Oyuncu Özge Özberk, üç çocuk kitabıyla edebiyat dünyasına adım attı. Edebiyat serüvenini konuştuğumuz Özberk, “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar ama her zaman 10’uncu köy de vardır” diyor.

10’uncu köy her zaman vardır

Sercan MERİÇ

G.O.R.A.’nın Ceku’su, Çemberimde Gül Oya’nın Yurdanur’u Özge Özberk, şimdi 3 seriden oluşan çocuk kitapları ile okuyucuların karşısında. Mavi Kuş, Kurabiye Ormanı ve Yapabilirsin Dostum isimli kitaplar İnkilap Kitabevi’nin markası Mandolin Yayınevi etiketi ile yayınlandı. Çocuk edebiyatı dünyasının kendi çocukluğuna bir pencere açtığını belirten Özberk, şöyle konuşuyor: “Ben çocukken o kadar cesur değildim. Dış görünüşle alakalı baktığımız zaman işte Mavi Kuş’taki gibi çok çekingen bir yapıya sahiptim. Çok renkli giymek istemezdim dikkat çekeceğim diye. İçe kapanıktım. Mavi kuş beni çok heyecanlandıran bir hikâyeydi. Her çocuğun bir kırılma noktasına ihtiyacı var. Yalnız kaldığında özgüveninin gelmesi ya da işte başarısız olduğunda tekrar ayaklarının üstüne kalkması gibi şeyler beni hep çocukluğumdan bugüne getirdi.” Özberk ile sanat serüvenini konuştuk.

Üç çocuk kitabı ile edebiyat alanına adım attınız. Edebiyat serüveni sizin açınızdan nasıl başladı?

Yazmak hep aklımdaydı. Oğlum da doğduktan sonra 2-3 yaşlarından itibaren onu da edebiyat dünyasının içine soktum ve çok hoşuna gitti. Ona her akşam yatmadan önce çocuk kitapları okuyordum. Bir yerden sonra tıkanmaya başladığımızı fark ettim. Ne yapabiliriz diye düşündüm ve kendim bir şeyler yaratmaya başladım. İlk olarak Mavi Kuş’u yazdım. Kitabı yazmadan önce hikâyenin çocuk müzikalini yazdım. Sonrasında iki hikâye daha geldi. Yapabilirsin Dostum, tamamen oğlum Leo’nun hikâyesi. O da kitapta geçtiği gibi domino taşlarıyla hiç yorulmadan uğraşır.

10-uncu-koy-her-zaman-vardir-1008620-1.
Özge Özberk’in yazdığı üç çocuk kitabı okurlarla buluştu.

Çocuk edebiyatı dünyasında sizin için nasıl bir pencere açıldı?

Aslında hep geçmişe döndüm. Kendi çocukluğuma tabii. Ben çocukken o kadar cesur değildim. Dış görünüşle alakalı baktığımız zaman işte Mavi Kuş’taki gibi çok çekingen bir yapıya sahiptim. Çok renkli giymek istemezdim dikkat çekeceğim diye. İçe kapanıktım. Mavi kuş beni çok heyecanlandıran bir hikâyeydi. Her çocuğun bir kırılma noktasına ihtiyacı var. Yalnız kaldığında özgüveninin gelmesi ya da işte başarısız olduğunda tekrar ayaklarının üstüne kalkması gibi şeyler beni hep çocukluğumdan bugüne getirdi.

Çocuk kitapları yazarken her kelimeyi özenle seçmek gerekiyor. Siz bu kitapları yazarken yardım aldınız mı?

