Yıkımın yaşandığı kentlerde aradan geçen zamana karşın fazla bir şey değişmiş değil. Enkaz, toz bulutları ve kentlerin üzerine çöken sessizlik... Afetzedeler ise "Acıları bölüşerek ayakta kalmaya çalışıyoruz" diyor.

Acıyı ve hüznü bölüştüler
Fotoğraf: BirGün

Sibel BAHÇETEPE

Depremin ağır yıkıma neden olduğu kentler adeta terk edilmiş, insanlar yerini yurdunu bırakarak daha güvenli bölgelere göç etmiş. Kentlerin üzerine çöken sessizliği enkaz kaldırmak için durmadan çalışan iş makineleri bölüyor. Diğer taraftan çadır kentlerdeki sobalardan tüten dumanlar, geride kalanların yaşam telaşına tanıklık ediyoruz. Çadır kentin afetzede sakinleri bu zor süreçte en çok halk dayanışmasının kendilerine umut verdiğini söylüyor.

‘YER YARILACAK SANDIK’

Deprem bölgesinde ilk olarak Adana'ya uğruyoruz. Burada yıkımın büyük bölümü Çukurova Mahallesi'nde olmuş. Yıkılan binaların çoğu 14 ya da 16 katlı ve alt katlarından kolon kesildiği söylenen yapılar. Ertesi gün ise yıkımın en ağır yaşandığı Hatay'a doğru yola çıkıyoruz. Belen'e girdiğimiz andan itibaren yıkımın boyutu kendini göstermeye başlıyor.

İlerledikçe felaketin boyutu daha da artıyor. Defne ilçesine geldiğimizde ise kendimi savaş filminin bir sahnesinde gibi hissediyorum. Yıkılan binaların üzerinde iş makineleri dolaşıyor. Enkaz halindeki bazı binaların etrafında ise ölüm sessizliği yaşanıyor. Asi Nehri hiç bu kadar sessiz akmamıştı. Dostluk Parkı, Sevgi Parkı, Sosyete Pazarı çevresinde kurulan çadırlar dışında neredeyse kent terk edilmiş durumda. Buradan Defne'deki Tavla Köyü'ne yönümü çeviriyorum. Bu köyde durum, kent merkezine göre nispeten daha iyi. En az 70 kişinin yaşamını yitirdiği köyde bir ailenin çadırına konuk oluyorum. Deprem günün anlatıyor yaşlı bir adam: "O gün kıyamet kopuyor zannettik. Göz gözü görmüyordu. Herkese ulaştık ama Defne'de yaşayan torunuma ulaşamadık. 7 katlı bina yerle bir olmuştu. O anı unutamam" diyerek anlatıyor. Arama-kurtarmanın geç başladığını anlatırken öfkeleniyor: "3. günün sonunda kendisini, kocasını ve 10 aylık bebeğinin cansız bedenini çıkardık ve üçünü de aynı yere gömdük."

Köylerde genellikle halk kendi imkanlarıyla çadırlara ulaşmış. Halk dayanışma halinde, yemekler bölüşülüyor, işler bölüşülüyor ve günün sonunda acılar da.. Herkes yaşadığını birbirine anlatıyor. Korku dolu gözler deprem anını her anlattıklarında bir kez daha yaşanıyor: "Üç deprem yaşadık ama Defne merkezde 20 Şubat'ta meydana gelen depremde çadırda bile korkudan oturamadık. Yer yarılacak ve içine düşeceğiz zannettik..."

ZEHİR, ÖLÜM SAÇIYOR

Çadırda biri "Yeğenimini kaybettim, en az 400 tanıdığım kişi, arkadaşlarım, bir gün önce kahve içtiğim dostumu kaybettim. Pek çok arkadaşımın cesedine bile ulaşılmadı. Kime ağlayacağımızı şaşırdık" derken, bir diğeri enkaz yığınlarının Hatay'da sahil şeritlerine dökülmesini öfke ile anlatıyor: "Deprem pek çok insanı öldürdü, kalanlar da asbest ile zehirlenip ölecek..."

Ertesi gün Maraş'a doğru yola koyuluyoruz. Maraş Beyoğlu, Türkoğlu, Onikişubat, Narlı, Pazarcık ve Elbistan ilçeleri ile mahalleleri... Her biri birbirinden kötü durumda. Kentin ovadaki kesiminde yıkılmayan bina kalmamış gibi. Yamaçlara kurulan ve yüksek katlı evlerde durum daha iyi. Alevi ve Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde halk kaderine terk edildiği görüşünde. "Ölümlerde bile ayrımcılık yaşadık" diyen depremzedeler, tuvaletleri göstererek "Bakın bu seyyar tuvaleti getirdiler kurmadan bırakıp gittiler" diyorlar. Elbistan ve Pazarcık, Maraş'ta en fazla yıkımın olduğu yerler arasında. Narlı Cemevi'nde yıkımın izleri ağır. Maraş-Narlı-Pazarcık KESK Koordinasyonu’ndan Mehmet Şirin Bulga bir aydır deprem bölgesinde olduğunu söylüyor ve "Gitmeye içim elvermiyor. Burada elimden geldiğince halkla birlikte olmak istiyorum" diyor. Duşların olmadığını, köylerde evi daha iyi durumda olan köylülerin bahçelerinde ısıttıkları sularla duş ihtiyaçlarını giderdiklerini söylüyor.

İMARI 11 KAT YAPTILAR

Elbistan'ın merkezi yerle bir olmuş. Neredeyse ayakta bina kalmamış. İlçede daha önceden 4-5 kata kadar izin verilirken, AKP'li Belediye Başkanı döneminde bunun 11-12 kata çıkarıldığını, bunun da ölümleri arttırdığını söylüyor halk. Malatya, Adıyaman Gölbaşı, Antep ve diğer kentler gibi. 250 kişilik çadırkentte 6 tuvaletin olduğunu anlatan bir depremzede doktor, havaların ısınmasıyla başka başka sorunların yaşanacağını, tuvaletleri kurulumunun bile yanlış yapıldığını. Malatya'da bir depremzede ise "13 yaşındaki yakınım 6. günün sonunda enkazdan çıkarıldı. 13 yaşındaki bir çocuk tabuta sığmaz mı? Sığmadı" diyerek gözyaşları içinde yaşananları özetliyor.