Çeşitlilik zenginlik demektir. Bazıları tektip canlılık halinin iyi bir şey olduğunu zanneder. Tüm dünyanın insanları birbirine benzerse, kültürlü, nazik ve bir içim su ari soylar etrafta...

Çeşitlilik zenginlik demektir. Bazıları tektip canlılık halinin iyi bir şey olduğunu zanneder. Tüm dünyanın insanları birbirine benzerse, kültürlü, nazik ve bir içim su ari soylar etrafta koşuşursa insanlık kurtulur diye umutlanırlar.

Oysa bir canlı toplumu ne kadar tekdüzeleşirse ortadan kalkma şansı o kadar yüksektir. Bu konuda en tipik örneklerden birisi Afrika’da yaşayan çitalardır. Çita ismi verilen iri kedilerin genetik yapısı öyle çok benzerdir ki en ufak bir zararlı virüs ya da mikrobun ortaya çıkıvermesinde yahut basitçe çevresel koşullarda küçük değişimlerin yaşanması halinde topu birden yok olacak durumdadırlar.

Bir toplumda bir “ötekinin” yaşaması hali o toplumun kalıcılığının bir ölçütüdür. Yaşanılan toplumda ne kadar çok farklı birey ve düşünce varsa toplum o denli kuvvetlenir. Bu çiftlik hayvanları için de böyledir, doğada yaşayan evcil olmayan türler için de, insan için de.

Yaklaşık 400 milyon yıl önce Anadolu diye bir yer yoktu. Şimdiki Türkiye ve İran’ın bir kısmının olduğu yer “Tetis” isimli dev bir arkaik denizin altındaydı. İlk önce sudan çıkan bölüm Pontikler adı verilen Karadeniz bölgemizdir. O nedenle bu bölüm dışında herhangi bir yerde kömür bulunma ihtimali son derece azdır. Karadeniz Bölgesi bilim insanları açısından çok özel bir yer olmakla beraber son 2 milyon yılda Doğu Anadolu’nun da özel bir öneme sahip olduğu ortaya çıkıyor. Örneğin ODTÜ Biyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Aykut Kence’nin önderliğinde farklı ülkelerden 13 bilim insanının yaptığı genetik analizler keçilerin Neolitik çağdan önce Doğu Anadolu’da evcilleştirilmiş olduğunu gösteriyor. Yani bir anlamda evcil keçilerin gen merkezi bizim burası.

Sadece onların mı? Türkiye Evcil Hayvan Genetik Kaynakları başlıklı proje çalışması son hızla tamamlanıyor. Örnek kitapçık geçenlerde elime geçti. İçinde neler yok ki? Anadolu İvesi, Kıvırcık, Gökçeada, Sakız, Hemşin ve tabii ki Morkaraman koyunu tescillenmiş soylar. Kümes hayvanlarından Denizli Horozu sığırlardan Karasığır, Kilis, Yerli Sarı ve Doğu Anadolu Kızılı sadece bu topraklara özgü renkler. Kangal, Akbaş, Ankara tavşanı ve Van ile Ankara Kedilerini bilmeyen var mı? Bursa Beyazı ve Hatay Sarısı Anadolunun özgün ipek böceği soyları. Hoş şimdilerde ipeğin de sentetiği var ama olsun. Adı yetiyor. 40’ın üzerinde evcil hayvanın geleceği gen kaynakları korunma programına alınmış durumda. Akademisyenler büyük bir özveri ile ellerinden geleni yapmaya gayret ediyor ve bu soyların genetik yapılarını belirlemeye çalışıyorlar.

Ankara’da keçi görmeyeli çok oluyor. En azından gerçek keçi. Kıl ve Kilis Keçileri Antalya’da, Hatay’da falan iyi kötü karşımıza çıkıyor. Gelgelelim şahsen ve bizzat benim en sevdiğim keçi şimdilerde Van’ın Gürpınar İlçesi köylerinde kalan Norduz keçisidir. Erkeklerindeki boynuzun görkemi göz boyar, vücudunun yarısı siyah yarısı beyaz olanlarına bakmaya doyamazsın. Tabii bulursan bakmaya doyamazsın demek lazım.

Tüm Dünya’da keçinin ilk kez Anadolu’da evcilleştirildiğini öğrenince insan her nedense çok seviniyor. Tuhaf bir şekilde inceden gurur duyuyorsun. Sonra başını çevirip aynı topraklara bakıyorsun. Onbinlerce yıl sonra geriye kalabilen keçilerin karnı açlıktan sırtına yapışmış.

Çok küçüktüm. Kurban Bayramı öncesi eve bir acayip keçi getirdiler. Bahçede oynarken günlerce bize kan kusturdu. Bizim oralarda keçinin tos vurmasına “süsme” derler. Bu edepsizin ben dahil süsmediği hiçbir çocuk kalmamıştı. Yine de kestiklerinde günlerce ağladım. Bu memlekette bir gün gelip de çocukları süsecek keçi bırakmayacaklarını bildiğimden belki sakalını uzun yıllar sakladım. Sonra kayboldu. Şimdi çocuklarıma gösterecek bir keçi sakalım bile yok. Krizi bilmem ama bir ara galiba yaşam bizi teğet geçmiş, bir keçinin melemesini duymaya hasret bırakmış.