Acımasız bir çağdayız

DENİZ CEM ERDEM

Ahmet Tulgar’ın derinlikli öykülerinin yer aldığı Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı okuyucuyla buluştu. Kendine özgü diliyle edebiyatımızda özel bir yeri olan Ahmet Tulgar’la hem son kitabı hem de öykücülüğü hakkında konuştuk.

-Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı son öykü kitabınız, 2015’ten bu yana sırasıyla Duygusal Anatomi ve Trajik Nüans kitaplarınızla birlikte ele aldığımızda bir serinin tamamlandığını söyleyebilir miyiz?

Evet, öyle düşünülmesini de isterim. 2013’te yeniden öyküler yazmaya karar verdiğimde de bunun uzun bir süreç olacağını ve verimli bir dönem geçireceğimi hissediyordum. Duygusal Anatomi’nin ardından Trajik Nüans’daki öykülerimi yazmaya başladığımda ise bunlar da yayımlanınca bir öykü kitabı daha yazarak bir üçlemem olmasına karar vermiştim. Böylece Duygusal Anatomi veTrajik Nüans’daki ortak izlek ve motifler, ortak temalar üzerinde Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı’da yoğun olarak düşündüm. Sevgili Utku Lomlu’nun beni çok memnun eden kapak tasarımları da bu üçleme bütünselliğine işaret ediyor.

-Kitaptaki öyküler için bir tür içsavaş anlatısı diyebilir miyiz? Hem bireysel hem de ülkelerin içsavaşları…

İçsavaş ya da içsavaş öncesi toplumlardan kahramanlar, içsavaşın ya da içsavaş öncesi dönemlerin bireysel hayatlara etkisi Duygusal Anatomi ve Trajik Nüans’da da tematik ve kurgusal önceliklerimdendi. Bu kitaptaülke boyutundaki ve bireysel içsavaşlar daha da öne çıktı.

acimasiz-bir-cagdayiz-439420-1.-“İçsavaşlardan geçmiş halkların mensupları mağdur da olsalar, mağdur edilmiş de olsalar dünyadan değil kendilerini mağdur edenlerden medet umar” diyor kitaptaki en çarpıcı karakterlerden Pierre İbrahim. Sizce Pierre İbrahim haklı mı?

Kahramanlarımı çoğunlukla haklı bulurum. Haklı bulmadığım zamanlar olursa o zaman da neden böyle davrandıklarını etraflıca açıklarım ki, okur onları da affetsin. Evet, Pierre İbrahim haklı. İki ülke arasındaki savaştan ister yenik ister zaferle çıkılsın antlaşma uluslararası hukuk ve diplomasiye yaslanarak hazırlanır, kabul edilir ve iki ülkenin halklarının birbirlerinden medet ummaları gibi bir durum oluşmaz, kimse de bu iki halkın birbirlerine karşı ne hissettiklerini umursamaz. Ama bir içsavaşın ardından ister bir arada kalınmaya devam edilsin ister ayrılık olsun içsavaşa kadar bir arada yaşamış ya da yaşamaya devam edecek halkların birbirleriyle yüzleşmesi, birbirlerini affetmesi gerekir. Bu süreçte içsavaşın tarafı olmuş iki halk birbirlerinden medet umar.

-Toplum olarak görmekten kaçındıklarımızı başka deyişle görünce başımızı öte yana çevirdiklerimizi anlatıyorsunuz.

Evet ve bunun edebiyatçının öncelikli sorumluluklarından olduğunu düşünüyorum.

-Öykülerde ‘itaat edenler’ ve ‘itaat edilenler’ var diyebilir miyiz? Kimi zaman sevgiliye itaat, kimi zaman aile reisine, kimi zaman da iktidara.

Evet, itaat ilişkisinin gerilimli ve arzulu manyetik alanından öyküler anlatmayı seviyorum. İktidarlar alanının ne kadar geniş olduğunu ortaya çıkarmak. İtaat edenle itaat edilenin yer değiştirmelerini anlatmayı.

-Biz de okur olarak öykülerdeki bu ‘itaat edenlerin’ arkasından bakıyoruz, çoğu zaman genzimiz yanarak, gerçekler çünkü. Neden daha çok yitip gidiyorlar, meydan okumak ya da intikam almak varken?

Meydan okuyanlar da oluyor ve bu meydan okumanın bedelini de ödüyorlar. Ama ben boyun eğenleri de anlıyorum. Onları anlamak ve anlatmak zorundayım. Herkesten bedel ödemesini bekleyemem. Kahramanlarıma şefkat gösteririm.

-Son yıllarda hep öykü yazdınız. Bu bir bakıma ‘romanlaşmış öyküler’in ardından bir roman bekliyor mu okurlarınızı?

Üçüncü romanıma başladım. Yazımı da içeriği de uzun bir sürece yayılacak görünüyor.