Bu yazı sekiz yıl önce bugün yine bu gazetede yazıldı. Bir okuyalım bakalım sekiz yıl içerisinde AKP ile ne değişmiş…
“Salt kendileri öttükleri için güneşin doğduğuna inanan horozlar ülkesinde bir Kadınlar Günü daha kutlandı. Kadınlar Günü’nün anlamına binaen yine meydanlarda idi. Kadınların taleplerinin bir bölümü aslında erkek egemen toplumda erkeklerin de ortak sorunlarıydı. Meydanlarda emek eksenli söylemler dile getirilirken türbanlı kadınlar doğal olarak meydanlarda değil, türbanlarının içerisine çekilmişlerdi. Pek çok erkek için mor egemen, değişik bir gündü o kadar. Gündemde ortak sorunlardan çok Fenerbahçe’nin tur atlaması bulunmaktaydı. Ve meydanın bir köşesinde bir Turgut Uyar şiiri okunmaktaydı;
Gök mavi oldu mu sizin içindir,
Aşk olsun size.
Sizden utanıyorum özür dilerim.
Gelecek günlere başsağlığı dilerim.
Geçen hafta bir de AKP’ye yönelik bir deklarasyon metni aydınlar tarafından kamuoyuna sunuldu. İmzacı aydınlar AKP’den Avrupa Birliği projesinde somut adımlar bekliyorlardı. Artık demokratik adımlar atılmalı bir an önce Avrupalı olunmalıydı. Özgürlükler için bekledikleri yeterdi. Daha fazla beklemeye tahammül yoktu. Sık sık dile getirdiğim gibi, “Değişim, ancak içeriden açılan bir kapıdır.” Kendi özgür iradenizden bağımsız, kapının dışarıdan açılması gibi bir beklentide olmak her zaman iradenizi başkalarına teslim etmek anlamına gelir. Bizatihi kendisi küresel kapitalist örümceğin ağı olan Avrupa Birliği gerçeği ortada iken, aydının mücadelesi örümcek ağındaki sineklerden yana olması gerekmiyor mu?
Arjantin’de 1990’lı yılların başında ilk kez görülen barikatlar, her geçen gün yoksullaşmakta olan halkın kendiliğinden tepkisi olarak ortaya çıkmıştı. Barikatlarda iş ve yatırım talepleri öne çıkıyordu. Barikatlarda yer alan toplumsal özneler; işsizler, küçük işletmelerdeki işçiler, küçük çiftçiler, esnaf ve öğrencilerdi. Barikatlarda ödenmeyen ücretler, düşürülen maaşlara karşı tepkiler dile getiriliyordu. Vergilerin indirilmesi, düşük faizli krediler verilmesi talepleri ile ödenemeyen faturalar nedeniyle kesilen gaz, elektrik için tepkiler yer alıyordu. Barikatlar kapitalist küreselleşme sürecinde mağdur olan farklı kesimlerin taleplerinin ortaklaşması için ilginç bir deney oluşturuyordu.

Kapitalist küreselleşmeye entegrasyon konusunda kararlı görünen ve bu kararını somutlaştırdığı ölçüde oy oranını artıran AKP’ye karşı Türkiye’de Arjantin örneğinde olduğu gibi kendiliğinden bir tepki ve barikat oluşumunun gerçekleşmesi elbette ki bugün için olanaklı görünmüyor. Her ne kadar Ece Temelkuran yazısında Cüneyt Zapsu’ya hitaben donsuzların, baldırı çıplakların ayaklanma ihtimalinden söz etse de henüz böyle bir gerçekliğimiz bulunmamakta. Dillerden düşürülmeyen büyüme içerisinde nasıl oluyorsa işsizlik giderek artmakta. İşte bu işsizler ordusu içinde yer alan bir illüzyonist sirk müdürüne başvurarak iş istiyor. Ne marifeti olduğu sorulunca: “Testere ile kız keserim” diyor. Müdür küçümsüyor: “Yetmez… Bunu yapan yüzlerce kişi var.” İllüzyonist ise önemli bir farkı olduğunu belirtiyor: “Ben uzunlamasına keserim.”

AKP’nin kendisinden önceki hükümetlerden farkı yalnızca enine değil boyuna da kesmeyi becerebiliyor olması olsa gerek. İktidarı bir sırt çantası gibi taşıyan bu becerikli illüzyoniste karşı 14 Mart Cuma günü emek güçleri iki saat iş bırakacaklar. Gelinen noktada Türk-İş’in geleceğe yönelik alacağı tutum burada önemlidir. Atılan adım günü birlik olmanın ötesine geçip barikata dönüşebilecek midir? Emek güçleri ne yapıp edip kendini, adına istatistik denen sıradan kümelerin dışına çıkarmayı becerebilecek midir? Çıplak kralın terzileri kadar, kral çıplak diyebilenlerin olduğu an sorular gerçek yanıtlarını bulabilecek ve barikatlar kurulabilecektir ancak..
Şüphesiz bu Türk-İş ve benzerlerini aramakla olmayacaktır. Zira Konfüçyüs’ün dediği gibi: “En zor şey karanlık bir odada kara bir kediyi bulmaktır. Özellikle odada kedi yoksa.”