Evet, aldım. Dramaturg bir arkadaşımdan, sevgili Sinem’den yardım aldım. Resimli kitaplarda, okul öncesi kitaplarda iki satırda ve resimlerle hikâyeyi anlatmak zorundasınız. Bu yüzden kullanacağınız kelimelerin çok iyi seçilmiş olması gerekiyor. Çocuk edebiyatında üretim yaparken kullanılmaması gereken bazı kelimeler de var. Mesela güzellik kavramı. Çünkü güzellik kavramı kişiye göre değişiyor. Dolayısıyla tarif edilen güzellik kavramı çocuklarda bir kalıba oturtulmamalı. Cadı kavramı mesela. Şu anda kullanılmayan bir şey. Bunlar benim ufkumu açtı ve bir sonraki hikâyelerde çok daha farklı konulara gittim.

Bu hikâyelerin devamı gelecek mi?

Şu anda bitirmek üzere olduğum iki tane resimli okul öncesi kitabım var. Oğlum Leo büyüdükçe onun yaşına göre de hikâyeler yazıyorum. Bir tane de 9-12 yaşındakiler için fantastik bir macera hikâyesi yazdım. Aynı zamanda illüstrasyon dersleri almaya da başladım. Önümüzdeki iki kitabı ben çiziyor olacağım.

SANATIN OLDUĞU YERDE GERÇEKLİK VARDIR

Peki, ekran kısmına da gelmek istiyorum. Şu anda bir proje var mı?

Ekrandan 2 senedir uzağım. İyi bir proje olmadan da geri dönmeye çok istekli değilim. Bir set ortamında bulunmak, özellikle ulusal kanallarda 7/24 çalışmak gerçekten çok meşakkatli. O yüzden kalbimin atacağı bir proje olmadan o dünyaya çok fazla adım atmak niyetinde değilim.

Siz dönem dizilerinde de başarılı bir şekilde yer almıştınız. Dijital platformlarda da dönem dizileri revaçta. Böyle bir projede yer almak ister misiniz?

Çok isterim. Dönem işlerinin insana kattığı çok şey var. O dönemi araştırıyorsun, o dönemde nasıl durduklarını, nasıl konuştuklarını içselleştiriyorsun. Bilmediğiniz yaşamları öğreniyorsun. O yüzden ben çok değerli buluyorum dönem işlerini. Yapanları da her zaman tebrik ediyorum, cesaretlerinden dolayı.

Siz Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde (MSM) eğitim gördünüz. MSM’ye yönelik gerçekleştirilen saldırı hafızalarda. Sanata yönelik artan bir baskı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sanatın olduğu yerde gerçeklik vardır. İşte bazen bu gerçeklik göze batıyor ve istenmiyor. Müjdat Hoca’nın dediği gibi, “Tiyatro insanı insana insanca anlattığı için” bazılarına doğru gelmiyor. O yüzden doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar ama her zaman 10’uncu köy de vardır.

Elinizde sihirli bir değnek olsaydı nasıl bir ortamda sanat yapmak isterdiniz?

Eski filmleri seyrettiğimde bu gezen kumpanyalar vardır. At arabasının arkasında eşyaları çıkarırlar ve bir anda sahne kurulur. O kasabadaki herkes izlemeye gelir. 1920’lerden, 1930’lardan bahsediyorum. Bu beni çok heyecanlandırıyor. Bütün köylere, kasabalara, turneyle gidebileceğimizi hayal ediyorum. Özgürce hareket edebileceğimiz, herkesin sanata kolay ulaşabileceği, korkmadan düşüncesini söyleyebileceği bir sanat ülkesi olmasını isterdim.

Son olarak G.O.R.A.’yı sormak istiyorum. Yıllar geçiyor, hâlâ izlenmeye devam ediyor ve siz de filmle özdeşleştiniz. Bu nasıl bir duygu?

Çok acayip bir duygu. Bizim çektiğimiz sene dünyada olmayan çocuklar, şu anda “Ceku, Ceku balım” diye seslenip yanıma geliyor. O yüzden gerçekten gurur duyduğum bir iş. Aynı döneme denk gelen işte Çemberimde Gül Oya gibi. Bir yanda Yurdanur, bir yanda Ceku. Hiçbir zaman eskimeyecek işler. Her zaman Arif’in yanında Ceku olmaya adayım.