ULAŞ FİLİZ: YÖK gibi bir kuru

12 Eylül darbesinin hemen ardından 1982 Anayasası'nın 131. maddesiyle, yükseköğretim kurumlarını denetlemek ve işlevselliğini arttırmak maksadıyla kurulan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) yıldönümü olan 6 Kasım'ın gelmesiyle yine gündemde. Üniversiteleri birer para makinesi olarak gören, antidemokratik uygulamalarla öğrencilerin nitelikli eğitime ulaşmasını baltalayan kurum gerekli reformları yerine getirememesiyle de 'YÖK'e ihtiyacımız var mı?' sorusunu gündeme getiriyor. YÖK politikasının bir sonucu olarak üniversitelerde ceza alan hatta okullarından uzaklaştırılan nice öğrenci ve öğretim görevlisini düşündüğümüzde YÖK'ün neden kurulduğunun altı bir kez daha çizilmiş oluyor. 6 Kasım'a iki gün kala üniversite öğrencileri ve eğitmenlerle konuştuk. Üniversitelerin sorunu sadece YÖK mü? Öğrenciler anlattı, eğitmenler değerlendirdi...

»6 Kasım yaklaşıyor, üniversite öğrencilerinin büyük bir sıkıntı olarak gördükleri bir kurum var: YÖK. Bu süreçten söz edebilir misiniz?
Günay Dağ:
YÖK'ün üniversitelerde baskı kurduğundan bahsedilir, bu doğrudur ama tek başına bu değildir. YÖK'ün asıl işlevi ticarettir. Baskı işlemi de bunun getirişi olan, üniversitelerde ses çıkaracak, hak arayacak insanları sindirmek, yok etmek için düzenlenmiştir. Temel işlev sermayeye hizmet etmek ve buna göre yapılandırmaktır... 2003 'te AKP iktidara geldiğinde YÖK'ün YEK olarak değiştirilmesi gündeme gelmişti. Maksat geçmişte olduğu gibi burjuvaziye hizmet etmek.

Musa Kurt (İstanbul Üniversitesi -Arkeoloji): Çok somut örneklerden bahsedebiliriz. Yıllardır neler olduğuna baktığımızda yüzlerce öğretim üyesi, demokrat, ilerici, sosyalist hatta sosyalist olmasa bile bir şekilde YÖK'ün istediği eğitim modelini vermeyen, kendi onurunu ve meslek etiğini korumak için karşı çıkan insanlar okullarından atıldı. Yüzlerce-binlerce öğrenci farklı düşünceleri nedeniyle eğitim hakları elinden alındı. Bir ayağı bu, bununla beraber gerici kadrolaştırmalar başladı. Üniversitelere ne kadar milliyetçi-şoven, bilimden anlamayan varsa o insanlarla doldurdular okulları. Profesörlük kademelerine kadar o insanlar yükseldi.

»İktidarın YÖK ile ilişkisini nasıl görüyorsunuz?
G.D (İstanbul Üniversitesi -Hukuk).:
YÖK ile karşı olduğunu izlenimi veren AKP hiçbir zaman YÖK'ten rahatsız olmamıştır. Laik-İslamcı kutuplaşmasını yaratsalar da temelde aralarında bir çelişki yok. Silahtan ziyade silahı kimin kullandığı düşüncesi var. Sorun üniversitelerdeki muhalif, devrimci, demokrat, özgürlükçü kesim olduğunda rahatlıkla uzlaşabiliyorlar.

