Nureddin Yıldız onlarca kitap yazmış, yüzlerce konuşma yapmış Yıldız ve benzerlerini kendilerinden uzak ama özgür bırakılması uygun bir yaşam alanında görenler ya da yok sayanlar için bu düşünceler çarpıcı gelmiş olabilir. Ne yazık ki egemen Sünni “hocalar” âlemi böyle düşünüp yazıyor konuşuyor yıllardır. Bu âlemde herkes gibi kadınların da tek bir kişi olarak varlığı değil ümmet içindeki varlığı değerli. Bu değer kadınlar için annelik ve aile içindeki vazifelerin önceliğini şart koşuyor ve eşitlik fikrine hoş bakılmıyor.

Açık sözlü bir İslamcı: Yıldız

Handan Koç *

Geçtiğimiz günlerde Sosyal Doku isimli bir vakfın başkanı olan Nureddin Yıldız, “Her çalışan kadın, gözü doymamış erkek demektir. Çalışan kadın ya evlenmeyi erteleyerek erkeklerin evlilik sürecini baltalıyor ya da evli olduğu halde çalıştığı için yorgunluğu ve vakit darlığı nedeniyle erkeği ile ilişkisinde kadınlığı arızalıdır. Kadınlığı arızalı olduğu için erkeğin gözü açtır. O evinde erkeğini eksik bırakıyor erkeği de iş yerinde bir başka kadına tasallut oluyor. Böyle fuhuş değil ama fuhşa hazırlık yapan sürece destek oluyor. Ayrıca çalışan kadın doğurmayan ya da az doğuran kadın demektir. Yani benim ümmetim zarar gördü” diye konuştuğu için basında kendine yer buldu.  Kimdir bu Nureddin Yıldız diye merak edildi.  Ortaya çıktı ki birçok kişinin bir din âlimi olarak görüp saygı duyduğu bir kişiymiş. Bu konuşma eleştirildiği kadar savunuldu da. Bu vesileyle ben de bazı düşünce ve sorularımı paylaşmak istedim.

Cariyelik çalışmaktan iyi mi?
Bu konuşmasının belkemiğini oluşturan yaklaşımda kimileri için fazla ilginç bir şey yok. Kimileri için ilginç değil derken kırk yıllık İslamcı –İslami matbuatı destekçisi veya muarızı olarak az çok takip edenleri kastediyorum. Nureddin Yıldız onlarca kitap yazmış, yüzlerce konuşma yapmış Yıldız ve benzerlerini kendilerinden uzak ama özgür bırakılması uygun bir yaşam alanında görenler ya da yok sayanlar için bu düşünceler çarpıcı gelmiş olabilir. Ne yazık ki egemen Sünni “hocalar” âlemi böyle düşünüp yazıyor konuşuyor yıllardır. Bu âlemde herkes gibi kadınların da tek bir kişi olarak varlığı değil ümmet içindeki varlığı değerli. Bu değer kadınlar için annelik ve aile içindeki vazifelerin önceliğini şart koşuyor ve eşitlik fikrine hoş bakılmıyor. Kadın ve erkeğin ekonomik eşitliği hiçbir şekilde hoş görülmediği gibi kadınların dışarıda ancak zaruret yüzünden ve evde de Allah rızası için çalışması anlamlı bulunuyor. Burada halvet, haram, muhtelit olmak gibi kavramlarla düşünülüyor. İslamcı yazar Faruk Beşer’den alıntılarsak “Çalışmak bir erkeğin(yani kocanın) sevgi ve samimiyete dayalı sultasına (kavame) karşılık, maddi kaygıların hâkim olduğu, ardı ardına birçok erkeğin sultasına girme anlamına gelebilir.”
Hep aklımda olan tekrarlamaktan bıkmadığım iki örnek: Ali Rıza Demircan’ın “Cariyelik bile çalışan kadın olmaktan iyidir” diye zirve yapan düşünceleri ve Dücane Cündioğlu’nun “Bugün bazı kadınlarımız arasında özgürlüğün anlamı, daha az kadın, daha az anne, daha az eş olmakla eşdeğerdir. Çünkü evin yerini sokak, mutfağın yerini büro, anneliğin yerini sekreterlik, mahremiyetin yerini teşhir aldıkça kadının erkekleşmesi kaçınılmazdır!” demiş olmasıdır.  Recep Tayyip Erdoğan malum “Yükümlülükleri olan bir anneyi bir erkekle eşit konuma getirmezsiniz, kadınları erkeklerin yaptığı her işte çalıştıramazsınız, komünist rejimlerde olduğu gibi. Eline ver kazmayı küreği, çalışsın. Olmaz böyle bir şey. Onun narin yapısına bir defa bu ters düşer” derken hitap ettiği ve alkış aldığı kadınlar, bu vaazlarla büyümüş beslenmiş, bu vaazlara saygı duyan insanlardır. Benim önerim herkesin bu kırk yıllık egemen-Sünni sohbet, ilmihal, kitap, yazı toplamının eski yeni örneklerine arada sırada göz atması. Ama alay etmek için veya aşağılamak için değil. Tutarlı bir ideolojik dile karşı temiz bir karşı dil oluşturmak için. Bu öğretiyi ben İslamcılık olarak nitelendiriyorum. Böyle nitelendirmek bir kişi veya bir parti ile değil bizlere dayattığı değer ve önerilerle tutarlı olan bir ideolojiye ve politik olarak diktatörce bir güç sahibi olan bir hareketle karşı karşıya olduğumuzu düşündüğüm için bana doğru geliyor.
Ülkemizdeki Egemen-Sünni-İslamcı camia geniş bir hocalar ve din âlimleri yelpazesini içeriyor. Şöyle böyle yirmi yıldır güçlenerek, meşrulaşarak daha çok etrafımızı sardılar.  Bir tarafımızda televizyonda “Zahide ile Yetiş Hayata” programında kadınların sorularına cevap yetiştiren hoca efendi, bir tarafımızda dört bir yanı kadınlarla çevrili programlarda boy gösteren Adnan Hoca, bir tarafta Fethullah Gülen Hoca Efendi, bir tarafta Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi var. Milyonlar eskiden bu hocaların samimi taraftarı olduğu için şimdi ise aynı zamanda gücü elinde tutanlar onlar gibi düşündüğü için bu durumdan hoşnut. Yüzlerce vaaz videosundan biri olan  “En kadim cihadımız Tesettür” de Nureddin Yıldız “Ben kuşdili yapmam, kitabın ortasından değil başından sonuna kadar açık konuşurum” diyor. Belli ki açık sözlü “hoca” yönünü öne çıkarmaya çalışıyor. Bir şey demiyoruz, devam etsin. Ama karşısında birilerini bulup bulamayacağı bizim sorunumuz.


