Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz....

Başım köpük köpük bulut,
içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

 

***

 

Ağaçlar bir şeyleri anlatmaya birebir. Hiç konuşmuyor gibiler ama asırlardır susmuyorlar. Kökleri derinden geliyor ve yaprakları gökyüzündeki  sonsuz özgürlüğe gidiyor. Yaşam ile ölüm arasında bir köprü sanki. Esaret ve özgürlüğün son buluşma noktası. Ceviz tüm ağaçlar arasında benim için bir başka ağaç belki. Bir yandan tıpkı söğüt gibi esin ve bağlılığı, çınar gibi görkemi, alıç gibi dostluğu, meşe gibi dayanıklılığı anlatıyor öte yandan da özgürlük ve dayanışmayı. 

 

Ceviz çocukluğumun kurtuluş yeri. Ortalık çok kalabalıksa eğer kaçıp tepesine çıkmaya çalışırdım. Serde çelimsizlik var ya çıkamazdım pek. Bilenler bilir, taze ceviz simsiyah eder insanın elini, çıkmaz boyası. Toros Dağları’nın buz gibi suları daha da bir koyultur ellerimin rengini. Ama ben alamam kendimi, mis gibi taze cevizlerin çekiciliğinde kaybolurum. Kaç kez düştüm hatırlamıyorum. Annem bu yüzden mi bilmem, sevmez. Uğursuz bizim aileye der durur. Anlatmaz da nedenini. Ben de sormam. Olsun. Yine de alamam cevizlerden kendimi.

 

Bu köşeye o nedenle ceviz ağacı demek istedim. Burada hep beraber ceviz ağacının dallarında otururuz belki. Hep beraber Anadolu’ya bakarız. Göz alabildiğine bozkır uzanır gözlerimizde. Bozkırı “yeşil”den saymayanlarla inatlaşırız. Genetiği değiştirilmiş organizmalara, nükleer enerjiye hayır diyenlerle şarkılar söyleriz. Hayvan haklarına, insan haklarına, yaşam haklarına, çocuklara, çevreye, sevgiye, şiire ve san’ata saygısı olmayanlara “dur” demeye çalışırız. Tarihe bakarız birlikte, örneğin 1763’te Kasımpaşa Deresi’nde kirliliğe “hayır” diyen dedelerimizin sesini bugün işitiriz. Yusufeli’nden, Kaz Dağları’ndan, Bergama’dan, Fırtına Deresi’nden yükselen sessiz çığlıkları duyurmaya çalışırız. Haberleşiriz. Duyulmayanı söyleriz ki, birbirimize ulaşabilelim. Bu sayfa zamanla bizim ceviz ağacımız olur belki. Dallarında otururuz. Hep birlikte, özgürce.

 

Özgürlük. Ne güzel. Ceviz ağacı olmak, nerde olursa olsun. Bir ceviz ağacının dallarında yapraklara sarılıp hayal kurmak. Daha güzel bir dünyanın hayali.

 

Dallarına çeşit çeşit kuşların konduğu, arıların etrafında uçuştuğu, gölgesinde çocukların uyukladığı, kocaman ceviz ağacı gibi bir dünyanın hayali.

 

Hatırlıyorum. Yıllarca önce çıktığım ceviz ağacının altında bir dolu çocuk vardı. Yapayalnız oturup boş hayaller kurduğumu söylerlerdi. Bazen yumuşak, bazen sert. İlk başta çok üzülürdüm. Sonraları başımı kaldırıp baktım ki cevizin dallarında benden başka oturanlar da var. Hepsinin yapraklar kadar çok ve bambaşka ve aynı binlerce hayali rüzgarda salınıyor. Ve yine “in aşağı ulan!” diye bağıranlar, ağacı kesmek isteyenler, budamak isteyenler, kökünü dışarıda arayanlar, sağa yatırmaya çalışanlar, dallarını, yapraklarını cayır cayır yakanlar var. Hepsine inat oturmalı ve hayal kurmalı.

 

Ve BirGün illa ki inilecek ise aşağıya hep birlikte, omuz omuza inmeli. Her şeyin başladığı yerde hep birlikte ceviz ağacının köklerinde kaybolmalı. Ama o güne kadar ne pahasına olursa olsun ceviz ağaçlarını korumalı.

 

CEVİZ AĞACININ dallarında buluşmak dileği ile hepinize MERHABA.

 

***

 

 


Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril.
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil
Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var,
Yüz bin elle dokunurum sana, Istanbul"a.
Yapraklarım gözlerimdir. Şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, Istanbul"u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında
Nazım Hikmet