»YÖK karşı duruşta öğrencilerden ne kadar destek alabiliyorsunuz? Öğrenciler bu konuda ne kadar ilgililer? YÖK istediğini başarabildi mi?
G.D.:
Tabii. Yozlaştırmadan dolayı öğrenciler tamamen sindi. Sorgulamayı bıraktılar. Buna bağlı olarak, gençlik YÖK gibi bir konudan bile bihaberler. YÖK nedir, işleyişi nasıldır umurlarında değil.
M.K.:YÖK'ün kaldırılması, yıllardır yarattığı mağduriyetlerin giderilmesi ve paralı eğitime son verilmesi. Bunları öğrencilere anlattığımızda kabul ediyorlar, hepsi olumlu bakıyor. Neticece aynı dertleri paylaşıyorlar. 'Evet, bu talepler gerçekleştirilmeli' diyorlar, ama zor diyorlar, biraz umutsuzlar. Uğraşılıyor, uğraşılıyor ama bir şey değişmedi mantığı hakim. Bu umutsuzluk YÖK sisteminin yarattığı bir sonuç ama kırılabilir, bu kırılmaz değildir. Bizim, insanlara ulaşabildiğimiz ölçüde, insanlara gidebildiğimiz ölçüde bu değişecektir.

»Siz bir Vakıf üniversitesinde okuyorsunuz. Orada YÖK'e bakış nasıl?
G.L.:
Devlet üniversitelerde olduğu gibi çoğunun 6 Kasım'dan haberi yok. Parayla okudukları için devletle de bir sorunları yok. Ama orada da burslu okuyan öğrenciler var ve onlarla konuştuğumda YÖK'ün kalkması gerektiğini destekliyorlar.

»Üniversitenizde!» sıkıntılardan konuşalım biraz da...
M.K.:
İstanbul Üniversitesi özellikle Mesut Parlak geldikten sonra epey gündem. Kemal Alem-daroğlu zamanları da gündemdeydi. Gelen gideni aratır lafı var, biraz da böyle bir şey söz konusu bizim okul için. Mesut Parlak geldikten sonra ilk söylediği şey, "Üniversitede siyaseti bitireceğim" oldu. İlk etapta 20'ye yakın öğrenciyi attı, yüzlerce soruşturma açtı, birçok öğrenci uzaklaştırma cezası aldı. Yemekhaneyi özelleştirdi. İstanbul Üniversitesi'nde muhafaza edilen bazı birimler vardır, sponsorlar ve şirketler girememiştir ama Parlak onları sokmaya başladı. Yemekhane özelleştirilmesin diye direnen insanlar çevik kuvvet tarafından joplandı. Ayrıca, Parlak okula kameralar yerleştirdi, her anımızı gözetleyen kameralar bunlar. Özel güvenlik birimlerini getirdi kapıya ve fakülteler arası geçişi yasakladı. Edebiyat fakültesi öğrencisi Hukuk fakültesi birimine giremez oldu. Ama üniversitede kendisine ülkücü diyen çetelerin örgütlenmesine teşvik edildi. Fakülteler arası geçiş yapamazken, onlar bırakın üniversite öğrencisi olmayı başka okullardan ülkücüleri de okula soktular. Bir tanesine dahi soruşturma açılmadı. G.D.: Ben Yunanistan'da foruma gitmiştim, düşünün ben oradayken okulda bir olay çıkıyor ve bana soruşturma açılıyor. Böyle trajikomik şeyler yaşıyoruz. Soruşturma sebepleri komiktir; şüpheli şekilde karnını içeri tutup okuldan çıkmak gibi... Mesut Parlak'in bir sözü var, "Bir kışla komutanı ve holding patronu gibi hissediyorum kendimi". Bu sözüyle de üniversiteye, öğrenciye bakış açısını çok somut olarak özetliyor. Zaten İstanbul Üniversitesi YÖK'ün baskı ve politikalarının en somut biçimde uygulandığı yerdir. Pilot üniversite konumundadır.

»Anayasa değişikliği YÖK'ü nasıl eddler?
G.L.:
Sonuçta AKP ortaya belli bir taslak koymadı. Sürekli kulaktan dolma bilgiler var. Ama AKP'nin üniversitelere sokmak istediği, görünürde, bir türban var. Medya ve AKP daha çok buna yoğunlaşılmasını istedi YÖK konusunda. Türban sokulsun mu, sokulmasın mı tartışması her yerde tartışıldı... Ama YÖK'te herhangi bir değişiklik olacağını sanmıyorum. Nasıl bir değişiklik olabilir? Anca daha anti-demokratik olur, daha çok bilimin önünü kapatılmaya çalışır. Tek olabileceği budur, daha baskıcı bir tutum ortaya çıkar. Ya da ismi değişir, genel politikasında bir değişiklik olmaz. G.D.: Basına yansıyan taslakta YÖK'e dair, üniversiteler arası bir koordinasyon kurulu olarak işlev göreceği, bir de YÖK 22 üyeden oluşuyor ve bunun n'e düşürüleceği, n'in 6'sının Bakanlar kurulu tarafından seçileceği ifade ediliyor. Bu da YÖK'ün iktidara dahil olacağı anlamına geliyor.

