Adonis: Şairler tarihin kendisidir

BURAK ABATAY / burakabatay@birgun.net
@abatayburak

Renkler ve sözcükler bir araya gelince farklı bir ritim oluşturarak şarkısını yazdı. Bunu gerçekleştirense iki önemli sanatçıydı. Biri Arapça şiirin en büyük şairlerinden Adonis ismiyle bilinen Ali Ahmet Sait Eşber, bir diğer isimse Türkiye’nin önemli ressamlarından Habip Aydoğdu. İzmir Folkart Gallery’de bir araya gelen bu iki önemli isim 25 Ekim itibariyle ‘Kan Kırmızı’ adında muhteşem bir buluşma gerçekleştirdi.Sergi açılışından önce bir araya geldiğimiz iki sanatçıyla sergiyi, bir araya gelmelerini, Arap ve Türk kültürünün ilişkisi üzerine konuştuk. Arap şiirinin yaşayan en büyük temsilcisi Adonis, şiirin önemini vurgulayarak ‘Şairler tarihin kendisidir’ diyor ve ekliyor: “Türk halkını Erdoğan değil Nazım temsil ediyor” Küratörlüğünü Zeynep Yasa-Yaman’ın yaptığı sergi Folkart Gallery’de 25 Aralık’a kadar ziyaret edilebilir.

» Sergi fikri nasıl gelişti? Adonis ve Habip Aydoğdu nasıl bir araya geldi?

Habip Aydoğdu: Bu proje aslında FOLKART’ın genel direktörü olan Fahri Özdemir’in projesi. İzmir’de bir şiir etkinliği vesilesiyle Türkiye’de olan Adonis, Konak Pier’de sunulan karma sergide bana ait olan 3-4 resmimi görüyor. Sevdiğini söyledi ve bana bir kitabını imzalayıp göndererek görüşlerini belirtti. İlk tanışmamız kitaplaşma ile oldu.

Bir süre sonra Fahri Özdemir bana gelerek, ‘Adonis ile böyle bir projeye var mısın?’ dedi. Heyecanlandım. Adonis’ten de olumlu cevap gelince üçümüz beraber bu projede karar kıldık ve bu aşamaya geldik.

Tabii bu aşamaya gelirken Adonis’le alakalı çok şey okudum. Şiirleri ve röportajlarda verdiği tavrı bugün dünyada yaşanan olayları değerlendirmede ve yorumlada benim için bir fener oldu. Baktım ki hayata çok yakın bakıyoruz. Ben Adonis’in şiirinin içerisinde resmimi bulabilir miyim diye düşünürken, o ruha, o görselliğe inandım.

Değişik sanat disiplinlerini hep kardeş gibi gördüm. Sonuç olarak daha çarpıcı imgeler doğacağına inandım. Daha evvel Yıldız İbrahimova ile de benzer bir çalışma yapmıştık. O zaman resmin müziği nasıl olabilir diye hayal ederken, şimdi ise şiirin resmi nasıl yapılabilir diye düşündüm. Küratöryel becerilerine çok güvendiğim Zeynep Yasa Yaman ile beraber çok güzel bir iş çıktı ortaya.

Adonis’le beraber böyle bir projeyi gerçekleştirmek bir onur. Fahri Özdemir’e sunduğum tek şart, ortalama herhangi bir serginin ötesinde daha çarpıcı ve insanlarda daha farklı algı oluşturabilecek bir ortam yaratılmasıydı.

Adonis’le birlikte çalıştığımız anları, üretim aşamalarını, bir belgesel anlamı oluşturmak için deneysel bir yanı olan, sanatçıca yapılmış bir video ile tespit edilmesini istedim. Kitap çalışması için de baskısıyla, içeriği ve cildiyle de farklı bir iş gerçekleşti.

Adonis’le beraber çalıştık. Adonis’le birlikte çalışırken böyle şiirde imge yaratışını, resimde imge peşinde koşarken çektiğim gerilimde hissettim. Ülkemizin ve yakın coğrafyamızın içinde yaşadığımız koşullar, bize garip bir yangın çağını yaşatıyor. Biz bunu vurgulamak için bir araya geldik. Adonis her şeye şiir gibi bakıyor. Bendeyse her şey son noktada resme giriyor. Ama aslında resim de bir şiir, şiir de bir resim. Bir tek malzememiz farklı.

