Google Play Store
App Store

Nobel’in ödül dağıtma konusundaki isabetsizliği hepimizin malumu. Ama yine de Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in Nobel Barış Ödülü’nü neden ve nasıl anladığını asla anlayamamışımdır. Tuhaf inançları olan biri. Güce tapıyor. Tanrı tarafından seçilmiş olduğuna inanıyor.

Abiy Ahmed’i de  Tanrı seçmiş meğer

Mehmet ERDEM

Az çok anlarız dünyada olup bitenden, buna rağmen Nobel Barış Ödülü’nü neden, nasıl aldığını asla anlayamamışımdır Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in. Nobel’in ödül dağıtma konusundaki isabetsizliği hepimizin malumu. Barack Obama’ya bile göreve gelişinin ikinci, bilemedin üçüncü ayında kalktılar "barışa yaptığı katkılardan" ötürü Barış Ödülü verdiler. O kadar kısa sürede barış adına ne yaptığını bilen yok tabii.

Abiy Ahmed, herhalde Batılılara kendini sevdirmeyi başarmış biridir. Çünkü başbakan olduktan sonra aldığı, sonu hayli kötü bitecek gibi görünen kararlarına rağmen hep onların desteğini almayı sürdürdü. Şu an federasyon modeliyle yürütülen ülkesinde, önemli bir etnik topluluğa açtığı kirli savaş neredeyse soykırıma doğru gidiyor, ama hâlâ Batı’da kredisi tükenmiş değil.

KİMDİR BU ADAM?

Tuhaf inançları olan biri özellikle. Mistisizme aklını yiyecek kadar takık biri. Bulunduğu pozisyona gelmiş her adem gibi güce de inanılmaz tapıyor. Şunu da söyleyeyim tam olsun resim; tanrı tarafından seçilmiş olduğuna da inanıyor. Geldiği yeri hazmedemeyen ya da çok abartan herkeste görülecek kusurlar bunlar, alışkınız. Eski bir istihbarat subayı olan Abiy’i, ülkeyi bir dahaki seçimlere götürecek barışçıl süreci yönetsin diye görevlendirdi koalisyon hükümeti. Daha sonra geldiği iktidarda kendisini göreve atayan koalisyonu sonlandırıp tek partiye dönüştürdü. Kurduğu partinin adı da bize tanıdık: Refah Partisi.

Her ne yaptıysa batı çok bayılmış olmalı ki, ciddi ciddi reformcu sandılar bu adamı. Bir kere kendisini kapitalist olarak tanımlıyordu Abiy. Devlete ait kurumları özelleştirdi, devletin ekonomi üzerindeki denetimini kaldırdı, ekonomiyi dışa açtı. Arada kendisinden önce tutuklanan ne kadar siyasi tutuklu varsa serbest bıraktı, demokrasiden söz etti, özgür basın dedi. Batı nasıl bayılmasın?

Neden Nobel verdiler diye merak edilirse hatırlatayım; Abiy, iktidara geldikten sadece birkaç ay sonra, daha önce baş düşmanı olan Eritre diktatörü Isaias Afwerki ile bir barış anlaşması müzakere etti. 2019 yılında, barış anlaşmasının detaylarının henüz bilinmemesine, iki ülke arasındaki sınırın sadece birkaç aylığına açılmış olmasına rağmen hem reformları hem de Eritre ile yakınlaşması üzerine Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.

TİGRAYLI DÜŞMANI

Etiyopya açlıkla, yoklukla boğuşsa da hayranlık verecek derecede demokratik olan bir federasyon sistemine sahip. Hassas bir denge üzerine kurulu etnik toplulukların birliği bu ülkede başarıyla hayata geçmişti. Nedense en büyük etnik topluluklardan biri olan Tigray’a düşmanlığı vardı Abiy Ahmed’in. Hatta Abiy’in Eritre ile sözde uzlaşmayı ortak düşmanları Tigray Halk Kurtuluş Cephesi’nin yok edilmesi amacıyla gerçekleştirdiğini de söylerler.

Kurnaz bir "lider" olduğu kesin. Yaptığı reformlar aslında kendisinden önceki koalisyon hükümetinin başarısıydı. Mahkûmların serbest bırakılması da. Nobel Barış Ödülü’nü aldıktan sadece 11 ay sonra Abiy, gerçekleşen bölgesel seçimlerin ardından Tigray bölgesine savaş açtı. Eritre’yi de birliklerini Tigray’a göndermeye davet etti. Tigraylılara karşı acımasız bir savaşa dönüştü gelişme. Tecavüzler, yargısız infazlar, ülkenin hep sorunu olmuş olan açlığın da bir silah olarak kullanılması, bunların hepsi, son yılların en büyük trajedisine yol açtı. Abiy hükümeti, temmuz ayından bu yana, tahminen 400 bin ila 900 bin kişinin kıtlık koşullarında yaşadığı, neredeyse tüm nüfusun yardıma muhtaç olduğu Tigray’a yapılan yardımların çoğunu engelliyor. Tigraylılar Etiyopya’da saldırıya uğruyor, zulüm yaşıyor.

Şu Nobel ödülü var ya, işte o, bu adamı yapacağı her kötülükte cesaretlendirdi. Addis Standard haber dergisinin yazı işleri müdürü Tsedale Lemma, ödülü aldıktan sonra Abiy’in kimseye karşı sorumlu olmadığı hissine kapıldığını söylüyor Der Spiegel’e. Haklı belli ki.

DERDİ NE PEKİ?

Tanrı tarafından seçilen herkes gibi Abiy Ahmed’in de "büyük ideali" var: Büyük Etiyopya. Kan/toprak milliyetçiliğini delirmişçesine savunmasına, Tigray’a kan, zulüm götürmesine neden olan da bu "inancı" işte. Abiy’in bir yakın danışmanı, Tigrayları şeytana benzeterek, yok edilmeleri için çağrıda bulunmuş bir de. "Arkadaşları" buysa kişinin gerisini düşünün. Bir videosu yayımlanmış, geçen yılın aralık ayında. 2050’de dünyanın iki dünya gücü tarafından yönetileceğini söylüyor, bunlardan biri Etiyopya tabii. Hıristiyan-Ortodoks annesi çocukluğunda, Etiyopya’nın yedinci kralı olacağına dair kehanetlerde bulunurmuş. Abiy bunu zaman zaman "şaka" olsun diye dile getirirmiş. "Şaka" tabii.

Birçok Etiyopyalı gibi Abiy de evanjelik bir kilisenin üyesi. Savaşı Tanrı’dan gelen bir sınav olarak gördüğüne inandığı ileri sürülüyor. Başbakan’ın dini imalardan ne kadar etkilendiği, bir vaizle arasındaki telefon görüşmesinin haziran başında sızdırılmasıyla daha da iyi anlaşılıyor. Vaiz, Tanrı’nın kendisine başbakanın, yani Abiy’in kimseyle pazarlık yapmaması gerektiğini, aksine Yüce Allah adına zalim olması gerektiğini söylediğini söylüyor. Tanrı, vaize, Abiy’in Musa gibi olduğunu, kimsenin onu durduramayacağını, Tanrı’nın onu büyük yapacağını söylediğini de iletiyor. Nobel Barış Ödülü sahibi bu işte.

Şu ödül komitesi ara sıra olsun "biz ne halt yedik" demez mi hiç?