayanışma ve merhamet duygusunu ortadan kaldırıyor. Filmlerde çok ciddi şiddet temaları işleniyor. Çizgi filmlerde bile çok fazla şiddet sahneleri var. Gençler, çocuklar şiddetin normalleşti-rildiği, olağan görüldüğü bir dünyada yaşadıkları hissine kapılıyorlar. Bu ölçüsüz bir şekilde şiddete maruz kalma da onları şiddete karşı duyarsızlaştırıyor ve gerektiğinde şiddete başvurulabileceği konusunda bir yanlış inanca yönetebiliyorlar.

Özellikle bizim televizyonlarımız çok fazla çöplük üretiyor. Gençleri ve çocukları yüzeysel, gelip - geçici, anlık haz almaya dönük programlarla oyalıyorlar, avutuyorlar. Bu tarz programlara maruz kalan çocuklar, örnek figürler olarak kendilerine şiddet uygulayan kişileri, katilleri, psikopatları seçebiliyor. Anne ve babaların ihmalleri yok mu? Anne ve babalık da artık eski önemini kaybetmiş durumda. Ebeveynler dışarıda çalıştığı ve eve yorgun döndüğü için televizyon adeta çocuklar için bir oyalayıcı, bir bakıcı görevini üstleniyor. Evlerde bakıcı rolünü televizyonlar, internet sayfaları, cep telefonu oyunları almaya başladı. Dolayısıyla televizyon her şeyin çabuk değişeceğini öğreterek bizi büyük bir yanlışın içine soktu. Televizyonda görüntüler, imgeler çok hızlı değişir. Görüntünün çok fazla yenilenmesi beyindeki bazı devreleri uyarır ve özellikle çocuklar artık gündelik hayatta da herşeyin televizyon ekranındaki gibi hızla değişeceğini sanırlar.(ı) Oysa gündelik hayat bazen çok normal akabilir. İşte 5-18 yaş arası hayatın durağanlığa tahammül edemez oldu. Ve bu nedenlerle günümüzde giderek artan boyutlarda dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu dediğimiz bir sendrom yaygınlaştı.

Bir türlü yerlerinde oturamayan, dikkatlerini toplayamayan, kıpır kıpır bir gençlik yetişti. Hatta o kadar ki bebekler bile reklamlar çıkınca seni beni görmez oldular. Çünkü reklamlarda hem müzik var, hem de görüntüler hızla değiştiğinden ilgilerini çekiyor. Bu durum çocukların gençliklerinde kendilerini ifade edememesine sebep oluyor. Ve en önemlisi, sosyal izolasyonu artırıyor. İçinde bulunduğu toplumdan, arkadaş ortamına yabancılaşıyor, uzakla-şıyorlar. Yani arkadaşlarıyla yüz yüze sohbet etmek ve paylaşarak, duygusal alışveriş yaparak oynamak varken, televizyonla oyalanıyor. Bu da çocuğu duygusal açıdan da kötürüm hale getiriyor. Bir de internet çocukların çok kullandığı bir teknolojik ürün, bunun da zararları var. ntemete "Dünyanın en büyük çöplüğüdür" desek yeridir. Kıvamında kullanmayı başarabilsek belki sorun kalmayacak ancak gereksiz ayrıntılarla insanın zihnini doldurup işgal edebilecek kadar da tehlikeli. Televizyonda gençler genelde insanın karanlık tarafına ilişkin bilgi sahibi oluyorlar. Bu da ilginç geliyor onlara ya da şiddet gibi o da ilgi uyandırıyor. Bilseler ki hayatta her şey karanlık değil. Hayatta güzel şeyler de var, özgürlük, mutluluk, paylaşmak gibi. Bir başkasını çıkarı olmadan sevmek de var, karşılıksız vermek, yardımseverlik de var. Bu tür şeyleri ülkemiz ekranlarında görme şansımız biraz daha az. Çocuklar ve gençler Hollywood sermayesinin ürettiği ürünlerle imgelem-leriyle kendi dünyalarını biçimlemiş oluyorlar. O yüzden "televizyonu kapat hayatı aç..." demenin zamanı geldi de geçiyor.

Çocuklarımızı hayatın içinde sokaklarda, meydanlarda, bahçelerde gezdirmemiz lazım. İnsanların cansız olmadıklarını, ağlayabileceklerini, üzülebileceklerini gösterebilmemiz gerekir. Yoksa duyarsızlaştıklarının farkında değil misiniz? Televizyon karşısında hepimiz pasif bir izleyiciyiz. Kitap okurken aktif bir şekilde düşünerek sürece katılırız ancak televizyona sadece bakarız.

Ülkemizde yaşayan insanlar kitle iletişim aygıtlarından günde üçbine yakın eşikaltı mesaj alıyorlar. Oysaki bunların bir çoğu gereksiz. Bu mesaj bombardımanı çocukları baygınlaştı-rıyor ve dikkatlerini sahici olandan alıkoyuyor. Yanısıra yarışmacı bir kültür de pompalanıyor. Ancak, kendilerini öne çıkarmayı başaran çocuklar, başkalarını geçen çocuklar değerlidir zihniyeti servis ediliyor. Ötekini, başkasını da düşünebilmenin ne kadar soylu bir şey olduğunu öğretemiyoruz. Yarışmayı öğretiyoruz, bir başkasının sırtına basıp biraz daha yukarıya çıkmayı öğretiyoruz. Bununla birleştiği zaman televizyon ortamının çocukları fazlasıyla duyarsızlaştırdığını hatta yer yer bu bilgisayar oyunları ve televizyonların çocukları acımasız-laştırdığını söyleyebiliriz.

Çağımızın hastalığı simülasyon yani, taklitin gerçeğin yerini aldığı modeller. Ailelere önemli görevler düşüyor. Çocuklarınızın televizyon üzerinden neyi seyrettiğini denetlemenizde fayda var. Program seçiminde belirleyici olmanız gerekir. Televizyonun evde zaman zaman açılmaması gerekir. Televizyona aile içinde bir saat, iki saat en fazla seyredip daha sonra zamanı konuşmakla, dertleri ve mutlulukları paylaşmakla, Cep telefonu ise hastalık ya da bir güvenlik sorunu yoksa ilkokulu bitirmeden bir çocuğa verilmemeli.

(ı)Uzaktan Kumandalı Çocuklar (Hayy Kitap) 2007