Erzincan’ın Surbahan ve çevre köylerinden toplanan 100’e yakın yurttaş, 1938 yılında katledildikleri Zini Gediği’nde 79 yıldan bu yana “mezarsız” yatıyor. Sevdiklerinden geri kalanları gömmek isteyen yakınları, iç hukuk yolları tükenince başvurdukları AİHM’den karar bekliyor

100 insan 79 yıldır mezarsız

NURCAN GÖKDEMİR - @nurcangokdemir
nurcangokdemir@birgun.net
Nurcan Gökdemir

Türkiye’nin katliamlar tarihinin gizli kalan en acılı sayfalarından biri olan “Zini Gediği Katliamı”nın kurbanları, 79 yıldan bu yana katledildikleri çukurda. Yapılacak DNA testleri sonucunda sevdiklerinden geriye kalanları teslim almak isteyen aileler, iç hukuk yollarından sonuç alınamayınca başvurdukları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararını bekliyor.

1938 yılı 8 Ağustos’unda Erzincan’ın Surbahan ve çevresindeki köylerinden devrilen bir kamyonu kurtarma bahanesiyle toplanan ve götürüldükleri Munzur Dağları’ndaki bir çukurda kurşuna dizilen 100’e yakın yurttaş anıldı. Erzincan’ın Kılıçkaya Köyü’nde (Surbahan) toplananlar bir kez daha “Sevdiklerine mezar, devletten özür” taleplerini yineledi.

Köylülerin aç, susuz üç gün boyunca bekletildikleri Eyüp Ağa’nın ahırının bulunduğu alanda toplananlar, ağıtlarla bir kez daha sevdiklerinin yasını tuttu. Katliamın tanıklarından geride kalanların çok azalması nedeniyle torunlarının aktarılanları anlattığı anma, Alevi geleneğinde uluları anmak için okunan “gülbeng”lerle sona erdi.

“Yara kanıyor”

Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu Başkanı Erdal Kılıçkaya toplantıda yaptığı konuşmada, kurşuna dizilen ve sayıları kesin olmamakla birlikte 100’e yakın masum yurttaşın ne olduğunu bilmedikleri bir suçun cezasını yaşamlarıyla ödediklerini anlattı. Ölenlerden birinin eşinin, çocuklarına “Ben ölürsem, mezarıma taş koymayın, ismimi yazmayın. Benim kocam Zini Gediği ´nde yatıyor, isimsiz, taşsız. İsim neyime, taş neyime?“ vasiyetinde bulunduğunu anlatan Kılıçkaya, 79 yıl önce açılan bu yaranın katledilenlerin mezarsız kalması ve devletin yaşananlardan dolayı özür dilememesi nedeniyle kanamayı sürdürdüğünü ifade etti.

Gün yüzüne çıkan ağıt

Anma toplantısında,bugüne kadar sadece kulaktan kulağa fısıldanan şu ağıt da ilk kez Veli Çetinkaya tarafından topluluk karşısında saz eşliğinde okundu:

“Bir bahar günü,
Munzur dağını sis kaplamış.
Surbahan köyünü, Surbahan köyünü,
Derin bir hüzün kaplamış.

Surbahan'ın önünden geçiyor eski bir yol.
Surbahan'dan koparılmış genç fidanlar.

Murat Ağa diyor ki ;
Kendim için korkmuyorum,
Taze gençlerimizi düşünüyorum.
Daha muratlarına bile ermemişler.

Zini Gediği tapuya gelmez,
Kısadır ağaçları, yapıya gelmez.
Şivan düşürdün ocağımıza, yüzümüz gülmez,
Senin de evin yıkıla, Muzaffer Paşa.

Zini Gediği Katliamı
8 Ağustos1938’de Dersim kırımına hazırlanan askeri komutanlığın bir bölümünün bulunduğu Surbahan/Kılıçkaya Köyü’nün 16 yaş üzerindeki tüm erkekleri ile çevre köylerden toplanan tümü Alevi 100’e yakın yurttaş, üç gün aç-susuz bir ahırda bekletildi. Dördüncü günün sonunda iplerle birbirine bağlanarak askerlerin gözetiminde devrilen bir kamyonu kaldırma bahanesiyle dağa doğru götürülen köylüler, yürüyüş sırasında yolun bozulan yerlerini de tamir etmek zorunda kaldı. 3 bin 200 metre yükseklikte Erzincan-Ovacık sınırındaki Zini Gediği’ne getirilen köylüler burada kurşuna dizildi.

Cesetler gömülmeden açıkta bırakılırken yakınları da aynı anda sürgüne zorlandı. Batı kentlerinde 10 yıla yakın süreyle zorunlu ikamet ettirildikten sonra köylerine dönmelerine izin verilen yurttaşlar, yasak bölge ilan edilmesi nedeniyle Zini Gediği’ne giderek cesetlerine de sahip çıkamadı. 1950 yıllarının başlarında bölgeye gizlice gidebilen birkaç köylü, üst üste yığılı duran kemiklere tanık oldu. Çok uzun yıllar sadece yakınlarının bildiği bu katliam 9 Eylül 2011 tarihinde Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı'na toplu mezarın incelenmesi için yapılan başvuru ile duyuldu. Erzincan Savcılığı, olayın Dersim Katliamı'nın "asayiş sorununa ilişkin" olduğu, soykırım denilemeyeceği ve zamanaşımı süresinin de dolduğu gerekcesiyle 20 gün içinde takipsizlik kararı verdi. İç hukuk yolları tükendiği için dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı.

Katledilenler anısına Surbahan Köyü’ne konulmak istenen demirden “Ateş Çemberi” anıtına da Erzincan Valiliği izin vermedi.