Afganistan’ın etnik azınlıklarından olan Hazaraların yoğun olarak yaşadığı Bamyan kentinden 100 aile Kabil’e kaçtığında temmuz ayının ortalarıydı. Bamyan’da kalırlarsa Taliban saldırısına uğramaktan korkuyorlardı.

Afganistan’ın savaş suçluları

Kathy Kelly

Geçtiğimiz yıllarda tanıdığım bir büyükannenin ağzından, 1990’lı yıllarda kocasını öldüren Taliban savaşçılardan nasıl kaçtığını dinlemiştim. Sonrasında beş çocuklu bir dul olarak yaşamına devam etmeye çalışmış, kaybolan iki oğlunun acısını yaşamak zorunda kalmış. Şimdi tekrar kaçmak zorunda kalmanın acısını tahmin dahi edemiyorum. Sözünü ettiğimiz masum Afganların yok yere acılar çekmesi olduğunda, suçun birçok tarafça paylaşılıyor.


Taliban ülke yönetimi ele geçirdiğinde kimlerin ‘muhalif’ olabileceğini öngörerek gazetecilere, hak savunucularına, yargı mensuplarına, kadın hakları savunucularına ve Hazaralar gibi etnik azınlıklara ‘önleyici’ saldırılar düzenlemesi ile biliniyor. Ele geçirdiği mahallelerde perişan düşmüş insanlar üzerinde iktidar kurmaya çalışıyor. İnsanlar hasatlarını, evlerini, hayvanlarını kaybettiler ve üçüncü Covid-19 dalgasının yanı sıra kuraklık ile boğuşuyorlar.

BASİRETSİZ HÜKÜMET

Kuzey eyaletlerine baktığımızda Taliban’ın hortlayışını Afgan hükümetinin beceriksizliğine bağlamak mümkün. Komutanların şantaj ve tecavüze varan hukuk dışı davranışlarını da hesaba katmak gerek. Cumhurbaşkanı Eşref Gani Afganistan’dan kaçmaya çalışan insanlara karşı son derece duyarsız. Giden insanlara “iyi eğlenceler” diyecek kadar ileriye gitti.

Bu yorumu yaptığı 18 Nisan konuşmasına cevaben sosyal medyada konuşan genç bir kadın kendi yaşadıklarından söz ediyordu. Gazeteci olan kız kardeşi kısa süre önce öldürülmüştü. Babası ömrünün 74 yılını Afganistan’da geçirmişti ve çocuklarını da ülkede kalmaya ikna etmişti. Fakat şimdi, kızının gitmesine izin verseydi, belki de hayatta olacağını düşünüyordu. Genç kadın, Afgan hükümetinin kendi halkını korumaktan aciz olduğunu, insanların bu yüzden ülkeden kaçtığını söylüyordu.

BAŞARISIZ HAMLE

Eşref Gani hükümetinin halkı korumak için bulduğu çözüm ‘isyan’ milisleri oluşturmak oldu. Afgan hükümeti daha kendi ordusuna cephane sağlayamazken milisleri nasıl destekleyecekti, merak konusu oldu. Afgan Ulusal Savunma Kuvvetleri ve polisler görev yerlerini terk ediyordu. İsyan milislerinin asıl destekçisinin Ulusal Güvenlik Müdürlüğü olduğu anlaşıldı. Bu kurumun başlıca finansman kaynağı ise CIA’den başkası değildi.

Bazı milis grupların finansman yaratmak için buldukları çözüm insanlara düpedüz zorbalık ederek ‘vergi’ almak oldu. Bazı gruplar ise komşu ülkelerden maddi destek alıyor, bu da şiddet ve çaresizlik döngüsünün sürüp gitmesine sebep oluyor.

Mayın temizleme üzerine çalışan HALO grubu için çalışan uzmanların kaybı da insanların çaresizliğine çaresizlik kattı. Yaklaşık üç bin insandan oluşan bu grup Afganistan topraklarının yüzde 80’ini mayınlardan arındırmayı başardı. Maalesef militanlar düzenledikleri saldırıda 10 uzmanı öldürdüler.

CİNAYETLER ARTTI

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Afgan hükümetinin bu cinayetleri araştırmadığını, geçmişte gazetecilerin, hak savunucularının, din adamlarının ve yargı mensuplarının öldürüldüğü birçok adli vakanın da araştırılmadığını belirtiyor. Bu cinayetler, Afgan hükümeti Taliban ile barış görüşmelerine başladığında artarak devam etti.

Tüm bunları bir kenara bırakacak olursak, Afganistan’daki savaşa taraf olanlar arasında çağdaş silahlara ve sınırsız görünen kaynaklara erişimi olan tek bir oyuncu var, o da ABD. Fakat kaynakların Afganistan’ı güvenli hale getirmek için değil, savaşı sürdürmek için ve demokratik yönetimi imkansız kılmak için harcandığını görüyoruz. Savaş, ABD’nin ülkeden kaçınılmaz çıkışının ön hazırlığı gibi sürdürüldü ve perişan halkın tepesine daha da öfkeli ve daha da çarpık bir Taliban iktidarının dikilmesine zemin hazırladı.

