2015 biterken, aradan geçmiş 70 yıl, bir kavram üzerinden bir köşede iki laf etmenin ne anlamı var diye düşünecektir eminim çoğu kişi. Ama 68’li olmak bir yaşı işaret etmiyor.

Neredeyse yeni bir dünya savaşı yaşadığımız hem de göz göre göre paylaşılmaya çalışılan Ortadoğu üzerinden bir paylaşım savaşı sürer, girdap tüm ülkeyi hızla içine çekerken bu kavram aklıma düştü nedense. Neydi 68’lilik. Öncelikle, sizden başka bir dünya olduğunu, oğlunuz kızınız, anneniz babanız ve sevgiliniz kadar önemli bazen daha da önemli başkaca insanların varlığını ve onların durumlarını bilmek, onlar üzerine düşünmek, empati duymak gerekiyorsa ki -genel olarak gerekir- dayanışma içinde olmaya çaba harcamaktır.

68’li dünyayı emekten yana değerlendirir.
68’li tevekkülden hoşlanmaz. Sorar, beğenmediğine karşı çıkmayı sever.
68’li “ne olacak bu dünyanın hali” diye yakınmaz, bu dünyanın nasıl iyi olacağına ilişkin düşünmeyi, bu yolda devinmeyi seçer.
68’li hemşehrisini ayırmaz; herkes hemşerisi, yurttaşı, yandaşı, -kendi gibi düşünmeye gayret edenlerin hepsi de- yoldaşıdır.
68’li üzülmeye öfkelenmeyi yeğler, pasif olmak yerine yapabileceği bir şeyler arar.
68’li söyleme değil söylemle örtüşen eyleme bakar.
68’li kişisel günübirlik çıkarları uğruna düşüncesinden, onurundan geçmez. Daha kalıcı yararlara yönelir.
68’li yetmez ama diye başlamaz söze, efendice yeterle yetmezi ayırır, yürür gider.
68’li ehvenle hele de ehven-i şerle yetinmez, en iyisine yönelir.
68’li çoktan 68 lere gelmiştir ama yaşlanmaz, gençtir. Bombayla parçalanmış insanların arasında gördüğü bir yaralıya “17 yaşımdayım bana bu acıyı yaşatma” diye güç verip ölümden döndürmek için çırpınan Güneş’tir. Akıl ve bilimden yana yorulmaz enerjisiyle insanlara gençlik aşılayan Muazzez İlmiye’dir.Yılgınlığa düşmez, umudu var edecek ciddi bilgilere sahiptir, bunlar üzerinden konuşur, davranır.

Gezi’dedir, Suruç’tadır, Ankara Garı’ndadır. Cizre’de Silvan’da olup biten uykusunu kaçırır. Resmi törenlerle gömülenlerle birlikte, gizlice defnedilen gencecik insanlara yakılan ağıtlara da katılır.
Bu değerler kendini öyle sananların kendilerine biçtikleri tarifler değildir. Yaşamın her çeşit kırılma noktasında sınavı geçmiş olanlara kendiliğinden oturur bu tarifler.

Sağcı solcu sicillere göre adam seçen Milliyetci Cepheler, idamsever işkenceci cunta yönetimleri, gericilerle her koşulda organik koalisyon halindeki milliyetçi kadrolar, dünyayı siyaseten organize eden güçlerin uzun vadeli stratejik planlarını fark etmeden “yetmez ama” onayı verenlerle işleri olmaz.
Demokrasi kültürünün temeli bu değerler değil midir?