2024 seçimleri kızışırken siyasi reklamlar “karanlık” gruplar tarafından finanse ediliyor. Yayın ve teknoloji lobileri bunların ifşa edilmesini engelleyerek seçmenlerin, reklamların ardındaki çıkarları görmesini engelliyor.

ABD seçimlerindeki ‘karanlık’ para
Fotoğraf: DepoPhotos

Katya Schwenk 

ABD başkanlık seçimleri yaklaşıyor ve geleneksel medya organları da sosyal medya kanalları da siyasi reklamlarla doluyor. Yayıncı kuruluşlar ve teknoloji şirketleri de bu reklamlardan bolca para kazanıyorlar. Haliyle reklamların parasını ödeyen çıkar sahibi sermaye gruplarının isimlerini gizlemek için de bol çaba sarf ediyorlar. 

Siyasi reklam selinin faturasının önemli bir bölümünü “kaynağı belirsiz para” ödüyor. Bu parayı siyasi bağışlara kanalize eden ağlar, arkaplanda hangi çıkar sahibi şirketlerden para topladıklarını beyan etmek zorunda değiller. Yayıncılar ve teknoloji şirketleri bu tür reklam gelirleri sayesinde önemli kazanç elde ediyorlar dolayısıyla paranın kaynağını deşifre etme girişimlerine onlar da karşı koydular. 

Yayıncılar ve teknoloji şirketleri için şimdi para kazanma zamanı. 

Joe Biden’ı destekleyen komitelerden biri, 250 milyon dolarlık reklam kampanyasına yedi kritik eyalette start verdiğini açıkladı. Bu yatırımın “siyasi pazarlama tarihine geçecek nitelikte” olduğunu söyledi. Komitenin yaptığı yatırım, Biden kampanyasının 600 milyon dolarlık toplam bütçesinin neredeyse yarısını oluşturuyor. 

Milyonlar nereden geliyor emin değiliz. “Geleceğe İleri” adını taşıyan siyasi eylem komitesi (PAC), sözünü ettiğimiz ‘gizli’ para gruplarından milyonlarca dolar bağış alıyor. Bağışçıların birçoğu sivil toplum kuruluşu ya da limited şirketi. Bu tür gizli kapaklı kuruluşlar son yıllarda milyarderler ve çeşitli çıkar sahibi şirketler için ‘güvenli şekilde siyasi barış yapmanın’ tercih edilen yolu oldu. 

Bağış yapan kuruluşların gelir kaynaklarını açıklama zorunluluğu yok. Bu gizliliği medya şirketlerine ve teknoloji devlerine borçlular çünkü bu kuruluşlar şeffaflık yasaları aleyhinde yıllardır lobi yapıyor. 

Kamu yararı üzerine faaliyet yürüten Public Citizen kuruluşundan Craig Holman, “Paranın kaynağına dair hesap verebilirlik yasaları çıkarsa yayıncılar zararlı çıkacaklarını düşünüyorlar” diyor. 

Bu şirketler Washington’da önemli etkiye sahipler. TV ve radyo yayıncılarının başlıca lobi kuruluşu olan Ulusal Yayıncılar Birliği, geçen yıl lobi faaliyetlerine 11 milyon dolar harcadı. Facebook ve Instagram’ın çatı şirketi Meta 2023 yılında bu tür faaliyetlere neredeyse 20 milyon dolar harcadı. 

REFORM ADIMI 

ABD Yüksek Mahkemesi, 2010 yılında aldığı bir kararla şirketlerin ve çıkar gruplarının siyasi kampanyalara sınırsız bağış yapabileceğine hükmetti ve böylelikle kaynağı belirsiz paranın siyasi kampanyalar üzerindeki etkisini katlayarak artıran süreci başlatmış oldu. Senatör Sheldon Whitehouse önderliğindeki bir grup o günden beri ‘Seçim Harcamalarının Açıklanması ile Demokrasinin Güçlendirilmesi’ tasarısını yasalaştırmak için çalışmaya koyuldu. Bu yasa tasarısı ile siyasi çıkar grupları kampanya bağışlarının şeffaflaştırmak amaçlanıyordu. 

Kampanya Yasaları Merkezi’nde federal kampanya finans reformu programı üzerine çalışan Saurav Ghosh, “Tasarı yasalaşırsa her seçim dönemi yapılan on milyonlarca dolarlık siyasi bağışın kaynağının açıklanması zorunlu olacak” diyor. 