Kadınların desteği
Nureddin Yıldız’ın kadınlarla ilgili hele çalışan kadınlarla ilgili bu kaba yaklaşımına Yeni Şafak gazetesinden gelen destek yazısı da ilginç. Şöyle ki Cemile Bayraktar, Yıldız’ı değil bu sözleri eleştirenleri eleştirirken kendi adına değil İslam adına konuşuyor. Buna hakkı var mı? Şöyle diyor:
“İslam’a yönelik saldırılar genellikle kadın mevzusu üzerinden dillendirilir zira konforlu ve magazinseldir, çoğu kez kadını yüceltmek için yola koyulduğunu ifade eden hareketler, aynı yolda kadını robot, madde, cinsel obje yapan bir harekete dönüşür ancak buna yönelik, içsel bir eleştiriden kendini muaf tutar.” Genç bir tesettürlü yazarın dilinde bu obje, robot gibi kavramları görmek benim egemen İslamcı düşüncenin devamlılığı ile ilgili tezimi doğrular nitelikte. Devam edersek  “Zira mesele çoğu kez kadının erkek karşısındaki konumu değildir, bu isimle yola çıkar ancak niyet bireyin Allah karşısındaki konumudur, Allah’ın emir ve nehiylerini bir özgürlük kısıtlaması olarak kabul eden bu anlayış, savaşını O’na karşı verir. Oysa Müslüman için özgürlük tam aksi bir kavramdır, kendini dünyaya bağlayan her şeyden kurtulma çabasıdır. Bu tanım farklılığından kaynaklı olarak da, Müslüman dindar bir kişinin hayati duruşu ile seküler bir bireyin hayati duruşu birbirinden farklıdır.”
Burada ikinci kavram derdim ortaya çıkıyor. Bir Müslümanın seküler olmayacağını düşünmemiz için ne sebep var? Bu soruyu önemli buluyorum. Öte yandan yazarla Müslümanlığın “Kendilerini dünyaya bağlayan her şeyden kurtulma çabası” anlamına gelip gelmediğini felsefi olarak belki tartışabilirdik ama günümüzün ak-saraylı, milyarlık saat hediyeli, dünya nimetlerine son derce bağlı “İslam” dünyasında ortamı yok. İşte bu yüzden bu dünyayı ekonomik-politik-ahlaki anlamda yaratan ve onaylayanları Türkiye’nin dindarları değil,  İslamcıları olarak nitelemek; ilahi değil tarihi bir kategoriye hapsetmek yanlısıyım.  Böylece temiz kalpli, iyi ahlaklı tüm insanları da bu toplamın dışında düşünmeye devam edebiliriz.  Bayraktar yazısını: “Sekülerlerin dilediği gibi yaşamalarını ancak Müslüman dindar kesime yönelik saldırılarına, mahalle baskılarına son vermelerini temenni ediyorum” diye bitirmiş. Mahalle baskısı teriminin kullanılması “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” lafını aklıma getirdi.  Bu yaklaşım Nureddin Yıldız’ ın erkeklerin fuhşa gitmesinin suçunu eşlere atması kadar, Tayyip Erdoğan’ın bir erkek olarak anneliği feministlerden daha iyi bildiğini iddia etmesi kadar “erkekçe” olmuş.
Erdoğan’ın 24 Kasım’da konuşma yaptığı Kadem isimli dernek 8 Mart 2013’te kurulmuş. Burada yapılan yavuz hırsızlık da ayrıca ürkütücü. Madem feministlere, kadın erkek eşitliğine, komünizme karşısınız bu fikirleri savunan kadınların baş tacı bir günü,  Sekiz Mart’ımızı neden çalmaya kalkışırsınız değil mi?  

* Feminist, Yazar