Bitmek bilmeyen bir "savaş ortamı" Türkiye’yi bitiriyor. Resmi açıklamalara göre PKK’ya karşı yürütülen savaşın maliyeti yaklaşık 150 milyar dolar civarında. Bu rakam hemen hemen dış borcumuza eşit...

Bitmek bilmeyen bir "savaş ortamı" Türkiye’yi bitiriyor. Resmi açıklamalara göre PKK’ya karşı yürütülen savaşın maliyeti yaklaşık 150 milyar dolar civarında. Bu rakam hemen hemen dış borcumuza eşit. Bunun dışında parayla kıyaslanamayacak bir insan maliyeti: 30 bin ölü, on binlerce yaralı, yerinden yurdundan edilen insanlar, boşaltılan köyler; büyük şehirlere göçün yarattığı sorunlar; savaşa giden gencecik insanların dönüşte yaşadıkları travmalar vb..

PKK’nın 1984’te Eruh ve Şemdinli baskınıyla başlayan "çatışma süreci" 20. yılını dolduruyor. Bu 20 yıl boyunca çok şey değişti. Dünya politikası ndaki dizilişler, Ortadoğu’daki tablo şimdi son derece farklı bir görüntü ortaya koyuyor. Devlet, ‘Kürt diye bir şey yoktur’ politikasından, ‘Kürtçe TV ve radyo yayını yapılabilir’ noktasına geldi; PKK, ayrı bir Kürt devleti kurma talebinden vazgeçtiğini ilan etti vb.

Arada çatışmaların durduğu günler yaşandı. Bölge halkı olağanüstü hal durumundan, normalleşme sürecine girilmesinden son derece mutlu; yeniden çatışma ortamının doğmakta olmasından da son derece tedirgin bir ruh hali içindeyken, yeniden operasyonların başlaması, C-4 patlayı cılarla kurulan tuzakların yaygınlaşması, kaygı verici gelişmeler olarak ortaya çıkıyor.

İşte tam da bu nedenle 151 aydının "PKK’ya silah bırakma" çağrısı yapması son derece önem taşıyor. PKK’nın silah bırakmayı kabul etmesi, 20 yıldır süren çatışma ortamının son bulması açısından zorunlu, ama yeterli değil.

Hükümet katından da bu kararın hayata geçirilebilmesiyle ilgili bir "demokratik açılım"ın devreye sokulması gerekli.

Evet, sorun son derece hassas bir sorun. 20 yıllık savaşın tortusunun yarattığı acılar, karşılıklı öfke duygusu "adım" atılmasını zorlaştırıyor.

"Önce operasyonlar mı dursun, PKK mı silah bıraksın" kıskacı sorunun çözümünü içinden çıkılmaz bir labirente dönüştürüyor. "Devlet eşkiyayla pazarlık yapmaz" düşüncesi sorunu çözme açısından bir açmaz yaratıyor.

Oysa yaşadığımız sorun kimin ilk adımı atacağından, kimin kimle pazarlık yapacağından çok daha önemli. Türkiye, kendi sınırları içinde sürüp giden bir çatışma ortamı var oldukça, kan kaybediyor. Her türlü dış-emperyal gücün manipülasyonlarına açık, bu ülkenin vatandaşları arasında kin ve düşmanlık tohumlarını yeşerten; hem maddi hem de manevi yükü giderek ağırlaşan bir çatışmanın ortadan kaldırılması her şeyden önce siyasal iktidarı n görevi.

Bunun "askeri çözüm" dışında yollarının bulunması da siyasal iktidarın görevi. Evet 151 aydının metni esas olarak PKK’nın silah bırakmasına çağrı niteliğinde; ama bu konuda AKP’nin yanıtı nedir? Bir "çatışma ortamının" son bulmasını gerçekten istiyor mu? Kısa dönemli siyasal riskleri olsa da, bu ülkenin geleceği açısından son derece önemli olan bu sorunu çözmek için bir siyasal irade gösterecek mi?

151 aydın, imzaladıkları metnin gerektirdiği ne varsa yapmaya hazır olduklarını attıkları imza nedeniyle üstlenmiş durumda. Bu tutum zaten aydın olmanın, toplumsal sorunlara karşı duyarlı olmanın bir gereği.

Şimdi sorumluluk bu çağrının muhataplarında ve 20 yıldır çözülemeyen bir sorunu çözme iradesini gösterecek olan hükümette.