Craig Holman ise “Cumhuriyetçiler kaynağı belirsiz paranın Demokratlardan çok kendilerine yaradığını düşünüyor. Fakat bana kalırsa yanılıyorlar, Demokratlar da kaynağı belirsiz paranın kaymağını bolca yiyor” diyor. 

YILLAR SÜREN LOBİ 

Siyasetçiler tasarının yasalaşmasından yana değiller. Yayıncı kuruluşlar ve teknoloji şirketleri de tabii ki bu cephede yer alıyor. 

Tasarı 2010 yılında ilk defa açıklandığında, Ulusal Yayıncılar Birliği karşı kampanya başlattı ve ABD kongresine sert ifadeler içeren bir açık mektup gönderdi. Tasarıda yer alan bazı maddelerin ‘oldukça endişe verici’ olduğu ifade edildi. 

2010 yılında duyurulan tasarı, Cumhuriyetçi Parti’nin müzakereleri kasıtlı olarak tıkamasıyla yasa haline gelemedi. Tasarının yeni versiyonları hazırlandı, yayıncıların gelir kaybına yol açabilecek bazı maddeler çıkarıldı. 

Yayıncı birlikleri karşı lobi faaliyetlerini buna rağmen sürdürdü. Resmi verilere göre yayıncıları temsil eden iki başlıca birlikten biri 2014 yılından bu yana 191 milyon dolar, diğeri 2010 yılından bu yana 218 milyon dolar harcadı. 

Bu cepheye kısa süre önce sosyal medya devleri de katıldı. Siyasi reklamlardan milyonlarca dolar kazanan Meta da bunlar arasında. Yasa tasarısı aleyhinde lobi yapan şirketler listesinde Meta’nın da adı geçiyor fakat tasarının tam olarak hangi boyutuna yoğunlaştığı bilinmiyor. 

Diğer yandan, Meta’nın Washington eyalet mahkemelerinde açtığı başka bir dava bilgimiz dahilinde. On yıllar öncesine dayanan bir eyalet yasasına göre reklamcılar yayınladıkları siyasi reklamların parasal kaynağını açıklamak zorunda ve yasanın kapsamı 2018 yılında dijital yayıncıları da kapsayacak şekilde genişletildi. Meta, bu yasanın haddinden fazla ‘yük’ getirdiğini ve yayıncı kuruluşların ‘siyasi reklam almaktan imtina etmelerine’ sebep olarak siyasi ifade özgürlüğü aleyhine sonuçlar yaratabileceğini öne sürüyor. 

Meseleyi eleştirel açıdan ele alanlar ise Meta’nın asıl niyetinin nereden geldiği belli olmayan para kaynaklarını korumak olduğunu söylüyor. Meta’nın açtığı davaya müdahil olmak amacıyla uzman görüşü sunan Kampanya Yasaları Merkezi, yazdığı resmi yazıda “Çevrimiçi alanda siyasi reklamlar her sene artış kaydediyor. Federal düzeydeki denetim mekanizmaları şu an oldukça yetersiz kalıyor ve siyasi reklam yönetmeliğini belirleme işi eyaletlere bırakılmış oluyor” ifadelerine yer verdi. 

Televizyon ve radyo yayıncılarına ek olarak sosyal medya platformları da şu an bolca gelir elde ediyor. Biden’ı destekleyenler televizyon reklamları için milyonlarca dolar harcıyor. Trump’ın kampanyası da benzer harcamalardan geri durmuyor. Trump’ı destekleyen komitelerden biri yalnızca Iowa eyaletindeki reklamlara 4 milyon dolar harcayacağını duyurdu. 

Fakat yayıncılar ve teknoloji devleri gelirlerini korumak için kaynağı belirsiz paraya ‘kalkan olmaları’ gerektiğini düşünürken Ghosh yanıldıklarını söylüyor. 

“Seçmene karşı daha şeffaf olarak, seçmeni bilgilendirmenin sosyal medya ve yayıncılık sektörlerini olumsuz etkileyeceğini düşünmüyorum. Aynı gruplar yine reklam verecek, yine para harcayacak. Sadece paranın kaynağını açıklamak zorunda kalacaklar, tek fark bu.” 

Çeviren: Fatih Kıyman 

Kaynak: Jacobin