Kardeş Türküler’in 8 yıldır sahne alamadığı Harbiye Açıkhava’da hasret sona eriyor. Topluluk, cumartesi günü dinleyicilerle buluşmak için hazırlık içinde. İzleyicilerle kavuşmak için gün sayan Kardeş Türküler, “Bir süredir yoğun şekilde çalışıyoruz. Sohbet edeceğiz, dertleşeceğiz. Geri dönüyoruz” diyor.

8 yıllık hasret sona eriyor
Fotoğraf: BirGün

Sercan MERİÇ

Yaklaşık 30 yıldır içinde bulunduğumuz coğrafyanın zengin kültürünü müzik aracılığı ile dinleyicilere aktaran Kardeş Türküler, adı konulmamış bir ambargo sonucu 8 yıldır Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde yer alamıyordu. Grubun en coşkulu buluşmalarının yaşandığı Harbiye konserlerinde hasret sona eriyor. Kardeş Türküler, 22 Ekim Cumartesi günü dinleyicilerle buluşmak için hummalı bir çalışma içinde. Konserin konukları ise Mabel Matiz, Apolas Lermi, Onur Şentürk, Çıplak Ayaklar Kumpanyası ve Defjen Def Topluluğu… Konser öncesinde Kardeş Türküler’den Selda Öztürk ve Vedat Yıldırım ile bir araya geldik. Hem hasretlerini anlattılar hem de Türkiye’nin içinden geçtiği karanlık dönemle ilgili düşüncelerini ifade ettiler.

8 yıl aradan sonra Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde dinleyicilerle buluşacaksınız. Özlediniz mi Harbiye’yi?

Selda Öztürk: Heyecanlıyız. Bir süredir yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Seyircilerimizle ve Harbiye ile kavuşmayı bekliyoruz.

Harbiye Açıkhava’da Kardeş Türküler’e ambargo başlamasının ardından Türkiye’de çok şey değişti. Bir darbe girişimi oldu. Türk tipi başkanlık sistemi denilen bir rejime geçtik. Baskılar arttı. Ancak Kardeş Türküler’in Harbiye’ye dönmesi de umut verici bir gelişme…

Vedat Yıldırım: 8 yıl sonra dönüyoruz. Engellemeler, kısıtlamalar malum. Memlekette kültür-sanat işleriyle uğraşıyorsanız, alternatif bir yerde duruyorsanız mutlaka fiili olarak ya da dolaylı yoldan yasaklanıyorsunuz. Gazeteciler için de bu geçerli tabii. “Harbiye’ye çıkamazsınız” diye resmi bir yasak yok ama dipte bir şey olduğunu biliyorsunuz. Orayı daha çok belli sanatçılara vermişlerdi ama tekrar geri dönüyoruz.

S.Ö.: Dozu gittikçe artan bir yasaklama dönemindeyiz maalesef. Üniversitelerin festivalleri yasaklanıyor, oralara çıkamıyoruz. Zor bir dönemdeyiz.

Yol albümünde yer alan Karanfil Deste Gider şarkısını 8 yıl önce Harbiye’de çalmıştınız ve büyük bir coşku oluşmuştu. Seyirciler de önümüzdeki cumartesi günü düzenlenecek konserde sizinle beraber bu yasaklara karşı bir ses çıkaracaklar değil mi?

S. Ö.: O klip benim de çok sevdiğim klip. Tam Kardeş Türküler’in coşkusunu gösteren bir klip. Bütün halkların, kültürlerin ağladığı, güldüğü, dertleştiği bir ortam olarak kuruyoruz açıkhava sahnesini. Konuklarımız çok oluyor. Çocuk koroları oluyor. Gülüyoruz, ağlıyoruz, neşeleniyoruz. Hem bireysel olarak hem de toplumsal açıdan, “Bir aradayız, birlikteyiz, bir arada olmaktan korkmayalım, bundan güç alalım” anlayışını barındırıyor. Madem şikayet ettiğimiz, memnun olmadığımız bir düzen var, buna hep birlikte karşı koyarak değiştirebiliriz. O yüzden bu büyük konserler bizim için çok önemli. Tekrar mücadele için güç veriyor.

V.Y.: Kalp kalbe karşı. Oradaki ortam çok güçlü ve güzeldi. Nihayetinde Kardeş Türküler konseri böyle olmalı. Biz konserde sohbet edeceğiz, dertleşeceğiz. Bu kadar insan bir araya gelecek. “Dans edemeyeceksem bu benim devrimim değildir” diyor ya Emma Goldman… Öyle olmalı. Bartın’daki maden ocağındaki cinayet gibi meseleler içimizi dağlıyor. Hepsini konuşacağız, dertleşeceğiz. Omuz omuza halay da çekeceğiz.

Önümüzdeki konserde Mabel Matiz, Apolas Lermi, Onur Şentürk, Çıplak Ayaklar Kumpanyası ve Defjen Def Topluluğu da sahnenize eşlik edecek. Nasıl bir araya geldiniz?

