İki ülke arasındaki gerilim korona günlerinde bile devam ediyor. Gerilimi azaltacak diplomasi kanallarının bulunması, hayati önem taşıyor

ABD-İran krizi tehlikesi

ALİ VAEZ
Çeviren: Fatih Kıyman

Geçtiğimiz ay Basra Körfezi’nde tehlikeli bir karşılaşmaya şahit olduk. İran Devrim Muhafızları'na ait 11 tekne, ABD donanmasıyla karşı karşıya geldi. ABD Başkanı Trump, benzer bir olayın tekrarlanması halinde İranlıları vuracaklarını duyurdu.

Bu olay vesilesiyle iki ülke arasındaki ilişkilerin patlamaya hazır bir bomba gibi olduğunu bir kez daha hatırlamış olduk. Bu iki ülkenin niyeti, Covid-19 salgınına dair kötü yönetim sicillerini unutturmak ve kamuoyunun dikkatini başka yöne çevirmekse, bunu hemen şu gün becerebilirler. Ancak dövüşme niyetinde değillerse, askeri birlikleri arasında iletişim kanalı kurmaları iyi bir fikir olacaktır.

KARŞILIKLI GÖRÜŞME

Bir düşünelim. ABD İran’ın üst düzey komutanı Kasım Süleymani’yi öldürdüğünde İran, Irak’ta ABD hedeflerini vurmaya başlamıştı. Bu noktada Tahran’daki İsveç büyükelçiliği devreye girmiş, İran’ın saldırılarının sonlandırılmasını sağlamış ve iş daha da çığırından çıkmadan durumu ABD’ye bildirmişti. 2016 yılında Basra Körfezi’nde nehir botlarıyla seyahat eden 10 ABD’li denizci sürüklenerek İran karasularına girmişti. İran Devrim Muhafızları bu denizcileri tutukladığında dönemin Dışişleri Bakanı John Kerry’nin İranlı mevkidaşıyla doğrudan iletişimi yoktu. Fakat bu olay yaşandığında yarım saat içinde birbirlerine ulaşmış ve on saat içinde en az beş defa görüşmüşlerdi. İran ertesi sabah tekneleri ve denizcileri serbest bırakmıştı.

Mevcut iklimde iki ülke arasında hırçın atışmalara, birbirinin zıttı açıklamalara şahit oluyoruz. Karşılıklı olarak birbirlerinin askeri kuvvetlerini ‘terör faaliyeti’ yürütmekle suçluyorlar, diplomasi kanallarını hemen hiç kullanmıyorlar. İran Dışişleri Bakanı Zarif ABD tarafından 2019 yılında kara listeye alındı. Herhangi bir kriz anında olayların kontrolsüzce çığırından çıkmaması için acilen askeri iletişim kanalı kurulması gerek.

'AZAMİ BASKI' POLİTİKASI

Bir yanda Trump’ın ‘azami baskı’ politikası ve Tahran’ın ‘azami direnç’ politikası, diğer yanda ABD’nin Mayıs 2018’de ikili anlaşmadan çekilmesiyle hiç olmadığı kadar ivme kazanan İran nükleer programı. Bu iki olgu neticesinde iki ülke son 11 ayda üç defa çatışmanın eşiğine geldi. İlk kriz, Haziran 2019’da İran’ın ABD’nin insansız hava aracını düşürmesiyle yaşandı. Ardından Eylül ayında Suudilerin petrol tesislerine yönelik saldırılardan İran sorumlu tutuldu. Son olarak Ocak ayında İranlı General Süleymanı ABD tarafından öldürüldü ve karşılığında İran, Irak’ta ABD hedeflerini vurdu. İçinde bulunduğumuz Covid-19 salgını insani bir zeminde ateşkese vesile olabilirdi. Bunun yerine görüyoruz ki taraflar pozisyonlarını daha da sertleştiriyorlar.

Kimse geri adım atacak gibi görünmüyor. Diplomatik kanalla sekteye uğradı ve geniş bir çoğrafya da ABD, İran ve müttefikleri teyakkuzda bekliyor. Ufak bir hadise bile kolaylıkla kontrolden çıkabilir.

DİPLOMATİK İLETİŞİM

Geçmişte İsveç kanalı, yüksek mevkilerin iletişimini sağlamayı başardıysa da, o defa söz konusu olan diplomatik iletişimdi ve askeri gemilerin olası bir karşılaşması, çatışmaya dönüşürse aynı derecede etkili olmayabilir. İki tarafın yetkilileri arasında iletişimi sağlayan alışılmadık bir araç da Twitter oldu. Fakat toplumun gözleri önünde söz dalaşını ve sert üslubu besleyen bu kanalın, olası bir gerginliği dizginleyeceğini hayal etmek güç.

ABD-İran arasında gerginliği azaltacak bir mekanizma geliştirmek için ABD’nin geçmişte Sovyetler Birliği, Çin, Rusya ya da İran destekli paramiliter gruplar ile kurduğu iletişim kanallarına bakabiliriz. ABD-İran arasında yürürlükte olan bir anlaşma yok ve iki taraf da birbirinin Körfez’deki askeri varlığını ‘terörist’ kabul ediyor. Bu durumda, kurulacak iletişimde her halükarda bir tür aracıya ihtiyaç var.

İdeal bir dünyada, bu üçüncü tarafın Körfez dinamiklerini iyi bilmesi, arabuluculuk tecrübesine sahip olması ve hem ABD ile, hem İran ile olumlu diplomatik ilişkilere sahip olması gerek. Bu değişkenler hesaba katıldığında, Umman güçlü bir aday olarak öne çıkıyor. Umman, Hürmüz Boğazından Umman Körfezine çıkış yapan gemilerin güvenliğini yönetiyor dolayısıyla iletişim konularında aracılık etme tecrübesi var. Daha önce ABD-İran arasında iletişim tecrübesi de var. Her iki taraf da Umman’ın ‘dürüst aracılık’ kapasitesine güveniyor. Ülkenin ABD ile askeri işbirliği anlaşması var ve İran’da oluşturulan askeri komisyona üyeliği söz konusu.

Olası bir senaryoda, ABD Genelkurmaylığındaki generallerden biri Ummanlı generallerden biriyle doğrudan iletişimde olabilir, bu kişi de İran’daki kurmaylarla iletişimi yürütür.

ABD'NİN BÖLGEDEKİ VARLIĞI

Bu öneriye eleştirel yaklaşanlar, bu tür bir emniyet mekanizmasının büyük siyasi engellerle karşılaşacağını ve kurulsa bile yürütülmesinin imkansız olacağından söz edeceklerdir. Fakat etkisi sınırlı kalacak olsa bile, mevcut durumda yapılacak tek bir hatanın felaket niteliğinde sonuçları olacağı ve durumun bir anda kızışabileceği göz önünde bulundurulduğunda, olası kazanımlar her şekilde ağır basıyor. Ayrıca, niteliği ve hedefleri küçük ölçekli bir girişim olacağı için, Trump yönetiminin ‘azami baskı’ yaklaşımından uzaklaşmasını da gerektirmiyor, İran’ın bölgedeki ABD varlığını kabul etmesini de.

İki taraf arasındaki diplomatik açmaz ve güven eksikliği sebebiyle, İran-ABD arasında bir tür dolaylı iletişim kanalı yaratmak dahi güç bir çaba. Fakat gelinen nokta son derece tehlikeli ve bir şeyler yapılması şart.

Kaynak: The Guardian