Biden döneminde işlerin farklı gideceğini düşünenler var fakat bekleyip görmek gerek. Biden da Rusya, Çin ve Kuzey Kore için sık sık düşmanca laflar ediyor ve çevresi yeni muhafazakâr savaş çığırtkanlarıyla çevrili.

ABD saldırganlığı bitecek mi?

Amerika'nın elitleri kabullenmese de dünya şu kadarını gördü: ABD Covid-19 salgınını kontrol altına almakta tamamen başarısız oldu. Bu esnada Çin, Rusya ve bazı bölgesel güçler kaynak paylaşımı yoluna gitti, bilhassa aşı konusunda işbirlikleri kuruldu. Küba tedavi üzerine çalışıyor, ABD ise Küba üretimi ilaçlara burun kıvırmakla meşgul. Çin doktorlarını yerkürenin öbür ucuna yolluyor, Rusya sürü bağışıklığının mantıklı versiyonunu, yani aşıyı test ediyor. Bu ülkeler birer ‘yetişkin’ gibi davranıyorlar. ABD ise pek iyi görünmüyor.

ÇİN VE RUSYA KRİZİ

Obama yönetimi döneminde ticari ve askeri ‘eksenin’ Çin’e kaydığını gördük, Rus yetkililere ve Rus enerji kaynaklarına yönelik ambargolara şahit olduk. Trump yönetiminin provokasyonları, yaptırımları ve hakaretleri neticesinde ise hak ettiğimizi aldık: Çin ve Rusya arasında askeri işbirliği konuşuluyor.
Ülkeler bu görüşmeleri resmen kabul etmiş değil fakat söylentiler dahi ABD dış politikasının kendine ‘düşman’ yaratmakta ne kadar iyi olduğunu bir kez daha hatırlatmaya yetiyor. Çin ve Rusya, ABD’nin hırçınlığı karşısında birleşmenin mantıklı olduğunu artık göz ardı etmiyor. Hamasetten daha salakça bir politika hayal etmek güç. Hatırlayalım; ABD’nin ticaret ortağı Çin ile problemsiz ilişkiler içinde olduğu günler eski sayılmaz. Hatta Suriye’de ABD-Rusya işbirliği bile konuşulmuştu. Artık o günler tarih oldu.


YÜK OLAN GÜMRÜK VERGİLERİ

Peki bizi bugüne getiren ne oldu? Çin ile gereksiz bir ticaret savaşına girdik ve Çin’in değil, ABD’li ithalatçıların ve tüketicinin sırtına yük olan gümrük vergileri koyduk. Trump yönetimi Çin’in teknoloji sektörüne saldırdı ve Huawei’yi 5G sürecinin dışına itmeye çalıştı. Tabii bir de Rus şirketlere yönelik saldırılar var. Ruslar Almanya ile doğalgaz anlaşması yapıyor, ABD ‘Rusya’ya bağımlılık’ oluşmasın diye çok daha pahalı ABD doğalgazını satmaya çalışıyor. Tabii bir de Çin, Rusya, Kuzey Kore ya da İran ile dalaşmaya gönüllü herkese ABD üretimi silahların satılmasıyla ilgili dev anlaşmalar var.

ORDU ŞİRKETLERİN ÇIKARI İÇİN

Ekonomik saldırıların yanında, ABD donanması Güney Çin Denizi'nde, Karadeniz’de ve Kuzey Buz Denizi'nde gezinip duruyor. ABD, Rusya’nın kuzey denizi bölgesinde ‘agresif duruş’ sergilediğini söylüyor fakat Rusya’nın Sibirya kıyılarının uzunluğu düşünüldüğünde bu düpedüz saçmalık. Şimdi ise NATO üyesi Türkiye Ermenistan-Azerbeycan savaşında Azerileri yüreklendirerek ortalığı karıştırıyor. Ermenistan’ın Rusya ile savunma işbirliği anlaşması var. Azerbaycan ise Bakü’deki petrol sahalarıyla meşhur.

ABD’nin ordusunu şirketlerin çıkarı doğrultusunda kullandığı hiç bu kadar açık olmamıştı. Yirminci yüzyılların başlarında orduda görev yapan General Smedley Butler bunu çok iyi açıklamıştı: “Büyük şirketlerin, Wall Street’in, bankacıların askeri gibiydim. Bir tür karaborsacı, kapitalizm gangsteriydim. Meksika’nın 1914’te Amerikan petrol şirketlerine açılmasını sağladım. Haiti ve Küba’da Amerikan bankacıların para kazanmasını sağladım…” diye gidiyor. O zamandan bu yana hiçbir şey değişmedi. Hatta durum daha da kötüye gitti. Şu anki koşullarda Rusya uluslararası hukuka saygı gösteriyor, ABD ise zıddına gidiyor ve “liberal uluslararası düzenin kuralları” dediği saçma sapan şeylerden söz ediyor.