» Habip Aydoğdu, Adonis’in şiirinde resmi nasıl bulduğunu söyledi. Adonis, Aydoğdu’nun resmi için ne düşünüyor?

Adonis: Hayatın pratik yanı güçlü bir bellek ister. Ve benim belleğim yavaş yavaş zayıflamaya başladı. Onun için Habip’e teşekkür ediyorum bütün ayrıntıları anlattığı ve hatırlattığı için.

İlk önce ben ne yapacağımı bilmiyordum. Onun yaptığı tabloları şiir olarak yansıtacağımı düşünüyordum. Onun için bir metin yazdım. Metnin başlığı “101 Gül” idi. Bana sürpiz olansa resim diliyle, şiir dilindeki uyumdu. Bu uyum veya tıpatıp benzerlik diyebileceğim şey, beni biraz cesaretlendirdi. Bir şiir yapıp da, resim sanatıyla beraber olmak. Ve bunu yapmaya başladık.

Sergideyse gerçekten sıradışı bir şey var. Tablolalara her baktığımda, dünyada yaşadığımız şiddeti anımsatıyor. Ki kırmızı renk de bunu ifade ediyor. Bunun ötesinde tablolara baktığım zaman kalemimi alıp bu benim şiirim diye imzalayabilirim.

Biz ortaklık diyoruz ama temel rol Habip’in. Ben sadece biraz katkıda bulundum. Bu aslında başka projeler için temel oluşturmak. Bu temel üzerine bir şeyler inşa edilsin istiyorum.

» ‘Kırmızı’ya dönmek istiyorum. Sizler için neler ifade ediyor?

Habip Aydoğdu: Görsel sanatlarda simgeler çok önemli. Hiçbir rengin birbirinden farkı yok. Ona yüklediğimiz anlam çok önemli. Bana ‘Kırmızı Habip’ diyen de var, kırmızı tonlarım için ‘Habip Kırmızısı’ diyen de var. 1976’da Nusaybin’de yaptığım askerliğim süresince kırmızı ıstampa mürekkebiyle yaptığım resimlerde de kırmızı ağırlığı vardı. O gün de bugün de kırmızı benim dünyamı çok iyi yansıtıyor. Kırmızı aşkın rengi. Ama en önemlisi isyanın ve eylemin rengidir kırmızı. Siyah sadece hayatın rengiyken kırmızı isyanın rengi. Sergimizin adını da o yüzden kırmız koyduk.

Adonis: Kırmızı bence bir evrim noktası. Bir aşamadan başka bir aşamaya geçmek. Bir değişim. Bu da Adonis Efsanesi’nin kendisi kanın gelinciğe dönüşümü. O dönüşüm benim için çok önemli. Kan bir şeyin başlangıcı. Adonis’in kanından çıkıp da bir gelinciğin kanı olmak çok önemli. Adonis’in bedeni kaybolmuş ama onun bedeni çiçek olmuş.

Bunun için kırmızı değişimle bağlıdır. Ölümden çıkmış ve çiçekle hayat vermiş. Kırmızının gücü buradan kaynaklanıyor. Kırmızı şu işaretini ettiğim beyaz kağıt gibi: (iki yanını da ayrı ayrı göstererek) Buradan ölüm, buradan hayat. Bütün renkler buradan buluşuyor.

» Bu sergiyi şu açıdan önemli buluyorum: Arap kültürünün, Arapçanın en büyük isimlerinden birisiyle ve Türk resminin en önemli isimlerinden birisi bir araya gelmiş. Birbirine çok yakın ama bir o kadar da uzak iki kültürün yan yana gelişi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Adonis: Bizim buluşmamız bir kanıt. Yaratıcılık, ekonomi ve siyasetin üzerinde daha önemli bir olgu. Yaratıcılık için buluştuk. Bu daha önemli bir şeyi daha kanıtlıyor: İnsanlık genel olarak yaratıcılıkta buluşur. Halklar arasında hem ekonomik hem de siyasi çelişkiler var. Lakin Homeros ile Nazım Hikmet arasında bir çelişki yoktur. Hepsi birbirini bir bütün olarak görür. Onun için halklar ne kadar geliştiyse onun tek sonucu yaratıcılığa ne kadar katkı sunduğuyla ölçülür.

