12 Mart 1971 darbesinin üzerinden neredeyse yarım yüzyıl geçti. Darbe, 1960’lar sonrasında büyük bir ekonomik güç kazanan ve emperyalizmi içsel bir olgu haline getiren yerli tekelci sermayenin mevcut sınıflar ittifakında hakimiyet kazanma hamlesiydi

12 Mart darbesi, tarım ve köylülük

Dr. Necdet ORAL

Yerli tekelci sermaye 1960’lara dek çocukluk çağını, 1960’larda gelişme dönemini yaşamış; 1971 sonrasında ise olgunluk dönemine girmiştir. 1960’lı yıllarda gençlik çağını tamamlayarak mevcut ekonomik yapı içerisinde olgunluk dönemine girmiş ve varolan üretim ilişkileri çerçevesinde belli bir aşamaya ulaşmıştır. 1970’li yılların başında artık yeni bir atılım yapmak için mevcut sınıflar ittifakında yeni düzenlemeler talep etmeye hazırlanmaktaydı. Başka bir ifadeyle 1960’ların sonuna gelindiğinde, büyük toprak sahipleri ile ticaret ve sanayi burjuvazisi ittifakında ciddi çatlaklar ortaya çıkmaya başlamıştı.

TARIM REFORMU KÖKTENCİ BİR PROGRAMIN ÖĞESİ DEĞİLDİ

12 Mart 1971 darbesi, 1960’larda gelişip serpilen sanayi burjuvazisinin, hakim ittifak üzerinde egemenlik kurmadaki başarısızlığı ile yakından ilişkilidir. Darbenin ardından işbaşına getirilen Erim Hükümeti, sanayi burjuvazisinin isteklerine uygun olarak toprak ve tarım reformu içeren bir program hazırladı. Reform programı, sanayi burjuvazisinin tarım sektörünün çağdaşlaştırılmasına ilişkin taleplerini içeriyordu. Ancak reform gerçekleştirilemediği gibi, destekleme fiyatları düşürülerek tarımdan sanayiye kaynak aktarımı sağlanmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak, darbe tüm hedeflerine ulaşamamış, büyük toprak sahiplerinin ve ticaret burjuvazisinin hakim ittifak içerisindeki konumlarını sarsacak herhangi bir tedbir getirememiştir.

TÜRKİYE'NİN YÜKÜNÜ KÜÇÜK VE ORTA ÇİFTÇİLER TAŞIDI

1970’li yıllara kadar Türkiye’de kalkınmanın esas yükünü köylülük -yani küçük ve orta çiftçiler- taşımıştır. Tüccar ve tefeci aracılığıyla köylüden alınan artı ürün, iç ve dış ticarete ön sermaye olmuş, bu sermayeler gene çoğunlukla köylü ürününün bir kısmıyla büyümüştür. Ticari sermaye giderek, montaj yoluyla sanayiye yönelmiş ve esas sanayiye geçmiştir. 1971 Martı, sanayi burjuvazisinin, köylünün ürününe, ticari sermayenin yanında eşit hak talep etmesinin dönüm noktası olmuştur.

SANAYİ BURJUVAZİSİ KÖYLÜNÜN ARTI ÜRÜNÜNE EL KOYDU

Sanayi burjuvazisinin, köylünün ürününün bir kısmına el koyması -kuşkusuz- yeni bir olgu değildi. Bu, köylüye satılan “yerli malı” tekstil, margarin, şeker, hatta traktör vb. ile başlar. Tekstilin, margarinin gerçek maliyetiyle köylünün ödediği fiyat arasındaki fark, köylünün, sanayi sermayesine ve onun pazarlamacı şirketlerine ödediği artı ürünü oluşturuyordu. Ödenen bu artı ürün 1950-70 arasında sürekli artış göstermiş ve 12 Mart döneminde yeni ve daha yüksek bir seviyeye sıçramıştır.

