‘68 yılının Antep’i. Bölgede sürgün bir öğretmen, sendikasının Kayseri’deki toplantısına gitmek için izin ister. İzin çıkmaz.

İzinsiz de olsa Kayseri’ye gitmeyi göze alır öğretmen. Döndüğünde göreve başlayamayacağı, kaymakamının kesin emri olduğu söylenir. Kültür merkezinde edebiyat öğretmenliği yapması uygun görülmüştür. Bir yol harcırahı verip sürgünün de sürgünü yeni görev yerine doğru gönderirler öğretmeni.

Otuzlu yaşların sonlarında, mesleğine büyük ideallerle bağlı, zorluk çekmeyi görev belleyen öğretmen gitmeden önce son bir şey daha yapar. Verilen harcırahı kontrol eder. Tahakkukun 23 kuruş fazla olduğunu saptamıştır. 23 kuruşu kendisini sürgünden sürgüne gönderenlere iade eder ve yoluna devam eder.*

O öğretmenin adı Fakir Baykurt’tur. Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın ilk başkanı, Yılanların Öcü, Amerikan Sargısı, Kaplumbağalar gibi otuza yakın kitabın yazarı.

NEREDEN?

Fakir Baykurt’tan neden bahsettim?

Geçen hafta Köy Enstitülerinin 75. kuruluş yıldönümüydü. Fakir Baykurt, Köy Enstitülerinden yetişmiş onurlu, rehberi dürüstlük olan, ilkeli ve nitelikli binlerce insandan biri. Onun Köy Enstitüleri anılarını ilk okuduğumda epey şaşırmıştım. Bambaşka, kurmaca bir dünyadan bahsediyor gibi gelmişti.

“...Enstitüde ders, iş aynı değerde. Yalnız kitap bilgisi ezberleyene diploma yok” diyor, yurt bilgisi, doğa bilgisi gibi dersler yanında eğitbilim, ruhbilim ve toplumbilim gibi dersler işlediklerini aktarıyordu.

Matematiğin, kimyanın yanında marangozluğu, demirciliği de öğrendiğini söylüyordu.

Öğrencilerin birbirlerine kendi seçtikleri kitapları okuduğu “özgür okuma saatleri”nden bahsediyordu.

Zootekni dersi diye bir şeyi ilk kez onun anılarında görüp araştırdığımda enstitülerde öğrencilere neredeyse temel veterinerlik eğitimi de verildiğini öğrendim.

“Öğrenciye kimse kötü söz söyleyemez, dövemez. Öğretmen öğrenciye tokat atarsa, öğrencinin karşılık verme hakkı vardır. Öğrencinin kusuru eğitim yoluyla düzeltilir, harcanmaz.”

Doğrusuyla yanlışıyla eğitim tarihinin en özgün, faydalı modeli Köy Enstitüleri. Fakir Baykurt’un anlatımında öğrencilerin aşevinden kitaplığa kadar sorumluluk aldığı, yetenek ve eğilimlerinin keşfedildiği, sürekli geliştirmeye teşvik edildiği örnek eğitim kurumları.

NEREYE?

Fakir Baykurt’un Köy Enstitüleri aktarımının şaşkınlık vermesinin sebebi belli. Çünkü bugünden bakıyoruz. Günümüz eğitim sistemini yanında Köy Enstitüleri ütopya kalıyor.

Ayaklarımızı sürüye sürüye, istemeye istemeye bugüne gelelim.

Son dönemden birkaç haber:

“Bilal Erdoğan, cuma sabahı kardeşi Sümeyye Erdoğan’la birlikte Diyarbakır’a gelip bir dizi ziyarette bulundu. Vali yardımcısının eşlik ettiği Erdoğan, Dicle Üniversitesi rektörünü ziyaret etti. Ardından kentteki lise müdürleriyle basına kapalı bir toplantı gerçekleştirdi.”

“Palet Eğitim Kurumları’nın etkinliğinde konuşan Bilal Erdoğan, ‘müzik alanındaki çalışmalarımızın çığır açacağını düşünüyorum... Bize has ud ve kanun yaptırdık. Piyano olmazsa müzik öğrenilmez anlayışını da yıktığımıza inanıyorum’ dedi.”

“Bilal Erdoğan’a ait olduğu belirtilen ses kaydında Milli Eğitim Bakanlığı yöneticilerine eğitim alanına ilişkin sunduğu, ‘Kız-erkek ayrı düşünelim’ fikri İstanbul’da hayata geçirildi. Esenler’de bulunan Akşemsettin İmam Hatip Lisesi’nde karma eğitim kaldırılarak, erkek ve kız öğrencilerin ayrı saatlerde eğitim gördüğü uygulamaya geçildi.”

Haberler böyle uzayıp gidiyor. Eğitim sistemi 60 senede örnek Köy Enstitüleri’nden “Cumhurbaşkanının oğlu modeline” geldi.

Dünkü BirGün’de Burcu Cansu’nun hazırladığı MEB verilerine dayalı haber üzerinden bakalım.

“Son üç yıl içinde özel liselerin sayısı ise bin 33’ten bin 603’e çıktı.”

“2002-2003 eğitim-öğretim döneminde 450 okulda 71 bin imam hatip öğrencisi okurken, 2014-2015 eğitim-öğretim yılında ise okul sayısı bin 597’ye, öğrenci sayısı 932 bine yükseldi.”

Başka bir veri:

“OECD’nin ölçme sınavında Türkiye sınava katılan 65 ülke arasında 45. oldu. Türkiye matematik, okuma-anlama becerisi ve fen bilgisi alanlarında son sıralarda yer alıyor. Türkiye’den seviye 6’da, yani üst düzey beceride öğrenci çıkmadı.”

Varılan nokta bu. Gemi filosu işletmeciliği yanında hobi olarak eğitim sistemini kontrol eden “cumhurbaşkanın oğlu modeli.” Okuma anlama becerisi kazandıramayan, fen-matematik öğretemeyen, devlet okullarını kof ve ajitatif bir din eğitimiyle kuşatıp niteliksiz bırakan, yalnız özel okulları teşvik eden majestelerinin eğitim sistemi.
23 kuruştan emredersiniz babacığıma uzun yollu bir çöküşün kısacık hikâyesi.

*Araştırmacı Mehmet Erbil’in eğitimci Muzaffer Demir’in anılarından yaptığı aktarımdan faydalanılmıştır.