Ankara’daki iktidar bloğunun 2016 boyunca izlediği dış siyaseti gözlemleyen birisinin net bir siyasi çıkarımda bulunması imkansızdır. Zigzaglar, gelgitler belirsizlikler ve hatta U dönüşleri ile dolu bir dönem

2016’da dış siyaset: Başkan’ın Mehter Marşı ve Rus Valsi

HAKAN GÜNEŞ - Doç. Dr.

Dış siyasette 2016 Mayısı’nda kaydedilen büyük “U Dönüşü”ne karşılık iç siyasette askeri önlemlerin “J Eğrisi” biçiminde yükselişine tanıklık edildi. Dış siyasette 2012’den beri bangır bangır çalınan Mehter Marşı’yla yürüyen Ankara 2016’nın son çeyreğinde Rus Valsi’ne geçmeye çalışıyor. Ancak hatırda tutulmalıdır ki Erdoğan’ın en uzun süren dış siyaseti bile bir yasama dönemi kadar sürmüştür.

Dış siyasetin iç dinamiği: Başkanlık rotası
2016 yılına karakterini veren dış politika gelişmelerini anlamak için seçilecek milat 1 Ocak 2016 olamaz: Türkiye’nin iç siyaseti ve dış siyasetinin iç dinamikleri için büyük değişim 7 Haziran 2015’te başlamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığa kilitlenmiş siyasetine büyük bir darbe vuran bu seçimlerde Meclis’te tek başına hükümet kurma gücünü kaybetmişti. Bu tarihten itibaren iç siyasette milliyetçi hamasetin yükselişi dış siyasette en maceracı adımlarla perçinlendi. Davutoğlu liderliğindeki AKP’nin 1 Kasım 2015te yüzde 49.50 oranında oy alarak tek başına iktidar olması ülkedeki tansiyonu düşürmedi. Yeni kabinenin kurulduğu hafta Türkiye-Suriye sınırında bir Rus savaş uçağının düşürülmesi ile Ankara-Moskova hattı Cumhuriyet tarihinin en gergin dönemine girdi. Ancak Rusya’nın Suriye harekatının sonuç vermeye başlaması ve ABD ve Batı’nın Ankara’ya gereken desteği vermemesi ile 2016 ortasında hem Davutoğlu ve Kabinesi hem de 2012’den itibaren izlenen bölge siyasetinde revizyona gidildi. 2016’ya Davutoğlu liderliğinde giren ülke 2015 Mayıs’ında Binali Yıldırım kabinesi ile “Az Düşman Çok Dost” konsepti ile yola devam etti. Davutoğlu’nun diş siyasetinin yanlışlıkları kabul edilerek başlanan yeni dönemde Esad’a Esed mi Esad mı denileceği konusunda hayli gelgitler yaşandı ise de Rusya’dan özür dileyerek başlanan normalleşme adımları sistemli bir biçimde sürdürüldü. Az düşman konseptinin ilanına rağmen Irak merkezi hükümeti ile en sert karşılaşmaların yaşandığı 2016 yazına rağmen 2016 sonunda Rusya ve İran ilişkilerindeki iyileşmelerin dolayımıyla tansiyon düşürüldü.

Dış siyasette 2016 Mayısı’nda kaydedilen büyük “U Dönüşü”ne karşılık iç siyasette askeri önlemlerin “J Eğrisi” biçiminde yükselişine tanıklık edildi.

Rusya’nın yükselen, ABD’nin zayıflayan etkisi
2015 Eylül sonunda başlayan Rusya’nın Suriye hava operasyonları 2016 başlarında etkili sonuçlar üretmeye başladı. Şam yönetiminin siyasi varlığını teminat altına almayı başaran Rusya cihatçı güçlerin arkasındaki vekiller olarak ilan ettiği Ankara-Riyad-Doha üçgenine ağır siyasi suçlamalarda bulundu. Türkiye’nin özür mektubunun iletilmesine kadar geçen süre zarfında hem PYD’ye ciddi bir siyasi destek sağladı hem de Erdoğan yönetimini IŞİD’in petrol satışına aracılık ettiğini ileri sürdüğü uydu görüntülerini tüm dünya kamuoyu ile paylaştı. Tüm bu gelişmeler boyunca Rusya’nın artan Ortadoğu nüfuzundan rahatsız olan Batı (ABD/AB/NATO) yine de Türkiye’nin “Suriye’de uçuşa yasak bölge/Güvenli bölge” tezini desteklemedi. Üstelik 2016 başlarında hazırlıkları başlayan Cenevre Suriye Barış Görüşmelerine “Suriye Muhalefeti” adına katılacakların düzenlendiği toplantılar Gaziantep’ten Riyad’a kaydırıldı. Suriye muhalefetinin başat temsilcisi olma rolünü yeniden alması için 2016 Aralık ayının son haftasını görmemiz gerekti.