Arap tarihinde bunu görebileceğiniz bir örnek vermek istiyorum. Mesela Arap tarihi için Muaviye çok önemli bir kişi. Sarayında bir sürü şair de vardı. Muaviye tarihin bir parçasıdır. Ama o şairler o tarihin kendisidir.

Aynı şey modern tarih için de geçerli. Mayakovski, Ritsos ve Neruda, bunlar devrimi yaratan insanlar ve eserleriyle her zaman devrim yaratırlar. Lenin bir devrim yaptı ama o devrim tarihte bir parça olarak kaldı. Bir daha yapamaz. Ama bu şairler ne zaman okursan o zaman devrimcidir.

adonis-sairler-tarihin-kendisidir-202814-1.

» Araplar ve Türkler birbirlerine çok yakın iki toplum. Araplar neredeyse hiç Türkçe bilmiyorlar, Türkler de neredeyse hiç Arapça bilmiyor. Neden bilmiyoruz? Oysaki Avrupa’ya baktığımızda ülkeler birbirine yakın ülkelerde dil geçişlerini görebiliriz.

Adonis: Şöyle bir şey var: Dilin kendisinde bile düzeyler var. Arap şiirinde Mutenebbi, Ebu Nuvas diğer insanlar gibi değildir. Onların kullandığı dil, diğer insanların kullandığı dil değildir. Öz olan bu isimler. Mutenebbi ile Mayakovski arasındaki yakınlık yaratıcılıkta. Bu yaratıcılık halklar arasında önemli değil. Dil olarak yaratıcılar farklı diller kullansalar bile birbirine yakındır.

Kültürler arası geçişlerde dilin çok büyük bir önemi olmadığını ispat etmek için günümüzden bir örnek daha verebiliriz. Arap coğrafyasını ele alırsak, hepsi aynı dili konuşuyorlar. Ama bazıları Amerikanlardan daha Amerikancı, bazıları İranlılardan daha İrancı, bazıları İsrailcilerden daha İsrailci ve bazıları da Türkçülerden daha Türkçü. Bunlar aynı dili konuşuyorlar. Demek ki dil o kadar da önemli değildir. Burada vurgulamak istediğimiz şey, rejimler, ülkeler ayrı, halklar ayrı. Birey başka, topluluk ve müşterek olan dinsel inançlar başka.

Türkler için şöyle bir soru sorsak nasıl olur: Türk halkını esasen kim temsil ediyor? Nazım Hikmet mi, Erdoğan mı? Onun için biz dildeki yaratıcılık düzeyi üzerine vurgu yapmak istiyoruz.

» Mutenebbi’nin, Nazım Hikmet’in ve Mayakovski’nin dil arkadaşı olduğunudan bahsettiniz. Sizin Türkçeden bir dil arkadaşınız var mı?

Adonis: Mutlaka vardır ama malesef bilmiyorum. Ama mesela resmin dilinde birini buldum: Habip Aydoğdu. Müzikte de kardeşim Ruhi Su.

» Tanışıklığınız var mı?

Adonis: Hayır yok. Bizim arkadaşlığımız ses ve müzik arkadaşlığı.

» Diller arası geçişte siz ne düşünüyorsunuz?

Habip Aydoğdu: Ben Suriyeliyim, Faslıyım, Amerikalıyım gibi ırksal, dinsel yaklaşımlar, şovenlik meselesini doğuruyor. İnsan elbette vatanını da sever. O ayrı. Ama bütün bu dillerin ötesinde Adonis’te olduğu gibi aslolan sanat dili, yaratıcı dili. Türkçe haricinde bir dil bilmiyorum ama Adonis’le beraberim. Bir başka dilde, sanat dilinde buluşabiliyoruz.

Adonis: Çevirinin kültür ve yaratıcılık alanında temel taş olacağına inanıyorum. Habip, Türk geleneksel sanatında, minyatürde kırmızının çok önemli bir yeri var. Minyatürün birinci rengi kırmızıdır. Senin derinlik belleğinde bunun rolü var mı?

Habip Aydoğdu: Bilemiyorum. Olabilir. Ben bir ara kırmızının bu kadar içine daldığımın bile farkında değildim. Çalışırken kendini kaybeden bir ressamım.

* Çeviri için Abdülkadir Abdelli’ye teşekkür ediyoruz.