NÜKLEER SİLAHLAR MESELESİ

ABD dış politikasının can alıcı bir noktası da nükleer silahlar. Trump yönetimi bu alanda kendinden öncekileri epey geride bıraktı. 1987 yılında ABD ve Sovyetler Birliği arasında imzalanan ve belli başlı füze sistemlerini yasaklayan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması’ndan çekildi. 1992 tarihli Açık Semalar Antlaşması’ndan çekildi. Bu anlaşma ile imzacılar birbirilerinin hava sahasında uçak uçurup, birbirlerinin füze sistemlerini denetleyebiliyorlardı.
Trump, 2010 tarihli Yeni START antlaşmasını da iptal etme peşinde olduğunu belli etmişti. Bu anlaşma nükleer savaş başlıkları, nükleer silah taşıyan uçakları, kıtalararası balistik füzeleri ilgilendiriyor. Trump yönetimi son derece saçma bir şekilde Çin’in de START antlaşması görüşmelerine katılmasını talep etti. Neden katılsın ki? Çin’in 300 kadar nükleer füzesi var, aşağı yukarı Birleşik Krallık ile eşit. Rusya ve ABD’nin ise 6 bin kadar nükleer füzesi var. Çin ne dedi? Katılırız, ama önce ABD’nin de füze sayısını 300’e düşürmesi gerek. Tabii Washington bunu hiç hoş karşılamadı.

‘ANLAŞMADAN ÇEKİLİN’ TELKİNİ

Beyaz Saray şimdilerde çeşitli ülkelere Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması’ndan (NSYA) çekilmelerini telkin ediyor. Halbuki antlaşma yeni BM onayı aldı. ABD antlaşmanın ‘tehlikelerinden’ söz ediyor; kimyasal silahlar, misket bombaları ve biyolojik silahlar yasaklandığı gibi nükleer silahların da yasaklanması riskini savuşturmaya çalışıyor.

Burada amaç nedir? Akıl almaz şeyleri akıllara sokmak, nükleer savaşı ihtimal dahilinde tutmak. Pentagon bu son yaşananlardan büyük keyif almış gibi görünüyor. Rütbeli generaller düzenli aralıklarla çıkıp caydırıcı olarak değil, saldırı amacıyla tasarlanan küçük nükleer füzeleri övüyorlar. Nükleer devrim sonrasında insanlığın hala ayakta olmasının ve gezegenimizin yaşanabilir olmasının tek sebebi caydırıcılık politikası olmuştur. Pentagon'dakiler ise şimdi bunu bir kenara itip ‘kontrollü’ nükleer müdahaleler için ‘küçük ve akıllı nükleer füzelerin’ geliştirilmesini savunuyorlar. Bu tip bir hareketin nükleer savaşa dönüşmesine ve gezegenin sonunu getirmesine nasıl engel olacaklarından söz eden yok.

Söylenenlere göre Trump seçilmeden önce danışmanlarına sorduğu bir soruyla herkesi ürkütmüş. Nükleer silahlarımız varsa, neden hiç kullanamadığımızı sormuş. Bu soruyu sorabilmek için ciddi anlamda cahil olmak ve temel ahlaktan nasibini almamış olmak gerek. Trump koltuğa oturduktan sonra da, istese Afganistan’daki savaşı hemen bitirebileceğini söyledi. Nükleer silahları kullanmayı ima ediyordu. Nihayetinde 10 milyon insan öldürmekten yana tercih kullanmadı. Neyse ki.

BIDEN'IN FARKI NE?

Biden döneminde işlerin farklı gideceğini düşünenler var, fakat bekleyip görmek gerek. Biden da Rusya, Çin ve Kuzey Kore için sık sık düşmanca laflar ediyor ve çevresi yeni muhafazakâr savaş çığırtkanlarıyla çevrili. START hariç diğer antlaşmalar için masaya oturacağını da söylemedi. Diğer antlaşmaları diriltmeye çalışacak mı? Trump yönetiminin NSYA’dan çıkma çabalarına son verecek mi? Belki de. Belki de Rusya ve Çin düşmanlığı ile öyle kör oldu ki, Trump gibi o da bu antlaşmaların ortadan kaldırılmasının nükleerin önünü açtığını düşünüyor.

CAYDIRICILIK PRENSİBİ

Biden’ın resmi Dış Politik Planı'na göre önemli olan, nükleer silahların caydırıcı fonksiyonu. Dolayısıyla ABD’nin ilk nükleer saldırıyı yapan taraf olma ihtimali neyse ki azalmış görünüyor. Fakat bu ne kadar sürecek? Pentagon, merkez sağ liderleri ikna etmek konusunda on yıllardır başarıyla çalışıyor ve Biden ‘caydırıcılık’ diyor diye bir anda vazgeçmeyecek.

Bazı savunma sanayi kodamanları caydırıcılık prensibini bir ‘hata’ olarak görüyor. Tabii Obama’nın trilyon dolarlık nükleer restorasyon bütçesini onayladığını da unutmayalım. Bunu yaparken Biden da yardımcısıydı. Rusya’nın bol miktarda süpersonik nükleer füzesi var ve ABD’nin savaşçı tavırları sayesinde Çin de bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüyor. Tehlikeli sulardayız. Umarım radyoaktif sulara dönüşmez.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Counter Punch