Şebnem İşigüzel, “Gaddarların sesi yüksek perdeden çıkıyor. Yaşadığımız günler elbet tarih olacak. Edebiyat bu tanıklığı çok daha önce yapıyor. Ben bu sessiz, görünmez tanığa ses verdim” diyor

‘Acı çeken, direnen vicdanlı insanların sesi olmak istedim’

DENİZ CEM ERDEM

Şebnem İşigüzel’in yeni romanı Ağaçtaki Kız, Can Yayınları tarafından yayımlandı. Ağaçtaki Kız içinden geçen yakın zamanları anlatan bir roman. Belki biraz da kaybedenlerin romanı. Biz de Şebnem İşigüzel ile biraraya geldik ve kendisiyle yeni romanını, ağaçları ve gençleri konuştuk.

»Romanınız yakın tarihte yaşadığımız olayları kendi merkezinde şekillendirmiş bir roman. Son dönemlerde yaşanan trajediler romanın ana noktalarını tutuyor. Bu romanı sizin yakın tarihe bakışınız, onu yorumlayışınız olarak görebilir miyiz?
Yakın tarihi yorumlamaktan çok acı çeken, direnen, vicdanlıların sesi olmak istedim. Gaddarların sesi yüksek perdeden çıkıyor çünkü. Bu dönemin bütün iyi kalpli insanları adına kahramanım bedelini ödediği bir hikâyeyi anlattı. Edebiyat, tarihten önce yazar. Çok güçlü bir savruluş yaşadık. Yaşadığımız günler elbet tarih olacak. Birilerine nerede çuvalladığımızı, nerede battığımızı gösterecek. Edebiyat bu tanıklığı çok daha önce yapıyor. Ben bu sessiz, görünmez tanığa ses verdim.

»Romanın kahramanı Ağaçtaki Kız’ın hikâyesi, aslında Türkiye’deki genç kuşağın hikâyesi. Genç kuşağın yaşadıkları hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce yakın tarihimizde yaşananlar gençliği nasıl etkiledi?
Dövülerek öldürüldüler, başlarına nişan alınarak öldürüldüler, bombalandılar, yakıldılar, anneleri cenazelerini buzlukta sakladı, gömülemediler. Bunların hepsi birer travma. İtaat edenler için bile travma. Çünkü toplumsal travmalar duman gibidir. Her köşeye siner, herkese bulaşır. Hiç anlamazsınız. İtaat edeni bile gün gelir düşündürür, utandırır. Vicdanı olan için her travma bir direnişi, erdemli bir duruşu, insanca tavrı doğurur. Gençler ve kadınlar hep umut oldu bu ülkede. Hâlâ öyle. Bu onlarının romanı. Bir gün demokrasi bu topraklara gelecekse, bedelini gençler ödedi, kadınlar ödedi, ve hatta çocuklar ödedi.

»Genç kuşağı anlatırken özellikle konuşma dillerini yaratmak zor oldu mu sizin için? Sadece konuşma dili değil elbette yaşamlarının içine de çok gerçekçi bir şekilde girebilmişsiniz.
Okur romanın içine çekilsin, sürüklensin arzusuyla yazdım. Çok canlı, inandırıcı bir dil kurmak istedim. O kız bütün kalbiyle içtenlikle konuşsun anlatsın istedim. Hatta diğer kahramanları tıpkı eline geçirdiği kuklalar gibi o konuştursun, onlar adına konuşsun. Çok inanırsanız oluyor sanırım. Hatta buna inatçılığım eklenince oldu gibi. İki romandır bir başkası yazmış gibi yazmayı deniyorum. Bir okurum romandaki sessizlik anlarını bile hissettiğini yazmış. Doğru çünkü sessizliğin bile bir sesi vardır. Her romanda olduğu gibi eğer kahraman gerçekten dillenirse her şeyi derinden hissedersiniz.

»Romanın ana mekânı ağaçlar. Dolayısıyla romanın bir kahramanı gibiler. Kahramanımızın da bir kaçış bir sığınma noktası. Sizin için de öyle mi?
Valla “doğayı sevmeyen ölsün” gibi kaba saba şeyler söylemek geliyor içimden arabesk şarkıdaki gibi. Ağaçları kesmek, doğayı talan etmek açgözlülük, vandallık. Yüzyıllık zeytin ağaçlarının birer ölü gibi yere serildiği görüntüyü hatırlayın. Yerine yapılanlar hepimizi kanser edecek. Bu gidişle devletin sosyal güvenlik kurumları kanser tedavilerinin altından kalkamayacak. Günü o ağaçlara kıyarak kurtaranlar bile ödeyecek bunun bedelini. Gülhane Parkı sultanların bahçesiydi. O ağaçlar asırlık. Ne siyasetçiler bitti, onlar bitmedi, ayakta. Ağaçlar umut verici şeyler. Her şeyin geçici olduğunu söylüyor bize.

»Gezi direnişi romandaki ana eksenlerden birisi. Gezi ve sonrası genç kuşağı nasıl etkiledi sizce?
Direnebildiklerini gördüler. Nasıl omuz omuza verebileceklerini gördüler. Bize de gösterdiler açıkçası. Acı çektiler ama umut oldular. Boyun eğmeyeceğiz dediler ötesi var mı? Bunu haykıracak kadar inançlı ve güçlüler bence.

»Romanda Yunus’u bir kenara koyarsak, ana karakterlerin hepsi kadın. Yakın tarihin farklı şekillendirdiği kadınlar. Genç kızlar, babaanneler… Hepsi de kaybedenler… Öyle mi sizce… Kadınlar daha mı çok acı çekti bu süreçte?
Bu toplumun kazananı hep kötüler oldu. Çünkü eşitliksiz. Çünkü kadını yok sayıyor. Ama kazananların hikâyesi olmaz bu da bir gerçek. Kadınların kanlı canlı bir hikâyesi var bu memlekette çünkü halen direnen ve umut olan onlar. Kaybedenin hep bir umudu vardır. Bütün felaketlerin bedelini kadınlar ödedi. Her şey yıkılırken devlet ve toplum erkeğe kör bir cesaret veriyor. Nihayetinde bir toplu taşıma aracında cinsel saldırıya uğrayan kadın oluyor. Ağaçtaki Kız’da her şeyi ayakta tutmaya çalışan kadınlar. Hayat veren, yaşamı devam ettiren, sevdiklerini kollayan. Her şeye rağmen ayakta kalmak hüzün verici bir şey. Onları ete kemiğe büründürürken çok heyecanlandım. Çünkü insanı içlerine çeken bir güzellikleri, enerjileri vardı. Okurlarımın kadın kahramanlarımı sevmeleri mutluluk verici.