Kuşadası’nda bir yolcu minibüsünde patlayan bomba sonucunda 5 kişinin ölümü, onlarca insanın yaralanması son günlerde yaşanan gerilimin uç noktası oldu...

Kuşadası’nda bir yolcu minibüsünde patlayan bomba sonucunda 5 kişinin ölümü, onlarca insanın yaralanması son günlerde yaşanan gerilimin uç noktası oldu. Daha bir hafta önce bu kez Çeşme’de bir çöp kutusuna bomba bırakılmış ve onlarca insan yaralanmıştı. Yollara döşenen mayınlar, bombalanan trenler, elleri kelepçeli olarak kaçmaya çalışan bir “canlı bomba”nın TV kameralarından adım adım izlediğimiz öldürülme görüntüleri... Bir dehşet ve korku ortamına doğru sürüklendiğimizin son günlerdeki göstergeleri.

Türkiye yaklaşık 40 yıldır bu görüntülerle yaşıyor. Siyasetin bu tür yöntemlerle yapıldığı bir ülke olarak Türkiye’de hep aynı film sarılıp sarılıp yeniden gösterime sokuluyor. Aktörlerin değişmesine karşın senaryo hiç değişmiyor. Son Kuşadası olayı da benzer şekilde karşılandı. Devlet’in en üst düzey görevlileri saldırıları nefretle kınadılar; Başbakan gerekirse Kuzey Irak’ta sınır ötesi harekat yapabileceklerini açıkladı, sivil toplum kuruluşları “terör” ü lanetledi, halk Kuşadası’nda tepkisini her tarafı Türk Bayraklarıyla donatarak gösterdi vb…

Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle gibi Kürt siyasetçilerinin oluşturduğu DTH eylemi onaylamadıklarını açıklarken; PKK-KongreGel sözcüsü Zübeyir Aydar da saldırıyı kınadığını açıkladı. Hürriyet Gazetesi’nin haberine göre, saldırıyı Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) adlı bir grup üstlendi.

AYAKLANMALARI BASTIRMA DOKTRİNİ

12 Eylül öncesinde Kontrgerilla eylemlerinden sonra saldırıları Türkçü İntikam Tugayı (TİT), Esir Türkleri Kurtarma Ordusu (ETKO) gibi örgütler üstlenirdi. Bu örgütlerin ne oldukları, kimler tarafından kurulup yönlendirildikleri hiçbir zaman açığa çıkmadı. Ama onların “ayaklanmaları bastırma doktrini” çerçevesinde yaptıkları eylemler 12 Eylül’ün meşruiyet kazanmasında önemli bir rol oynadı.

Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) diye bir örgüt var mıdır? Yoksa bu isim yeni provakatif eylemler için kullanılan bir “sanal unvan” mıdır? Muhtemelen bizim gibi insanlar bunu da hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Türkiye’de birtakım karanlık güçler siyaseti bu yolla yapmaya devam edecekler.

Devlet bu tür olayları önlemek zorunda olan bir kurumdur. Eğer devletin şu ya da bu birimi bu tür olayların içindeyse devlet bütün meşruiyetini yitirmiş demektir. Yok gerçekten eylemler Kürdistan Özgürlük Şahinleri gibi örgütler tarafından yapılıyorsa bunun kendi davaları için de çok ağır sonuçlarının olacağı bilinmelidir.

Türkiye’nin sahil kasabaları sürüp giden savaş nedeniyle yoğun iç göçlerin yaşandığı yerlerdir. Bu bölgelerde bir Kürt-Türk çatışmasını ateşleyen eylemler her şeyden önce o bölgede yaşam savaşı veren Kürt nüfusu tedirgin edecektir. Milliyetçilik dalgasının yaratacağı çatışma ortamının hiçbir biçimde özgürlüklerin, demokrasinin, insan haklarının gelişmesine katkı sağlamayacağı açıktır.

Bu kritik eşikte herkese sorumluluk düşmektedir. PKK aydınların silah bırakma çağrısına kulak vermelidir. Kürt siyasetçiler “silahlı savaş yoluyla Kürt sorununun çözümü” doğrultusunda politika sürdüren her türlü anlayışla bağlarını kopartmak zorundadır. Bu yoldan yürüyerek elde edileçek bir çıkış yoktur. Ve tabii devlet ve hükümet bu ortamı yaratan koşulları ortadan kaldırmak için her türlü siyasal, hukuksal ekonomik ve toplumsal çözüm önerilerini ortaya koymak ve uygulamakla yükümlüdür.

Ancak bu adımların atılmasıyla “şahinlerin” bir güvenlik vakası haline gelmesi sağlanacaktır.