Ülkeyi içeride ve dışarıda savaşa sürükleyen AKP’nin ‘demokrasi’ ve ‘AB vaadiyle’ işbaşına gelmesinin üzerinden 14 yıl geçti. 14 yıllık dönemde gericilik ve zulüm artarken işçilerin, emekçilerin, kadınların, öğrencilerin, muhaliflerin payına sadece acı, gözyaşı, ölüm düştü

3 kasım 2002’de iktidara gelen AKP’nin geride kalan 14 yılının özeti: Yağma, talan, gericilik

YAŞAR AYDIN yasaraydin@birgun.net @yasaraydinnn

AKP bundan 14 yıl önce, 3 Kasım 2002 tarihinde yüzde 34 oy alarak 363 vekille Meclis’e girdi ve tek başına iktidar oldu. Türkiye bu tarihten itibaren deyim yerindeyse “gün yüzü” görmedi. İçeride ve dışarıda gerilim bitmezken, ölümün her türlüsü sıradanlaştı. Ekonomide ve siyasette yakalanamayan istikrar, İslamcı gericileştirmede yakalandı. Bir gazete sayfasına sığdırmak zorunda kaldığımız 14 yılın özeti içinde yaşadığımız cehennemi özetliyor.

Kadın düşmanı iktidar
AKP’nin 14 yıldır uyguladığı politikalar en çok kadınları etkiledi. Eve hapsedilmeye çalışılan kadın, bedeni ve duruşu ile de sürekli AKP’li bakanların gündeminde kaldı. Ama AKP’nin politikalarının ve söyleminin en önemli yansıması kadına yönelik şiddetteki patlamada görüldü. AKP’li iktidarlar döneminde şiddete yönelik eğilim yüzde bin 400 yani 14 kat arttı. Savcılığa yansıyan veriler bile manzarayı anlatmaya yetiyor. 2002-2016 arasında 6 bine yakın kadın erkekler tarafından katledildi. Bu rakam BM istatistiklerine göre15 bin civarında. Cinsiyet Eşitliği Raporu’nda, Türkiye, kadın erkek eşitliğinde 142 ülke arasında 125’inci sırada yer alıyor.

Emekçi cehennemi
Emekçiler AKP iktidarında tam anlamı ile cehennemi yaşadı. Sömürünün katmerli yaşandığı taşeron sistemi kalıcılaştı, kıdem tazminatı sürekli tartışma konusu oldu. Emekçilerin en büyük silahı olan grev onlarca kez yasaklandı. İşvereni koruyan yasal düzenlemeler jet hızıyla geçerken, her seçim öncesi söz verilmesine rağmen güvenceli iş rafa kaldırıldı. Kiralık işçilikle ortaçağa dönüldü. Yine AKP’li yıllar emekçi için ölüm yılları oldu. Soma ve Ermenek gibi katliamlar dışında neredeyse her gün bir iş cinayetine kurban gitti. AKP iktidarında iş cinayetlerinde ölen emekçi sayısı 18 bine yaklaştı.

‘’Barış’’ dediler savaşı körüklediler
AKP iktidarının ilk yıllarında Kürt sorununun çözümüne ilişkin çok ciddi söylemler kullanıldı. Çatışmasızlık sürecinde iktidara gelen AKP, tüm barış söylemlerine rağmen savaşın tüm araçlarını acımasızca kullandı. Bu süre içerisinde resmi rakamlara göre iki bine yakın asker, polis ve korucu öldü. Yine resmi rakamlara göre 12 bin PKK’li öldürüldü. Ve yine bu süre içerisinde bine yakın sivil hayatını kaybetti. KCK operasyonlarında 10 bine yakın kişi tutuklandı. Yine 7 Haziran seçimlerinden sonra aralarında seçilmiş yerel yöneticilerin de bulunduğu binlerce kişi cezaevlerine atıldı. Kentler yok edildi. Sokağa çıkma yasağı ve OHAL neredeyse rutin hale geldi. Savaş kırlardan şehirlerin merkezine yine AKP döneminde taşındı. HDP’li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılarak 6 milyon oy alan parti yok sayıldı.

3-kasim-2002-de-iktidara-gelen-akp-nin-geride-kalan-14-yilinin-ozeti-yagma-talan-gericilik-204449-1.Siyasetin kırbacı yargı
AKP’nin en büyük tahribat yarattığı alanlardan biri de yargı oldu. Gülen Cemaati ile birlikte kurdukları ortaklıkla yargı, iktidarın kırbacı haline geldi. Türkiye’nin kendi istedikleri gibi yeniden inşası için en önemli aparatları yargı oldu. Türkiye tarihinin en büyük ve tartışmalı davaları olan Ergenekon ve Balyoz bu dönemin ürünleriydi. 12 Eylül 2010 Referandumu ile bu süreçte bir adım daha attılar. Yargıda büyük tasfiyeler yaşandı. İtiraz eden herkes kendini yargıç karşısında buldu. Şanslı olanlar tutuksuz yargılandı. Aynı yöntem 15 Temmuz sonrası da uygulanmaya devam ediyor. Gülen Cemaati ile savaş yaşansa bile ortaklıktan kalan yargılama yöntemi hala uygulamada.