ABD’nin geleneksel müttefikleri ile yaşadığı uyum sorunlarına karşılık Rusya’nın Suriye merkezli yeni Ortadoğu siyaseti Putin’e ülkesi içinde de güç kazandırırken Obama yönetimi son hamlesini Irak merkezli Musul Operasyonu ile gösterdi. ABD destekli Bağdat ve Erbil güçlerinin ağır operasyonları Waşington’da Obama’nın desteklediği aday yerine Donald Trump’ın gelişini engelleyemedi. Trump’ın Rusya ile selefine oranla daha uyumlu bir siyasi rekabet içinde olacağını açıklaması da bölgedeki ülkeler açısından Rusya’nın Ortadoğu’da kalıcı olduğu algısını perçinledi.

Bu yeni tablo 2016 ortasından itibaren normalleşme yoluna giren, 2016 15 Temmuz darbe girişimi sonrası hızlanan ve nihayet çeşitli gelgitlere karşın 2016’nın son ayında Rusya’nın Ankara Büyükelçisi’ne yönelik suikast sonrasında iyice gelişen Türkiye-Rusya ilişkilerinde kendini gösterdi. Halep’in tümüyle Suriye yönetiminin kontrolüne geçmesini takiben, kapsamlı bir Suriye planına Ankara’yı da dahil eden Putin oyuna dahil olmasının sadece 1 yıl sonrasında oyun kurucu bir adım da atmış oldu.

Türkiye-Batı İlişkilerinde Trump’ı bekleme Dönemi
2016’ya gerilimli bir başlangıç yapan Türkiye-ABD önce 15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında daha da sert bir düzeye çıktı. Gülen’in iadesi edilmemesi ve Darbe’nin ABD destekli olduğu kanaatine bir de Suriye’de PYD’nin giderek daha açık ve ciddi silahlarla desteklenmesi Ankara’dan da daha fazla “Şangay’a katılma” seslerinin duyulmasına neden oldu. Öte yandan ülke içinde Başkanlık Anayayası’na ve içeride artan şiddet olaylarının belirleği siyasi gündemi ile 2016’nın son çeyreği Trump’ı bekleme dönemi olarak karakterize edilebilir. Erdoğan’ın Şangay’ı her telaffuz edişinin ardından NATO’ya alternatif olmadığını açıklaması Trump’in işbaşına gelmesine kadar Türk-ABD/NATO ilişkilerini bekleme odasında tutma yaklaşımı olarak okunabilir.

2016 Özeti: Mehter Marşı ile Rus Valsi
Ankara’daki iktidar bloğunun 2016 boyunca izlediği dış siyaseti gözlemleyen birisinin net bir siyasi çıkarımda bulunması imkansızdır. Zigzaglar, gelgitler belirsizlikler ve hatta U dönüşleri ile dolu bir dönem. Bu tür dönemler stratejik bir akıldan çok, sıkışma dönemlerine has refleksleri yansıtırlar. Ankara’nın arzuları, tehdit algıları ile yeni jeopolitik gerçeklikler arasında kurmaya çalıştığı denklemin 2016 yılı izdüşümünde Ankara’nın başat arzuları arasında şunları görüyoruz: Başkanlık rejiminin inşaası, İhvancı bölgesel angajmanların korunması, Yeni-Osmanlıcı alt-emperyal açılımlar için ittifaklar geliştirme. Buna karşılık 2016’nın keskin bir biçimde ortaya koyduğu gelişmeler/vakıalar ise şöyle özetlenebilir: Batı’dan bir türlü gelmeyen tam destek, Rusya’nın bölgeye keskin müdahelesi, İran’ın Bağdat, Şam ve Hatta Beyrut üzerindeki büyük etkisi, Esad’ın Esed olmadığı ve ulusal sınırlar içinde bile kontrol etmekte güçlük yaşanan Kürt hareketinin yeni sahalar edinmesi.

Dış siyasette 2012’den beri bangır bangır çalınan Mehter Marşı’yla yürüyen Ankara 2016’nın son çeyreğinde Rus Valsi’ne geçmeye çalışıyor. Yıl ortasında Başbakan ve dış politika konsepti değiştirmiş, üstüne bir darbe girişimi geçirmiş ülkede onlarca kitlesel ölümle sonuçlanan patlama, bir Büyükelçi suikasti yaşandıktan sonra bu yeni yönelim 2017 yılında ve hatta devamında da sürer zannedenlere küçük bir not: Erdoğan’ın en uzun süren dış siyaseti bir yasama dönemi kadar sürmüştür. Bu bakımdan Avrupa Birlikçi olarak başlayan dış siyasetin Moskovacı olarak bitmemesi için hiçbir neden yoktur. Trump’la müzakere yapılmadan ve Başkanlık rejimi inşa edilmeden 2016 dönemi de kapanmayacaktır. 2017 dış siyaseti Mayıs 2017’den önce başlayacak gibi görünmüyor.

2017 yılında barışın ve refahın dış siyasetini konuşabilmek dileğiyle...