Jale Yeşilnil 1 Mayıs 1977’de hayatının baharında, 17 yaşında, çok başarılı bir lise öğrencisiydi. Hayata tutkuyla bağlıydı,

JALE YEŞİLNİL’İN MÜCADELE ARKADAŞI ZEKİ COŞKUN:33 yıldır Taksim’deyiz
ZEYNEP KURAY

Jale Yeşilnil 1 Mayıs 1977’de hayatının baharında, 17 yaşında, çok başarılı bir lise öğrencisiydi. Hayata tutkuyla bağlıydı, narindi, karıncayı bile incitmezdi, ama en ufak bir haksızlığa da tahammülü yoktu. Haksızlığa karşı bu isyanı nedeniyle devrimci bir liseli olmuş, mücadeleye atılmıştı. 1 Mayıs 1977 sabahı, evdekilere “Pikniğe gidiyorum” diyerek arkadaşlarıyla buluşup “Faşizme karşı omuz omuza” sloganlarıyla Taksim meydanına yürümüştü. Jale o meydanda faşizmin gerçek yüzüyle karşılaşacağını ve evine bir daha hiç dönemeyeceğini bilmiyordu. O gün yanında olan okul, mahalle ve mücadele arkadaşı Zeki Coşkun, 1 Mayıs 77’de yaşanan dehşeti, devletin karanlık güçlerince düzenlenen katliamı ve Jale Yeşilnil’i BirGün’e anlatırken, “Biz zaten 33 yıldır her 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz” dedi.

»Jale ile nasıl tanıştınız?
Jale ile aynı ortaokuldaydık ancak o dönemler tanışıklığımız yoktu; sonradan kendimizi lisede aynı sınıfta bulduğumuzda o zaman başladı arkadaşlığımız ve rastlantı olarak da Göztepe’de aynı sokakta oturuyorduk. Sokağın bir ucunda o, diğer ucunda ise ben oturuyordum. 3 yıl hiç ayrılmadık, iyi arkadaştık. O zamanlar 14-15 yaşlarımızda, tam ergenlik çağındayız; öte yandan da tam Türkiye’nin hızlı değiştiği 70'li yılların ortasındayız. O dönem çok hızlı politizasyon olduğu için, biz de 15 yaşından itibaren kendimizi mücadelenin içersinde bulmuştuk. Devrimci-Liseliler (DEV-LİS) içersinde yer almaya başlamıştık; dolayısıyla dostluğumuz sadece okul, sıra arkadaşlığı, mahalle arkadaşlığı değil aynı zamanda mücadele arkadaşlığıydı. Beklenmedik bir şekilde, Jale'nin hayatının baharında, 77 1 Mayıs'ında aramızdan ayrılmasıyla arkadaşlığımız kesintiye uğradı.

»Siz 1 Mayıs 1977’de onunla mıydınız?
Evet.

»O günün nasıl başladığını, neler yaşandığını anlatabilir misiniz?
Aynı sokakta, aynı semtte, aynı okulda olduğumuz için 1 Mayıs'a nasıl gideceğimizi birlikte kararlaştırmıştık. O, evden biraz zor izin aldığı için o gün ailesine sınıf arkadaşlarıyla pikniğe gideceğini söyleyerek çıkmıştı ve liseli arkadaşlarımızla birlikte 1 Mayıs'a gitmek üzere Göztepe İstasyon Caddesi’nde buluşmuştuk. Dün gibi hatırlıyorum, gelen her arkadaşımızın coşkusu görülmeye değerdi. Bağırıyorduk, marş söylüyorduk, gelen arkadaşlarımızı alkışlarla karşılıyorduk; bizim için miting, buluşma yerinde başlamıştı. Pankartlar, sloganlar eşliğinde eğlenerek yola koyulduk. Hepimiz 17 yaşlarındaydık ve çok heyecanlıydık. Taksim alanına gitmek üzere Saraçhane’den yürümeye başladığımız için alana en son girenlerden olmuştuk. O kadar kendimizi kaptırmıştık ki Taksim meydanına 7 saatte yürümemize rağmen bize çok kısa bir anmış gibi gelmişti. “Faşizme karşı omuz omuza”, “Yaşasın 1 Mayıs” sloganlarıyla Taksim alanına saat 17:00-18.00 civarlarında ulaşmıştık ve gördüğümüz kalabalık karşısında şaşkına uğradık. Herkes bir arada bir bayram havasında halaylar çekiliyor, sloganlar yarıştırılıyordu. Akın akın alana gelen kalabalık Taksim meydanına sığmıyordu. Sanki ülkenin tüm işçileri, devrimcileri, emekçileri o gün o alana koşar adım gelmişti. Hemen her öbek ayrı bir renk, ayrı bir coşku içerisindeydi ve 3 kuşağın, 4 kuşağın bir arada olduğu muhteşem bir manzaraydı. 1 Mayıs 77’de aslında bu buluşmanın kendisini kaybettiğimizi düşünüyorum. Zaman zaman gerginlik vardı ama o gün o alanda böyle bir katliamın yaşanacağı tahayyül edebileceğimiz bir şey değildi. Kemal Türkler konuşmaya başladığında benim açımdan miting bitmişti. Artık amaca varıldığı düşüncesiyle Jale'ye dönerek, “Haydi artık gidelim, bir de bunun dönüşü var” dedim ama, “Olur mu öyle şey ben bu konuşmayı ne kadar zamandır bekliyorum, konuşma bittiğinde gideriz” dedi. Konuşma sürerken bir arkadaşla su ve yiyecek almaya gitmiştik ki birden bir silah patladı; önce olduğumuz yerden anlamadık ama sonra birden patır patır silah sesleri eşliğinde her tarafa koşturan insanların manzarasıyla karşı karşıya kaldık. O an arkadaşlarla AKM’nin tarafındayız ve insanların o paniğiyle biz de ne oluyor diye paniklemeye başladık. İnsanlar çığlıklar içinde sığınak olarak bulabileceği herhangi bir yere koşturuyordu. Biz de Gümüşsuyu’ndan aşağı koşarak Kabataş’tan bir motorla karşı yakaya geçtik. Hiç unutmam eve geldiğimde elimde sımsıkı bir biçimde pasomu tutuyordum, kaybetmek korkusuyla herhalde.

