80 yıl sonra ışığın ressamı Şevket Dağ
Ressam Dağ’ın yapıtları ne hayattayken ne de ölümünden sonra sergilendi.

Deniz Burak BAYRAK

İç mekân resimleriyle sanat tarihinde önemli bir yere sahip olan Şevket Dağ ölümünden 80 yıl sonra yeniden İstanbul’da. 1944’te yaşama gözlerini yuman Dağ’ın eserleri Bozlu Art Project Mongeri Binası’nda meraklılarını bekliyor.

“Zaman ve Mekânın Büyüsünde Bir Ressam: Şevket Dağ” adını taşıyan serginin direktörlüğünü Fahri Özdemir, küratörlüğünü Oğuz Erten ve Özdemir Erdem üstleniyor. Şevket Dağ enteriyör resmin en bilinen temsillerini verdiği ve bu resimler tarih olarak epeyce geriye gittiği için bu adlandırma yerinde olmuş. Bu türün Türk resim sanatında ilk örneklerini vermesi de onun önemini daha da artırıyor. Bu sergi aslında sanatçı için açılmış sergilerin üçüncü ayağı. Şevket Dağ’ın eserlerinin önemli bir kısmını ilk kez bir araya getiren sergi ilk olarak İzmir Folkart Galeri’de sanatseverlerle buluşmuştu. İkinci durak olan Ankara CerModern’de de büyük ilgi gören serginin en toplu ve geniş seçkisi ise sözünü ettiğimiz İstanbul Bozlu Art Gallery’de açılanı.

Şevket Dağ

65 RESİM, OBJELER…

1914 Kuşağı olarak bilinen İbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Hikmet Onat ve Sami Yetik’in arasında yerini alan Dağ izlenimci bir çizgi tutturur. Sergiye gittiğinizde de göreceksiniz ki sanatçı ısrarla tek bir konu çalışmış. 65 adet resmin sergilendiği mekânda uzun yıllar çalıştığı Ayasofya resimlerin en güçlü kahramanı. “Gözlerimi kapadığımda kendimi hep Ayasofya’daymış gibi hissederim” diyecek kadar tutkuyla bağlı olduğu yeri, bir sevgiliyi resmedermişçesine tuvale aktarışı hayranlık uyandırıyor. Ayrıntılı ve eşsiz iç mekân tasvirlerindeki ışık-gölge oyunları, renk, kompozisyon, perspektif gibi elemanların kusursuz uygulanışı çok güçlü bir ressamla karşı karşıya olduğumuzu duyumsatıyor. Bu saydıklarımızın içinde en görünür olan Dağ’ın çizdiği mekândaki bir açıklıktan içeriye realist bir dokunuşla indirdiği ışık. Böylece aydınlık bir hava oluştururken sanatçının renk dengesindeki doyum ve hünerini de görüyoruz. Hatta küratör Oğuz Erten buna ilişkin olarak, “Şevket Dağ için ‘ışığın ressamıdır’ diyebiliriz. Onun iç mekân resimlerinde ışığın vuruş şekli, yönü her zaman rengi belirleyici nokta olmuştur. Işık olmazsa renk olmaz, Şevket Dağ bunu çok iyi biliyordu” diyor.

Mistik bir geçmiş zaman anımsatması da yaşatan sergi, resimlerin eşliğinde sanatçıya ait çeşitli eskiz defterleri, kullandığı paleti, şövalesi, boya kutusu, arşiv belgeleri ve fotoğrafları da bir araya getiriyor. İstanbul sanatçısı olarak niteleyebileceğimiz Şevket Dağ’ın bunca yıl sonra İstanbul’da şık bir sergiyle anılması çok değerli. Öte yandan tablolarında insana ve kutsal unsurlara nasıl yaklaştığını görmek de her zaman yakalanamayacak bir deneyim. Ressamın enteriyör çizimleriyle tanındığından bahsettik ancak sergide yalnızca bu tipte işler yok. Doğa ve şehrin tarihî yapılarının da empresyonist bir stilde tuvale yansıtılan örneklerini de izlemek mümkün. Sergi 25 Kasım’a kadar ziyarete açık.  

41 KOLEKSİYONERDEN ESER

Sergi için Türkçe ve İngilizce olmak üzere 320 sayfalık bir albüm de hazırlandı. Albümde; Sinan Genim, Fahri Özdemir, Evrim Altuğ, Malik Aksel, Cemal Tollu ve Şeref Akdik’in yazılarının yanı sıra, eserleri ve kendisiyle ilgili doküman ve objeler de yer alıyor. 41 farklı koleksiyoner ve eser sahibi kurumun eserlerini verdiği sergide, Şevket Dağ’ın başyapıtı olarak gösterilen “Ayasofya İçi” adlı eseri de bulunuyor.