»YÖK'ün öğrencileri sindirme politikası öğrencilere nasıl yansıyor?
G.L.:
Öğrenciler korkuyor ve üzerlerinde sürekli bir baskı unsuru oluyor. Atılma suçu alan birisini gördüğünde, kendisinin de bunları yapmaması gerektiğine inanıyor. Bunun demokratik olup olmadığına bakmıyor. G. D: İstanbul Üniversite'sinde 2 yıl önce basına yansıyan bir haber vardı 'anfı'de esrar partisi' diye. Bu haberle manşet olan öğrenci aynı zamanda para karşılığı fuhuş yaptığı da bilinen bir öğrenci -aynı zamanda bunu kendisi de belirten bir öğrenci- yalnızca kınama cezasıyla cezalandırılıyor. M.K: Bizim üniversitede afiş asamıyoruz, düşüncelerimizi savunamıyoruz. Ama bunun yanında ülkücü gruplar ellerindeki bütün afişleri yayınlayabiliyor. Hatta yanlarında sivil polisler koruma olarak hareket ediyor.

* * *
Sadece YÖK değil eğitim sisteminin de değişmesi gerek
»YÖK sizin için ne anlam ifade ediyor? Ulaş Filiz: YÖK, biz üniversite öğrencileri açısından 26 yıllık bir baskı, depoütizasyon ve cunta kurumu. Üniversitelerde "asayişi sağlama uğruna" eşi görülmemiş biçimde adım adım emekçi halkın çocuklarına kapıları kapayacak bir döneme bu kurum ile geldik. YÖK sadece bu düzene muhalif öğrencilerle uğraşmadı, gün oldu saç, sakal, türban ile gün oldu bir tiyatro oyunu, bir forum ya da öğrenci şenliklerine yasaklar koydu. Bugün üniversitelerin parahlaştırılmasından, elitleştirilmesinden söz ediyorsak bunlar sol adına klişe sözler olduğundan değil, YÖK har(a)çlarla, naylon üniversiteleriyle, yemek ve mediko(sağlık hizmetleri)ların özelleştirilmesi ya da lavedilmesi hatta toptan bazı teknik üniversitelerin serbest bölge mantığında tekellerin yüksek teknoloji sektörlerinde fason icat-imalat merkezleri olduğu günümüzdeki görüntüyü yaratan kurumdur. YÖK, faşizmin kurumsallaşmasında önemli adımlardan biri olduğu için yükseköğrenim üzerinde gerici, şovenist, ırkçı yönlendirmelerinde merkezi oldu.

»YÖK kaldırıldı diyelim, yerine somut bir öneriniz var mı?
H.A: Aslında YÖK kaldırılsın derken sadece YÖK'ün kurumsal olarak lağvedilmesinden bahset miyoruz. YÖK'ün temsil ettiği zihniyetin, düzenin değişmesinden bahsediyoruz. Biraz önce de belirttiğim gibi YÖK bizim için bir kurumdan ötesini çağrıştırıyor. Somut öneri olarak da sadece YÖK'ün kaldırılmasını değil eğitim politikasının tamamen değişmesini istiyoruz. Peki bu yeni politikalar nasıl olmalı derseniz; eğitim politikaları toplumun ihtiyaçları doğrultusundan yana belirlenmeli, her şeyden önce eğitimin bir hak olduğu unutulmamalı ve tamamen ücretsiz olmalı, üniversite özerkliği sağlanmalı, öğrenciler ve öğretim görevlileri karar alma sürecine dahil olmalıdırlar şeklinde sıralanabilir. U.F: Somut önerimiz de bu noktada Demokratik Halk Üniversitelerini yaratmaktır. YÖK gibi bir kurumun ise alternatifini düşünmüyoruz, tamamen kaldırılmasını savunuyoruz, bütün uygulamalarıyla. Demokratik, özerk ve anadilde eğitimin verilmesi için cuntanın bir kurumu olan üniversite mantığından kurtarılmış, bağımsız ve demokratik bir Türkiye'nin üniversitelerini yaratmak hedefimizdir.