YEM FİYATLARINDAKİ ARTIŞ BESİCİLERİ ZOR DURUMA DÜŞÜRDÜ

Bu sıçramadaki en önemli etkenlerden birisi, köylünün almak zorunda olduğu sanayi kökenli malların fiyatlarındaki ani yükselişlerdir. Köylü üretimi piyasaya ne kadar çok açılmışsa, bu “zorunlu” alımları o kadar fazla olmuştur. Hayvan besiciliği bu konuda önemli bir örnektir. Yem fiyatlarının yükseltilmesi nedeniyle besiciler bu dönemde ekonomik açıdan zor duruma düşmüşlerdir. Çünkü besicilik, doğaya değil, piyasaya bağımlıdır ve besicinin piyasadan ayrı olarak var olmasına imkân yoktur.

ÜRÜN FİYATLARI SABİT KALDI, GİRDİ FİYATLARI ARTTI

Bu dönemde, yem fiyatlarının yanı sıra kimyasal gübre, tarım ilacı, tarım alet ve makineleri gibi köylünün piyasadan aldığı tüm malların fiyatlarına önemli artışlar yapıldı. Tarım ürünlerinin fiyatları ise ya taban fiyatları politikası ile sabit tutuldu ya da çok az yükseltildi. Tüm bunlar, köylünün bu dönemde sanayi sermayesine ödediği artı üründe bir sıçrama olduğunu ortaya koymaktadır.

Fiyatları artırılan tarım ürünlerinde bile, bu ürünleri kullanan sanayiciler, kendi mamullerine ürün alım fiyatlarındaki artışın çok üstünde fiyat artışı uygulamışlardır. Örneğin 1970-72 arasında tiftik taban fiyatlarındaki artışın yüzde 23 olmasına karşılık, tiftikten üretilen kumaşların fiyatı yüzde 55 oranında artırılmıştır.

Çiftçiyi kendilerine doğrudan bağlayan konserve ve meyve suyu sanayicileri ise, çoğu kez, alım fiyatlarını düşürmüşlerdir. Bunun en etkili yollarından birisi, tarım ürününün ihracatını yasaklatmak ve alımda çekimser davranmaktır. Örneğin meyve suyu fabrikalarının kullandığı sıkmalık portakal ihracatına yasak getirilerek, fiyatların bir önceki yılın altına düşmesi sağlanmıştır.

1971-72’de büyük bir çoğunlukla, taban fiyatları sabit tutulmuştur. Bunlar arasında hububat, şekerpancarı, çay ve fındık bulunmaktadır. Tütün başfiyatı ve üretici fiyatlarındaki artış da çok düşük tutulmuş, pamuk üretici fiyatı ise dünya piyasasındaki artışın çok gerisinde belirlenmiştir.

Bu dönemde ayrıca tarıma verilen krediler de azaltılmış, çaresiz kalan üreticiye geç ödeme yapan tüccar, küçük ve orta köylülüğü biraz daha iflasın eşiğine itmiştir. Örneğin 1971-72 yıllarında tarım kredi kooperatifleri ortaklarına verdiği kredileri yüzde 65 azaltmıştır.

ABD EMPERYALİZMİ HAŞHAŞ EKİMİNİ YASAKLADI

Bu dönemde tarımda dışa bağımlılık genellikle yabancı sermaye ve tüccar (ihracatçı) aracılığıyla oluyordu. Alıcı ya yabancı sermaye ya da onun ortakları idi. Fiyatlar dünya piyasalarında belirlenir, tüccar kârını alır, gerisi de köylüye kalırdı. 12 Mart darbesi bu bağımlılığa yeni –ve dünyada az görünen- bir örnek kattı. ABD’nin dayatmasıyla haşhaş ekimine son verildi. Haşhaş üreticisine ne yeni bir ürün ne de yeni bir istihdam kaynağı sağlandı. ABD’den 35 milyon dolarlık bir yardım sözü alındı. Ancak iki yılı aşkın bir süre içerisinde alınabilen 9 milyon doların çok az bir kısmı üreticiye yansıtıldı.

SERMAYENİN RÖVANŞ ALDIĞI DÖNEMEÇLER

Mart 1971 sonrası dönem, dünya piyasalarında fiyatların sürekli olarak yükseldiği bir dönem olmasına karşın, Türkiye’de tarım ürünlerinin taban fiyatları artırılmamış, böylelikle köylüden sanayici ve tüccara kaynak aktarılmıştır.

Yukarıda sıralanan tüm veriler, darbelerin ve kriz dönemlerinin “sermayenin rövanş aldığı” dönemeçler olduğunu somut bir şekilde ortaya koymaktadır.