Artık duymayan kaldığını sanmam. Ampute Milli Futbol Takımı’mız Avrupa Şampiyonu oldu. Sosyal medya zaten sallandı. Herkeste bir neşe. Herkeste bir coşku. Herkeste bir gaz! Yüreğinize sağlık, aslanlar, kaplanlar, gurulandırdınız, ağlattınız…Sanatçı, sporcu, yorumcu, siyasetçi, inşaatçı, kim varsa yazdı, çizdi, paylaştı.

Haliyle birden gelen, büyük başarı gibi lanse edildi şampiyonluk. Oysa Ampute Milli Takımı uzunca bir zamandır zaten başarılı. Zira daha önce şampiyon olmasak da bir Avrupa ikinciliği, dört de dünya üçüncülüğümüz var. Bu turnuvanın başından bu yana da 9-0, 7-0 gibi akla zarar skorlar ve geçen senenin şampiyonu elemek gibi başarılar var. O zaman neden bu şampiyonluk bu kadar konuşuldu? Elbette başarıyı küçümsüyor değilim. O nedenle bu söylediklerim yanlış anlaşılmasın. Fakat endüstriyel futbol haricindeki başarının hakettiği yeri bulması için sadece büyük olmasına bağlı değil maalesef.

Öncelikle “dikkat çekecek” birilerinin konuya “dikkat çekmesi” gerekiyor. Konudan habersiz olanları hebardar etmesi, konunun gönüllü elçisi olması gerekiyor. Çünkü ancak böylelikle olay büyüyebiliyor. Final maçının Vodafone Park ‘da oynanması, üç büyüklerin konuya destek vermesi de tam bu alanı besleyen faktörlerdi. Dikkat çekmesi gerekenler konuyu köpürttükten sonra ise iş sosyal medyaya düşüyor.

Elbette sosyal medyanın konuşması için sadece başarı yetmez. Bir de hikâye lazım. O yüzden farklı bir spor dalında şampiyonluk kazanan sporcunun önce hikâyesine bakılır. Hikaye ne kadar paylaşılabilir ne kadar fazla insana dokunursa başarı da o kadar konuşulur. Ampute sporcularımızın hikâyelerinin de Türkiye’nin aynası olması bizi çok konuşturdu. Bakın milli takımın hikâyesine. Terör yüzünden bacağını kaybeden, üzerine vinç devrildiği için, yanlış aşı nedeniyle ya da trafik kazası nedeniyle uzvundan olan kahramanlar. Milyonlarca lira uğruna değil milyonlarca insan uğruna ter döken adamların hikâyesi. Türkiye’nin aynası.

Nereden bakarsak konunun milli da olması her renkten taraftarı bir araya toplaması açısından önemli. İşin içine milli duygular, bir olmak giriyor. Aynı dertleri, aynı endişeleri paylaştığımız insanlarla bir arada olmak; omuz omuza bağırmak her zaman hepimize iyi geliyor. Bakın sosyal medyada yazanlara herkes böyle bir başarıya olan açlığımızdan; böyle bir sevince ne kadar çok ihtiyacımız olduğundan bahsediyor. Eski tabirle “birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde” hepimize iyi geldi şampiyonluk.

Ve kıyas. Maalesef insan beyni kıyas ile çalışıyor. Rekabet de yenmek de yenilmek de hep başka bir kişi ya da başarıyla kıyas olduğu için var. Acı ama A milli takımımızın son zamanlardaki başarısızlığı da maalesef bu başarıyı büyüten etkenlerden. O nedenle Ampute Milli Takımı’mızın hikayesinin sonuna oyundan çıkarken ıslıklara küçümseyen bir tebessümle cevap veren Arda’nın tavrı eklenerek anlatıldı. O nedenle imkansızlıklarla şampiyon olmak milyonlar alırken ruhsuzlaşmakla karşılaştırıldı. O nedenle şampiyonluk sonrası yaşanan o sevinci hepimiz bu kadar paylaştık.

Paylaştık dediysem sosyal medyayı kastediyorum elbette. Yoksa kaçımız gerçekten medyası olmayan sosyallikle paylaştık, kaçımız yarın story’mizden silindiğinde hatırlayacağız bu başarıyı bilmiyorum. Muhtemelen seneye birlik ve beraberliğe daha da çok ihtiyacımız olan günlere kadar unutup sonr ahep birlikte sosyalleşeceğiz.