»Yeni Anayasa değişikliğinde YÖK de gündeme gelmişti, ve gözden geçirilecekti bu konuda umutlu musunuz?
U.F: Son anayasanın hazırlanma nedeninin nasıl ki son süreçte AKP'nin ve oligarşinin tekellere verilen güvenceleri arttırma, yeni talanların önünü açma gibi işlevleri varsa YÖK'ü tartışmaya açmakla bu parti gitgide kendi açısından hantallaşan, kendi kadroları ile değiştirme ve üniversitelerde bahsettiğimiz sermaye egemenliğini pekiştirme gibi niyetlerini ortaya koyuyor.

»Üniversitelerin sorunu sadece YÖK mü? YÖK kalktığında bütün sorunlar bitecek mi?
H.A: Üniversitelerin sorunu elbette sadece YÖK değil, aslında YÖK de değil denebilir. Sorun YÖK'ün kurumsallığı değil, YÖK'ü yaratan çarpık düzen sorunudur. Buradan da çıkan sonuç sadece YÖK'ün kalkmasıyla değişen çok fazla bir şey olmayacağıdır.

U.F: Her üniversitenin kendi yerel sorunları vardır, mesela ülkemizde alelacele kurulmuş naylon üniversiteler her açıdan sırıtıyor, keza yurtlar konusunda eksikler, yetersizlikler bitmiyor. Bunlar aslında YÖK kaldırılmadan bile çözülebilir ancak ülkemizdeki bağımlılık ve bütçenin halk için kullanılmaması bu sorunların da çözümünü engelliyor.

»itim sistemindeki sorunlar?
U.F: Anadolu'daki üniversitelerin yetersizlikleri ortada, bir ara bilgisayarsız bir bilgisayar mühendisliği bölümü olan bir okul haberi çıkmıştı. Örneğin benim okulumda yani YTÜ'de mühendislik eğitimi bir ezber şeklinde veriliyor, insanlar derslerinde harıl harıl mekanize olmuş bir şekilde aynı süreçleri tekrarlıyor. Aynı ölçümler yapılıyor hep, ya da aynı projeler(rakam-ları değişitirilmiş olarak), aynı deneyler yapılıyor. Mühendislik eğitimi kendi dalında her sürece hakim bir insan tipi öngörür, ancak bugün okuldan çıkan öğrenciler sudan çıkmış balık gibi, piyasanın pençesi altına giriyor. Sonra da yetkin mühendislik gibi ranta dayalı projeleri çözüm gibi sunuyorlar. Son olarak Gençlik Federasyonu olarak 6 Kasım'da YÖK ve uygulamalarını protesto amacı ile Ankara'da YÖK önünde olacağımızı belirtmek isterim.

* * *
YÖK'ün yıldönümü olan 6 Kasım nedeniyle üniversiteler yeniden gündemde. Ve tabii YÖK tartışmaları da sıcaklığını koruyor. Bu bağlamda öğrenciler ve öğretim üyeleri YÖK'ü değerlendirdi...