S.Ö.: Bu gösterinin hazırlığı 2 aydır sürüyor. Aramızda iş bölümü yaptık. Hep beraber konuşarak, tartışarak karar alıyoruz. Hangi temaları öne çıkaracağımızı, hangi konuları konuşacağımızı detaylı bir şekilde çalışıyoruz. Bu minvalde konuklarımız kim olsun diye düşünürken Kardeş Türküler sahnesine yakışacağını düşündüğümüz için arkadaşlarla iletişime geçtik. Onlar da seve seve kabul edeceklerini söylediler.

ÜRETEREK VAROLUYORUZ

2014’teki son Harbiye konserinde sahnenizin konuğu Sezen Aksu’ydu. Linç edilen sanatçılardan bir tanesi kendisi. Apolas Lermi ve Mabel Matiz de gerici birtakım güruhlar tarafından hedef gösterildi. Apolas Lermi’nin birçok konseri engellendi. Bir dayanışma olduğunu da gösteriyor konuklarınız…

V.Y.: Sen durumu anlattın aslında. Onlar bizle dayanışıyor, biz onlarla dayanışıyoruz. 2000’den beri Harbiye’ye çıkıyoruz. Dile getirdiğimiz şeyler Türkiye’nin son 30 yılının tarihi aslında. İyisiyle, kötüsüyle… Soma’daki maden katliamının ardından açıkhava gösterimiz olmuştu. “Sorma” diye bir şarkı yapmıştık facianın ardından. Baktığında hiçbir şey değişmemiş. Bunları tabii hep kaydediyoruz. Memleketin halini, o ruhunu görebiliyoruz gösterilerimizde.

Siz şenlikli bir grupsunuz. Ancak Türkiye’nin halihazırda çok şenlikli olduğu söylenemez. Akademisyen Yasin Durak’ın tanımıyla, iktidar “kültürel kırıma” girişmiş durumda. Siz motivasyonunuzu nasıl diri tutabiliyorsunuz?

S.Ö.: Türkiye’de değil sadece dünyada da çok karamsar bir ortam var. Ama bunun karşısında da direnen insanlar. En son İran’da insanlar sokakta, “Bu düzen değişmeli” diye bağırıyorlar. Adalet, eşitlik istiyorlar. Biz burada sanata, müziğe sığınıyoruz. Kendimizi buradan yenileyebiliyoruz. Elbette ki çok moralimizin bozulduğu zamanlar oluyor ama üreterek var olmaya çabalıyoruz. Pandemide mesela çok zordu her şey. Elimizden sahneler alındı. Bu büyük bir boşluk yarattı bende. Kendi evlerimizde kayıtlar yaparak paylaşmaya çalıştık. Tutunmak için birbirimize dokunmaya çalıştık. Benim tek gayem müzik yapabilmek bu hayatta. Bunu kaybedince yaşama dair umudun, enerjin bitecek, o yüzden buna sarılmak zorundayız.

Selda Hanım, siz grupta Arapça şarkıları seslendiriyorsunuz. Ortadoğu’nun birçok güzel ezgisini sizden dinledik. Türkiye’de artan bir ırkçılık da söz konusu. Bunun panzehirlerinden birisi sanat tabii ama daha güçlü bir mücadele de şart değil mi?

S.Ö.: Ben müzikolojide doktoradan yeni mezun oldum. Araştırma konum da mülteci kadınların müzikleriydi. Suriye ve Irak’tan 2011’de buraya gelen kadınlarla görüştüm. Buluştuğumuz zamanlarda hem sohbet ediyoruz hem de şarkı söylüyoruz. O kadar acayip bir atmosfer oluyor ki, onların bildiği bir şarkıyı benim söylemem sonucu iletişim müzikle kuruluyor. Onun dışında bir önemi kalmıyor, çok mutlu oluyorlar. Son dönemde ortamdaki kutuplaştırma ve göçmenlere karşı nefret söylemi ve pratikleri artınca onların hayatı çok zorlaştı. Onlar da korunmak için sosyal hayattan çekiliyor. Aslında bu kültürler uzak değil bize. Bunun en güzel örneği şarkılarda, melodilerde görülüyor. Aslında kalpler bir arada ama demin konuştuğumuz gibi politik oyunlarla, kurulan atmosferle insanlar düşman olabiliyor. Biz konserde birlikteliği vurgulayacağız.

V.Y.: Sonuçta bu sistemi yaratan savaş çıkaranlar. Öldürme hakkı var, yaşatma hakkı var, göç ettirme hakkı var. Sonra halklar karşı karşıya geliyor. Çünkü sigortasız çalışma, ucuz işgücü var. Bu körlüğü yenmemiz lazım. Türkiye’de de göçmenlere karşı olumsuz bakışın yelpazesi çok geniş. Mesele birbirimizi nasıl tanıyacağımız. Mesafe de biraz kalplerde oluşuyor. Bu noktada Kardeş Türküler insanları bir araya getiren bir yer.

Söyleşinin tamamını BirGün TV’den izleyebilirsiniz.