23 Ağustos bugün. Ne yazık ki anımsatmaya çalışacağımız, öldürümler(cinayetler) dizisinden biri daha; 23 Ağustos 1927’de doğru yargılanmadıkları kanıtlarıyla ortadayken ABD’de elektrikli sandalyede öldürülen İtalyan kökenli iki anarşist Sacco ile Vanzetti…

20. yüzyılın başlarında ABD’ye yoğun göç yaşanıyordu. Avrupa’nın yoksul umut dolu insanları her gün Amerika’ya akıyordu. Ancak Amerikan düşünün ne olduğu çok geçmeden anlaşılacaktı. Göçmenler siyahlarla birlikte en ağır işlerde çalışıyorlardı. Yoğun sömürü karşısında işçiler örgütlenmeye, seslerini çıkarmaya başlayınca egemenlerinin tepkisi gecikmedi. Sendikalara ve komünistlere karşı büyük operasyonlar düzenlendi.

15 Nisan 1920’de Boston’da soygun sırasında bir insan öldürüldü. Olayın ardından tanılanan(teşhis edilen) üç kişiyi elinden kaçıran polis, üzerlerinde silah ve bir anarşist bildirinin taslağı bulunan iki militan göçmen işçiyi durdurdu. Sacco ve Vanzetti tutuklandıkları sırada, matbaada çalışan bir İtalyan gencin ‘intiharı’ üzerine düzenlenecek toplantının hazırlıklarıyla uğraşmaktaydılar… Bundan sonra onları yedi yıl sürecek(2555 gün) yargılama süreci beklemekteydi. Yalancı tanıkların, ırkçı mahkemelerin ve ölümün karşısında yıllar boyu savaşım verdiler…

Sacco ve Vanzetti elektrikli sandalyede idamı beklerken, Nâzım Hikmet onlar için şu dizeleri yazdı: “Yanıyordu kanlarında şavkı İtalya güneşlerinin/ koştular temiz esmer alınlarla hayatın sesine/ dövüştüler yanında dövüşen kardeşlerinin/ Yeni dünyada düştüler eski zulmün pençesine!/ Yedi yıl ölümün karşısında gülerek durdular/ Elektrikli iskemleye/ kadife bir koltukmuş gibi oturdular/ Yürekleri dört bin volta yedi dakka dayandı/ Yandı yürekleri/ yedi dakka yandı!...”

Yarım asır sonra iade-i itibar’larına karar verilse de, bu dava, ABD hukukunun “utanç verici sayfalarından” bilinse de, yeter mi ki?! Kim ölmüş utanmazlıktan?!...

Pek çok yapıta konu olan Sacco ve Vanzetti, sinemada da yerini buldu, yönetmenliğini Giuliano Montaldo’nun üstlendiği 1971 yapımı aynı adlı filmle. Sacco’yu Riccardo Cucciolla; Vanzetti’yi, 70’lerden başlayarak uzun yıllar İtalya Komünist Partisi üyesi olan, genelde siyasal içerikli filmlerde gördüğümüz büyük oyuncu Gian Maria Volente yorumluyor… Nice başyapıtlar üretmiş İtalyan siyasal sinemasında Montaldo ile Volente’yi bir araya getiren diğer önemli bir film de Giordano Bruno(1973)… Şöyle diyor Bruno: “Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı.”

Bruno, bilmezlik(cehalet), batıl inançlar ve dogmatizmin dinsellik adı altında yaşadığı ortaçağda, evrenin sonsuzluğuna inanır. Ona, düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu olurlaması durumunda kilise tarafından bağışlanacağı söylenir. Ama o düşüncelerini savunmayı sürdürür. Engizisyon mahkemesi, baskılar sonunda düşüncelerini değiştireceğini umarak yargılama süresini uzatır ancak yaklaşık yedi yıl (2555 gün) gördüğü bütün işkencelere karşın o, görüşlerinden ödün vermez… Yargıyı açıklayan yargıca “ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz” der.

17 Şubat 1600’de, Roma’nın ünlü meydanı Campo De Fiori’de, dili koparılarak yakılır. 19’uncu yüzyılın sonlarında ise meydandaki aynı yere heykeli dikilir. Eh, bu da sanırım Giordano Bruno’nun iade-i itibarı... Bilirsiniz bunun anlamı “saygınlığını, yitirilen onurunu yeniden kazanma…” Ne acı; “pes!” denir ya; ama işte yaşam, işte zaman…