PROF. DR.LEVENT KÖKER (Gazi Üniversitesi)
Üniversiteler YÖK'ten kurtarılsın
12 EYLÜL 1980
askeri darbesini yapanlar, Yüksek Öğretim Kurulu'nu Anayasadan önce çıkartmak üzere merkezi örgütlenmeye gitmişlerdi, ama Türkiye'deki yüksek öğretimin bir merkezden koordi-ne edilmesi ve planlanmasının çok ötesine geçip üniversiteleri siyasi ve ideolojik kontrol altına almak gibi bir amaçla yaptılar. Dolayısıyla YÖK üniversite sisteminde sanki hiyerarşik bir tepe noktası gibi oldu. Daha sonra -YÖK kanundan bir sene sonra- kabul edilen Anayasaya bu kurumu yerleştirmek suretiyle YÖK'ü bir anayasal kurum haline getirdi aynı 12 Eylül yönetimi tarafından. Aslında hiç olmaması gereken bir iş yapıldı ve üniversiteler tek bir merkezden idare edilmek gibi bir yola sokuldu. Yükseköğretimde hangi alanlarda ne kadar insan gücüne insan var, ne kadar eleman yetişmeli gibi bir takım planlayıcı fonksiyonları görmesi gereken bir kurum olması gerekirken, tamamen idari, siyasi ve ideolojik kontrol merkezi gibi çalışır oldu. Üniversitelerin Türkiye'de tüzel kişilikleri vardır, yani özerk olarak hareket edebilirler, kimseden emir ve talimat almadan hareket edebilirler anlamına gelir. Buna karşılık YÖK'ün üniversite üzerindeki denetimi adeta onlara emir ve talimat verme şeklinde de kendisini gösteriyor. Dolayısıyla hukuk mantığı açısından da bir çarpıklık var... Biz yeni Anayasa taslağı hazırladık. Burada YÖK'e bir anayasal kurum olarak yer verip vermemek konusunda kendi aramızda epeyce tartıştık. Fakat YÖK'ün bir anayasal kurum olarak düzenlenmesi gerektiği konusundaki fikir biraz daha ağır bastı. Bana sorarsanız YÖK'ün bir anayasal kurum olarak düzenlenmesine dahi ihtiyaç yok. Pekala YÖK sadece yasayla, yani kanunla düzenlenen bir kurum haline getirilebilir, bir anayasal kurum olma mecburiyeti yoktur. Ama diyelim ki anayasal bir kurum olarak korundu, bizim o zaman anayasadaki teklifimiz YÖK'ün sadece yükseköğretimle ilgili bir koordinasyon kuruluna indirgenmesi ve bütün idari yetkilerinin üniversitelere devredilmesi, üniversitelerin de doğrudan doğruya kendi mensupları tarafından seçilen organlar tarafından yönetilmesidir. Üniversitelerde idari, mali ve akademik özerkliklerin tümünü birden gerçekten temin edebilecek yeni bir düzenle yapmaktır. Türkiye'nin ihtiyacı olan da budur. Türkiye'de merkezi komuta konseyi gibi çalışan bir YÖK düzenin olmaması gerektiğidir. Türkiye eğer daha demokratik olması istenen bir memleketse, üniversiteler de bu demokrasinin içinde yer alacak en önemli karşılığı olarak böyle bir merkezi komuta düzeninden kurtarılmalıdır.

ABBAS GÜÇLÜ
 İntikam yasalarını aşmalı
»YÖK hangi amaçla kuruldu? YÖK'ün kuruluş amacı ile uygulamaları arasında bir çelişki var mi size göre? 12 EylüPden sonra, 1980 öncesi için bir suçlu aranıyordu, bulundu. İlki siyasiler ikincisi de üniversiteler. Partiler kapatıldı. Üniversiteler de YÖK ile zaptırapt altına alındı. Kuruluş amaçlan ile uygulamalar bir birinden çok farklıydı. Hâlâ da örtüşmüyor. Oysa YÖK bir koordinasyon kurulu olacaktı.

»Sizce YÖK'e ihtiyaç var mı? Evet, benzeri kurumlara ihtiyaç var. Adı da YÖK ya da başka bir şey olur. Üniversiteler ile iktidarlar arasında köprü görevi gören kurumlar ülkelerin çoğunda var. Bizde de olması gerekir. Ama işlevleleri tartışılır. Tartışılmalıdır da...

