Bu yazıda, yol arkadaşlarının vicdanlarının en ak sayfalarına not ettikleri bir insanın 25 yıl sonra öyküsünü kaleme alırken, yaşadığımız son çeyrek asrın utanç sayfalarından birini aralayacağız...

ADNAN KORKMAZ

Bu yazıda, yol arkadaşlarının vicdanlarının en ak sayfalarına not ettikleri bir insanın 25 yıl sonra öyküsünü kaleme alırken, yaşadığımız son çeyrek asrın utanç sayfalarından birini aralayacağız.

Takvimlerin 1 Temmuz 1980’i gösterdiği gün Adana’nın Pozantı ilçesinde trenle yolculuk yaparken Ali Uygur, Mithat Nisan, Mahir Keçeci ve Özcan Fedakar gözaltına alınır ve Adana Emniyet Müdürlüğü’ne teslim edilir.

Ali Uygur Mersin Emniyet Müdürlüğü’nün talebi üzerine Mersin’e getirilir. 1955 Antep/Nizip doğumlu Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü Mezunu Uygur’dan dokuz gün boyunca haber almak mümkün olmaz. 10 Temmuz günü diğer oğlunu kansere kurban veren anne Hatice Uygur, iki kızı ve Demokrat Gazetesi Muhabiri Vahap Şehitoğlu, 1. Şube Müdürü Ömer Güneş ve Yardımcısı Hanefi Avcı ile görüşür. Anne, oğlunun hayatından endişe ettiğini belirtir. Yanıt çok serttir: Ali Uygur, Demirtaş mahallesinde bir operasyon sırasında 9 Temmuzda kaçtı. Bak dosya ve tutanaklar burada mevcut. Ama inşallah ölmüştür. Oğlunu bana değil yanındaki gazeteciye sor."

Mersin, Adana, Gaziantep, Hatay ve giderek yurt sathına yayılan gösteriler, gözaltı kaybının üstünün örtülmesine müsaade etmez. Ailesi ise, ilgili devlet makamlarını dilekçe bombardımanına tutar. Aynı tarihlerde Mersin Birinci Şube'de başka bir suç iddiasıyla gözaltında bulunan Haşim Aslan sorgu hakimliğinde Ali Uygur adında bir devrimcinin başına sopa ile vurularak yanıbaşında öldürüldüğünü ve bu konuda tanıklık yapmak istediğini beyan eder. Ama soluğu Sinop Cezaevi'nde alır.

MORGDAKİ CESET

Ağustos ayında Demokrat muhabiri tesadüfen bir istihbarata ulaşır; gece yarısı Devlet Hastanesi’ne genç bir erkek cesedi getirilmiştir. Morg görevlileri resmi belge olmadığı için cesedi almak istemez. Ancak polisler devlet gücüyle cesedi morga koyar ve sabaha karşı apar topar geri alır. Demokrat Muhabiri hastaneye gider, morg görevlileri Uygur’u teşhis etmekte tereddüt etmez. Uygur’un ailesi hükümet tabibi Mustafa Serpil ile görüşür. Serpil, fotoğrafı gösterilen Uygur’a çok benzeyen bir cesede rapor verdiğini, kulağından hafif kan geldiğini, ilgilinin başına sert bir darbe aldığını ya da bir trafik kazası sonucu beyin kanamasından yaşamını yitirmiş olabileceğini aileye ifade eder. Aynı tarihlerde liman civarında 25-30 yaşlarında bir erkek cesedi bulunmuş, Mardinli 1953 doğumlu Ali Bütün sahibi çıkmadığı için kimsesizler mezarlığına gömülmüştür.

Aile ve Demokrat gazetesi, Mersin Mezarlığı’nı araştırmaya yönelir. Mezar kazıcıları fotoğrafından teşhis ettikleri Ali Uygur’un cesedi kokmak üzereyken polisler tarafından getirildiğini ve defnedildiğini ifade ederler. Mezar, denizde boğulan Ali Bütün adına kayıtlıdır. Ali Bütün de Tahir Ungan adına kayıtlı mezarda yatmaktadır. Kısacası Ali Bütün adına kayıtlı mezarda Ali Uygur, Tahir Ungan adına kayıtlı mezarda Ali Bütün yatmaktadır.

22 Ağustos günü hakim huzurunda mezar açılır. Mezardan çıkan ceset Ali Bütün’e ait değildir. Anne, Ali Uygur’u teşhis eder. Devlet suçüstü yakalanmıştır. 12 Eylül’den önce Uygur olayıyla ilgili son haber, polislerin adliyede slogan atıp gösteri yaptıkları biçiminde manşetlerde yer alır. Sonra mı? Sonra 12 Eylül.

Dönemin iktidarları muhaliflerin bertaraf edilmesine itiraz etmeyen hatta failleri koruyan ve yücelten bir tutum takınmasa Ali Uygur sonrası yaşanan gözaltında kayıplar belki yaşanmayacaktı. Hiç değilse şimdi daha fazla geç olmadan herkese çok büyük görev düşüyor.

Ali Uygur’un ailesi, arkadaşları ve 78’liler 14 Temmuz 2005 saat:11.00’de Ali’nin mezarı başında buluşup mezara çiçek bırakacaklar. Ve bundan böyle mezarlı klarında buluşulmayan bir ülkeye özlemlerini dile getirecekler.