Medya ele geçirildi
Türkiye’de medya iktidar ilişkisi her dönem sorunlu oldu. Ama AKP tüm sağ iktidarlara rahmet okuttu. Kendisine yakın medya ile yetinmedi. Bizzat kendi medyasını yarattı. Bugün ülkede faaliyette bulunan medya kuruluşlarının yüzde 80’nine ya kendisi ya AKP ya da belirlediği isimler sahip.

Yine bu süre içerisinde yüzlerce gazeteci cezaevlerinde yıllarını geçirdi. Bugün itibariyle 130 gazeteci cezaevinde. ODATV adı ile özel bir medya davası bile yaşandı.

15 Temmuz sonrası çıta daha da yukarılara çekildi. Artık sadece gazeteciler yargılanmıyor, gazeteler kapatılıyor. Onlarca gazete, dergi ve televizyon kapatıldı. 5 binin üzerinde gazeteci işsiz kaldı. Türkiye’de basın emekçileri, tarihin en büyük baskısı ile karşı karşıya kaldı.

Kindar ve dindar nesil kararı
14 yıllık AKP iktidarları boyunca 6 Milli Eğitim Bakanı görev yaptı. Her birinin farklı uygulamaları ve yöntemleri oldu. Ama tek bir ortak noktaları vardı. ‘’Kindar ve dindar’’ bir nesli yetiştirecek gerici eğitim sistemini kalıcılaştırmak. Müfredat tam anlamı ile değiştirildi. Dinci vakıflar, yurtlar ve özel okullar üzerinden eğitime büyük bir ağırlık koydular. Eğitimin teslim edildiği vakıfların yurtlarında yaşananlar ‘’Ensar Vakfı’’ olayında olduğu gibi tüm sarsıcılığı ile gözler önüne serildi.

Yaklaşık 11 yıl boyunca eğitim alanında da AKP’nin en büyük ortağı Gülen Cemaati oldu. 4+4+4 yasası ile birlikte eğitimde dinin ağırlığı üç yaşa, ana okullarına kadar indi. Orta öğretimde yapılan değişiklik sonucu dört yıl içerisinde İHL’de okuyan öğrenci sayısı bir milyonu buldu. Tüm mahalle okulları bir bir İmam Hatip Liseleri’ne dönüştürüldü.

Yolsuzluk ve rant ekonomisi
Türkiye ekonomisi tam anlamı ile yolsuzluk ve rant ekonomisine dönüştü. TOKİ eliyle beslenen AKP sermayesi tüm büyük yatırımların tek sahibi oldu. Ve tabii özelleştirilen kamu mallarının da en büyük avcısı. Reel ekonomi neredeyse dibe vurdu. Üretim azaldı. Başta tekstil olmak üzere birçok sektör yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.
17-25 Aralık operasyonları , bu rant ekonomisinin devlet ve AKP içindeki uzantılarını gözler önüne serdi. Bakanlara ve ailelerine uzanan yolsuzluk fotoğrafının tümü netleşmeden üstü örtüldü.

Yoksulluk kader mi?
Ekonomide yaşanan tüm büyüme hikayesine rağmen istikrarlı bir biçimde hane halkı geliri eridi. Yaklaşık 10 milyon insan ancak sosyal yardımlarla yaşamını sürdürebilir hale getirildi. Bu rakam AKP iktidarı öncesi 1 milyon bile değildi. Yine TÜİK verilerine göre yaklaşık 15 milyon kişi yoksulluk sınırında, yaklaşık 3 milyon kişi de açlık sınırının altında yaşıyor.

Bir başka önemli nokta da AKP iktidarında geçen her gün zengin ve yoksul arasında gelir dağılımı makasının açılıyor olması. Gelir dağılımı Türkiye’de tam anlamı ile uçuruma dönüştü.
Türkiye genç işsizlikte dünyanın en üst sıralarında. Üstelik işsiz gençlerimizin çoğu artık kalıcı iş bulma umudunu dahi yitirmiş durumda.

Yaşam alanları yok ediliyor
AKP iktidarları insana ve toplumu olduğu kadar ekolojiye de zarar verdi. Satacak bir şeyi kalmayan iktidar yer üstü ve yer altı kaynaklarına yöneldi. Dereleri, tepeleri, meraları satışa çıkardı. Türkiye’nin en küçük su gözesine bile HES projesi yapıldı. Sular satıldı. Son altı yılda 2 bin 500 HES, 4 bine yakın maden ruhsatı verildi. Onlarca termik santrale yol verildi. Ve tabii ki Sinop ve Akkuyu nükleer santralları… Türkiye’nin neredeyse yarısı çevre davaları nedeniyle devletle mahkemelik durumuna geldi. Devam eden yüzlerce dava var. Türkiye’nin her noktasında Cerattepe, Gerze, Amasra, Akkuyu, Çan, Kaz Dağları, Fethiye, Antalya, Hasankeyf, Fındıklı sadece akla ilk gelenler.