»Yeni Anayasanın YÖK'e yansıması nasıl olacak? AKP iktidarının getirdiği YÖK yasa taslakları, en muhalif YÖK karşıtlarını bile YÖK'ü savunur noktaya getirdi. AKP ya da başka bir parti YÖK konusunda her şeyden önce, önyargılarından kurtulmalı ve intikam yasaları peşinde koşmamalılar. Yoksa bugünkü YÖK yasası gibi, çıktığı günden itibaren tartışılmaya başlar ve zaman içerisinde kevgire döner...

GÖKSEN ÇAL (Öğrenci)
YÖK 12 Eylül'ün postallı çocuğu
6 KASIM...
Yeni bir dünya için, yeni bir hayat için savaşan yüzlerce insanın düşüne vurulmuş bir darbenin, 12 Eylül'ün postallı çocuğu. Ö yüzden üniversitenin penceresinden bakınca YÖK'te karanlıktan, anti-bilimsellikten, hırsız-hktan,ırkçıhktan,gardiyanhktan ve kar düşkünlüğünden başka bir şey göremiyoruz...

YÖK karanlıktır. Bir darbenin çocuğudur her şeyden önce. Seslerin susturulduğu, düşüncelerin yasaklandığı, insanların hapsedildiği, katledildiği bir darbenin mahsulüdür. Ve darbe ne yaptıysa dışarıda aynısını yapmıştır içeride yani üniversitede.

YÖK anti bilimseldir. Öyle çok araştırma, karıştırma istemez, sosyal bilimleri aslında hiç sevmez. En yakın olduğu 'bilimsel buluş' yaradılış teorisidir. Yapmayı görev bildiği araştırmalar, buluşlar da anlaştığı şirketlerin istedikleri ölçüdedir.

YÖK hırsızdır. En başta bilim çalar. Başkanından, rektörüne, dekanına bir cümle erkanına kadar bulaşıcı bir hırsızlık virüsü taşır. Bilim yetmez arada ihaleler girer devreye. Özellikle rektörleri fena bulaşır bu işlere. YÖK özelleştirmecidir. Sermayeye göbekten bağlıdır. Ne var ne yoksa üniversitede satılığa çıkarır. Parayı verene düdük vermeyi savunur. Kantininden, yemekhanesine, laboratuarından, sınıfına, bahçesinden, spor tesisine satar da satar. Rektörlerinin çocukluk hayallerini sanırım tüccar olmak süsler.

YÖK gardiyandır. Yüksek güvenlikli üniversiteler hayranhğıyla yatar kalkar. Üniversitelerde siyaseti bitireceğim narasıyla çırpınır durur yıllardır. Yok polis yetmez, özel güvenlik getirir, o da yetmez turnike koyar, o da yetmez kamerayla izler durur potansiyel suçlu işe yaramaz öğrencilerini.

YÖK soruşturmacıdır. Soruşturur, durur bir şeyleri. Bol bol öğrenci, ara ara öğretim görevlisi alır listesini. Kafayı takmıştır kendisi gibi olmayanlara... Her kim ki resmi ideolojinin dışına çıka derhal getirilip kafası kopanla sayıkla-malarıyla çıkar avına. Kendisi gibi olana dokunmaz ama, eli saürlılarla, kafası ulusalcılarla dosttur, hepsi de iyi çocuktur.

YÖK ırkçıdır. Türk'ün Türk'ten başka dostu olmadığına inanır, zaten kuruluş amaçları arasında bu ideolojiyi üniversitelere taşımak vardır. Dokusunda ırkçılık, şovenizm vardır. Her yüksek kademeli erkanı birer asker gibidir. Yeri gelir harp çağrısı yapar, gaza gelir işgale çıkar. Kürt ve Ermeni kelimelerini duyunca bile tüyleri ürperir. Kürt'e de Ermeni'ye de düşmandır.

İşte YÖK'ün 26 yıllık yaşam öyküsü en kabasından, en genelinden budur. Kandıramadıkları, YÖKleştiremedikleri her fırsatta YÖK'e hayır! der. Ne istediğini söyler. Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim! Özerk, demokratik üniversite!

GÜLŞEN İŞERİ - TACIM AÇIK