»Peki Jale’ye olanları nasıl öğrendiniz?
Karşıya geçmiştik, olayların boyutunu o ana kadar kavrayamamıştık. Ancak akşam haberlerde çatışma çıktığı aktarılıyordu, ben de aynı alanda olduğumu evdekilere fark ettirmemek için öylece otururken gece yarısına doğru birden evin kapısı çaldı. Bir baktım ki liseden bir arkadaşımızla birlikte Jale'nin ablası Hale kapının önünde bana “Jale'den haberin var mı?” diye soruyor; o anda gözümün karardığını hatırlıyorum. Çünkü ancak o an onun eve dönememiş olduğunu fark ettim. Başına bir şey gelmiş olabileceği o ana kadar aklıma gelmemişti, ölmüş olacağına ise hiç ihtimal vermiyordum. O gece hiç uyuyamadım. Jale’ye ne olduğunu bilmiyordum, bir şeyler yapmak gerektiğine karar verdim, ancak ailem dışarı çıkmamam için evin kapısını kilitlemişti. Ben de pencereden atlayıp dışarı çıkarak yine çok yakın arkadaşımız olan lisedeki bir arkadaşımın evine gittim. İşte o zaman Jale’nin kargaşada ezilerek can verdiğini öğrendim. Haberle sokağın bir yas havasına büründüğünü hatırlıyorum.
»Sonra ne yaptınız?
Aynı sabah saat 10:00’dan itibaren hepimiz okulda toplanmıştık. Artık herkesin Jale’ye olanlardan haberi vardı ve o gün ders yapılmadı, okul yasa girmişti. Okulun önünde asılı bulunan ‘Aryamehr Lisesi’ yazısının üstüne Jale Yeşilnil Lisesi diye bir yazı asmıştık. Tıpkı Taksim’in kendiliğinden 1 Mayıs alanı olarak anılması gibi biz de uzun süre okuduğumuz liseyi Jale Yeşilnil adıyla andık. Hatta okulun isminin değiştirilmesi için uğraştık. Göztepe o zamanlar seçkin semtlerden biriydi ve okulumuz 74’te öğretime açılmıştı. Adeta bir kolej havası vardı çünkü ilk öğrenciler doğrudan Göztepe Okulundan alınmıştı. O dönem 2’inci sınıf ya da 3’üncü sınıf yoktu. 1977’de okul ilk defa üç sınıflı bir okul haline gelmişti. O dönem toplasanız 200 öğrenciden sadece 4’te biri politikti. Ancak 2 Mayıs 1977 itibariyle, Jale öldükten bir gün sonra sanki bütün öğrenciler bu cinayetin kendilerine karşı işlenmiş olduğu duygusu içersine girdiler ve o günden sonra politikleştiler. 1 Mayıs 77’de kitle saldırıya uğradıktan sonra, resmi iktidar tarafından sosyalistlere ‘Anarşistler’ lakabı takıldı ve devrimciler toplumdan izole edilmek için hep bir karalama kampanyasına maruz kaldı. Sanki işsiz güçsüz, tembel, intikamcı, provokatör insanların solda buluştuğu havası verilmek isteniyordu. Jale örneği bunun böyle olmadığının tipik bir göstergesiydi. Jale ortaokulu birincilikle bitirmişti, çok zeki, çok parlak ve disiplinli bir öğrenciydi. Lise 1-2’de aynı başarıyı sürdüren bir insandı.

»Nasıl bir kişiliği vardı?
Çok narin, tutkulu bir insandı. Karıncayı bile incitmekten korkardı. Çok yardımseverdi. Örneğin fen dersleriyle hiç aram yoktu ve okul başladığından beri hiçbir derse katılmamıştım. O yüzden sınava bir gün kala çok paniklemiştim. Bu halimi gören Jale, beni 2 gün boyunca çalıştırmıştı ve bir dönem hiç girmediğim dersi bana 2 günde verdirmişti. Edebiyata çok büyük ilgisi vardı. İnsani, politik, düzenle alakalı her şeyle ilgilenirdi. Küçücük bir haksızlığa bile tahammülü yoktu.

»33 yıl sonra Taksim alanının yeniden 1 Mayıs kutlamalarına açılması sizde ne gibi duygular uyandırdı?
Önce şunu söyleyim: Bu, devletin yansıtmak istediği gibi verilmiş bir lütuf değil. Yıllardır gaz bombaları, coplar, tazyikli sular eşliğinde bu mücadeleyi verdik zaten. Biz zaten 33 senedir Taksim’deyiz; bunu slogan olarak söylemiyorum. Bu katliamı hiç bir zaman unutmadık. Dolayısıyla Taksim’e çıkış yasaklı da olsa, 1 Mayıs dendiğinde bizim gözümüz, gönlümüz her zaman oradadır.

»Orada olacak mısınız?
Elbette ki.