Dış politika: AB’den Ortadoğu bataklığına
AB hedefi ile iktidara gelen AKP, kısa süre içerisinde BOB Eş Başkanlığına oradan da Yeni Osmanlıcılığa uzanan bir yola girdi. Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin Ortadoğu’nun lideri olma hayali, sonunda Türkiye’yi bir bataklığa sürükledi. ‘’Komşularımızla sıfır sorun’’ diyerek başlatılan politika kendini komşu bir ülkenin toprağında işgalci durumunda buldu.

NATO dahil tüm müttefikleri ile sorun yaşayan, ‘’oyun kurucu olacağım’’ derken oyuna bile alınmayan bir ülkeye dönüştü. AKP, ekseni kalmamış, her yeni duruma göre değişen, dün kavga ettikleri ile bugün barışan mezhepçi bir çizgide ilerleyen bir dış politikaya sahip. Altı ay içerisinde Şam’da namaz kılmayı planlayanlar, bugün ülkemizde yaşayan 3 milyon Suriyeli için Batı ile pazarlık halinde.
14 yılın sonunda dış politika iki kelime ile özetlenecekse; Fiyasko ve risk.

Ortadoğu evimize geldi
AKP’nin içeride ve dışarıda izlediği politikanın en önemli sonucu Ortadoğu’daki savaşın artık evimizin içine kadar girmesi oldu. Suriye’de yaşanan savaşın aktif tarafı olmayı seçen AKP iktidarı dün yol verdiği gruplarla bugün savaşmak zorunda kaldı. Hem de kendi ülke topraklarımızın içinde. Hatay, Antep, Urfa ve İstanbul’da bazı mahalleler IŞİD’in yuvalandığı noktalar haline geldi. Türkiye’nin en büyük havaalanını basıp kent merkezlerinde bomba patlatıyorlar. Suruç, Ankara, Antep ve, Diyarbakır’da yaşanan bombalı saldırılarda aralarında bebeklerin de olduğu yüzlerce yurttaş yaşamını yitirdi. Televizyonlarda izlediğimiz katliam görüntüleri artık her an yaşabileceğimiz gerçekler haline geldi.

Teslim olmayacağız
Acılar, çatışmalar, baskılar ve ölümlerle geçen bir 14 yılı yaşadık, tanıklık ettik. Başka türlü bir ülke kurulamayacağına inanmamızı, buna rıza göstermemizi bekliyorlar. Dini kuralların egemen olduğu, aklın ve aydınlanmanın yok sayıldığı bir sisteme ‘’evet’’ diyelim istiyorlar. Tek ses, tek renk olsun diyorlar. 14 yılda yapılan edilenlerin tüm özeti bu aslında. Ama aynı dönem içerisinde yaşananlar gösterdi ki teslim olmayı reddeden “bu ülkeyi siz bu hale getirdiniz” diyen milyonlar var.

***

15 Temmuz bir sonuçtur

AKP iktidarının en önemli kırılma noktalarından biri de hiç kuşkusuz 15 Temmuz darbe girişimi. Bu tarih aynı zamanda Gülen Cemaati ile AKP ortaklığının Türkiye’yi getirdiği nokta. Bu darbe girişimi sonrasında AKP iktidarı bir kez daha devleti yeniden organize etme fırsatı yakaladı. Gülen Cemaati’nin devlet içinde bu noktaya gelmesinde kabahati çok büyük olan siyasal iktidar, darbeyi tam anlamı ile fırsata çevirme uğraşında. ‘’Demokrasi’’ diye iktidara gelenler, silahı ve darbeyi yeniden ülke gündemine soktular.

***

AKP’ye yanıt Haziran İsyanı

3-kasim-2002-de-iktidara-gelen-akp-nin-geride-kalan-14-yilinin-ozeti-yagma-talan-gericilik-204448-1.

14 yıllık iktidarın uygulamalarına kuşkusuz anlamlı yanıtlar da üretildi. Bunların en büyüğü 2013 Haziran isyanı oldu. Milyonlarca insanın ortak itirazlar ve taleplerle sokağa inmesi AKP iktidarının en büyük kabusu oldu, olmaya da devam ediyor. Gencecik bedenlerin toprağa düştüğü isyan bir anlamı ile tek adam diktatörlüğüne karşı kolektif bir yaşamın kristalleşmiş hali oldu. Haziran İsyanı cehenneme dönen Türkiye’de neşenin, mutluluğun, kardeşliğin ve özgürlüğün ışığı olarak parlamaya devam ediyor.