25 Kasım ve duygusal şiddet...

BANU BÜLBÜL / PSİKOLOG

Bugün 25 Kasım… Her yerde kadına yönelik şiddet konuşulacak ama erkeklerin şiddet davranışlarının arkasında ne olduğu pek az dillendirilecek. Oysa durum net; kadına yönelen şiddetin arkasında, kadına yönelik nefret var. Biz kadınlar çoğu zaman, bize yönelen nefreti fazla hafife alıyoruz. ‘Yukarı’ların ‘aşağı’lara karşı hissettiği nefret duyguları, kadın ya da işçi durumuna ‘düşmeye’ karşı geliştirilen büyük korkular, yoksul olmaktan, ‘kadın gibi’ algılanmaktan dolayı ‘incinen’ gururlar yüzünden ölen daha çok da öldüren haller, hâkim olanın dışına çıkabilen bir politik bilinç geliştirmeden fark edilebilir gibi değil... Egemenden menkul bunca ‘doğru’, ‘meşru’, ‘yasal’, ‘emir’, ‘doğa kanunu’, ‘bilimsel’ lakırdı üzerimize boca ediliyorken aksi nasıl mümkün olsun? Güce tapan bir çağda, güçsüzlüğün bulaşmasından duyulan korku yüzünden güçsüz bırakılanlara benzemekten ölesiye kaçınmak... Görünenle/gösterilenle gerçeğin arasındaki açının alabildiğine genişlediği günümüzde kadına dair yazılan yazının, söylenen sözün çoğu hurafe... Çünkü cinsiyete dair argümanların çoğu, eşit olmayanlara eşitmiş gibi davranılan bir zeminden üretiliyor.

Duygular, toplumsal ve politik olandan bağımsız düşünülemez. Az önce ‘erkeklik gururu’ndan bahsettik örneğin... Gurur, onur, yiğitlik bunlara sahip çıkmaktan kaynaklanan hayranlıklar cinsiyet meselesinden nasıl bağımsız düşünülebilir ki... Yıllardır 14 Şubat Sevgililer Günü’nde sokaklara çıkarak “Eşitlik yoksa aşk da yok” diye haykıran kadınlar, biçimsel bir eşitlikten değil hak eşitliğinden söz ediyorlar ve ne kadar haklı olduklarını anlayabilmek için etraftaki aşksız ilişkilere şöyle bir bakmak yeterli... Bilhassa televizyonlardan sunulan aşk ile sevgi ideallerinin peşine düşen kadınlar, o idealleri yaşatmak uğruna çabalarken erkeklerin büyüklenmeci hikâyelerinde çoğunlukla ‘sahip olmak’ var hâlâ...

Şefkat ve merhamet duygularına bakalım bir de... Annesel bir duygu olarak algılanan şefkat daha çok kadınlara yakıştırılır. Şefkat kendini yok sayarak özveriyle sunulurken merhamet ‘yukarıdan aşağıya’dır ve genellikle gücü olmasına rağmen gücü kötüye kullanmayı seçmemek ‘acımak’ anlamında kullanılır ve elbette daha çok erkeklere uygun bulunur.

Verdiği karara uygun başlangıç yapmak, başladığı işi sonlandırmak kadınlar için pek de kolay değil... Genellikle kadınlara düşen etrafındaki erkeklerin başladığı işleri sürdürmek, onların aldığı kararları takip etmek... Uygulasalar yalnızca kendi hayatlarını değil, dünyayı güzelleştirebilecek akıllı, vicdanlı, güzel pek çok kararları var ama kadınlar genellikle, başlamakta zorlanıyor. Gelin bu 25 Kasım’da bir kararımızı uygulamaya koyalım. Bu kararın içeriğinde bize zarar veren ilişkilerimize sınırlar koyabilmek, yaratıcılığımız ile üretkenliğimizi olumsuz etkileyen birileriyle mesafelenmek ve bize dost olan, bize yakın duran, “Yaparsın, becerirsin, niye olmasın” diyenlerle yakınlaşmak olsun sonu da.

Bir düşünün, aşağıdaki gibi bir ilişki var mı hayatınızda:

Sürekli onun hangi durumda neye öfkeleneceğini düşünüyorsunuz ve iç ses yaşamınızı devamlı olarak buna göre düzenliyor,

O sizin neye üzülüp neye öfkeleneceğinizle ilgilenmiyor ve defalarca söylediğiniz halde sizde öfke, üzüntü duyguları uyandıran davranışları sergilemekten çekinmiyor,

Siz onun önceliklerine uygun davrandığınız ve önemsediğiniz halde o sizin önceliklerinizi küçümsüyor,

Sizin düşünme, üretme ve karar alma kapasitenize ciddiyetle yaklaşmıyor, çocuksu buluyor, siz ortak yaşamınızla ilgili düşüncelerinizden, kararlarınızdan bahsettiğinizde eşit bir yetişkin gibi davranmıyor.

İyice bakın iç dünyanıza, kararlar defterinize bir göz atın. Eminim çoktan aldığınız bir mesafelenme kararı orada uygulanmayı bekliyor, muhtemel ki “Sahi onunla niye görüşmüyorum” dediğiniz, özlediğiniz dostlarınızı aramak da var o sayfalarda... Velhasıl hayatımıza dair bir kararı uygulamaya koymak dahi kadına yönelen nefretle mücadeleye ve kadın dayanışmasını yükseltmeye katkı sunacak sonunda...