Başkan Joe Biden ve ABD ordusunun karara bağladığı çekilme, bir barış anlaşması değil. Hukuksuz bir istila sona eriyor, hepsi bu. Biden yönetimi şimdiden insansız ve insanlı hava araçları ile saldırılar düzenlemeyi konuşuyor ve bu da savaşın sürmesi anlamına gelecek.

İÇLER ACISI DURUM

ABD halkı yaşananlara duyarsız kalamaz. 2013 yılında Afganistan’da bulunan her bir ABD askeri için senede 2 milyon dolar harcanıyordu. Bu esnada Afganistan’da beslenme eksikliği çeken çocuk sayısı yarı yarıya artış gösterdi. Halbuki beslenme eksiği olan çocukların beyin hasarı yaşaması riskini azaltmak için iyotlu tuz tüketmelerini sağlamak için gereken kaynak çocuk başına yalnızca beş sent olarak hesaplanıyordu. ABD Kabil’de peşi sıra askeri karakollar kurarken, mülteci kamplarında yaşayan insan sayısı her gün artıyordu. Kabil mülteci kampında yaşayan insanlar çaresizce ısınmaya çalışırken plastik yakıyor, plastik soluyorlardı. Kampın tam karşısında bulunan ABD üssüne ise kamyonlar dolusu gıda, yakıt, su ve malzeme girişi yapılıyordu.

ABD’li firmaların ihaleler imzalayarak okullar ve hastaneler inşa etme planları yapmalarına rağmen bunların ‘hayalet’ hastaneler ve okullar olduğunu gördük. İmzalar atılmasına rağmen hiçbir şey inşa edilmemişti.

İŞÇİLERE SALDIRI

2015 yılına gelindiğinde Kunduz eyaletinde yalnızca tek bir hastane vardı. ABD hava kuvvetleri hastaneye hava saldırısı düzenledi. 15 dakika arayla bir buçuk saat boyunca bombalar atıldı. Ölen 42 kişi arasında 13 sağlık çalışanı vardı. Bu saldırı ile birlikte hastanelerin bombalanarak savaş suçu işlenmesi tüm dünyada tekrar meşru görülür oldu.

2019 yılında Nengrehar eyaletinde çalışan göçmen işçiler insansız hava araçları ile vuruldu. Çam fıstığı ormanının sahibi göçmen işçileri hasat yapabilmek için tutmuştu. İşçiler arasında çocuklar da vardı. Üstelik, karışıklıkları önlemek için yetkilileri de haberdar etmişti. İşçiler yorucu hasattan sonra dinlenmek için çadırlarına dönmüşlerdi. Hava saldırısı neticesinde 30 işçi öldü ve 40 işçi yaralandı.

SİVİL ÖLÜMLERİ

ABD’nin silahlı insansız hava araçlarıyla Afganistan’da ve diğer ülkelerde yarattığı acıların deşifre olmasını Daniel Hale’a borçluyuz. Bu saldırıların sebep olduğu sivil ölümlerinden ve acılardan haberdar olmayabilirdik. The Intercept’te yayınlanan makaleye göre 2012-2013 yıllarında bu tür saldırılarda 200 kişi ölmüştü ve bunlardan yalnızca 35’i ‘doğru hedeflerden’ oluşuyordu. Beş aylık bir dönemde yapılan saldırılarda ölenlerin yüzde 90’ından fazlası masum insanlardı.

Daniel Hale mahkeme önüne çıkarıldı ve çağdışı ‘Casusluk Yasası’ çerçevesinde 27 Temmuz günü dört yıl hapse mahkum edildi. Mahkeme önünde konuşurken şu sözleri sarf etti: “İnsanların yaşamını almayı reddettiğim için mahkemeye çıkarıldım. Bize bunun için para veriyor ve madalya takıyorlardı. Herkesin orada hiçbir şey yaşanmıyormuş gibi yaşamaya devam etmesine dayanamadım. İnsan öldürmek yerine yaşananları açığa çıkarmak istediğim için beni affedin.”

Sivillerin korku içinde yaşadığı, masum insanların suikasta uğradığı bir dünya yarattığımız için kendimizi sorumlu hissetmeliyiz. Oyumuzu alarak iktidara gelenlerin dört yılda bir yayınlanan “Afganistan’ın Yeniden İnşası Özel Raporu” ile hiç ilgilenmediklerini, bu raporların tespit ettiği yolsuzluklar, uyuşturucu ticareti, insan hakkı ihlallerinin gündeme dahi alınmadığını bilmek zorundayız.

ÖZÜR DİLEMELİ

ABD bir özür borçlu. Afganistan’da ‘insani gerekçeler’ ile varlığını sürdürüyormuş gibi yaparken aslında insani gerekçeleri hiç de umursanmadığını, Afganistan’daki kadın ve çocukları kaderlerine terk ettiğini kabul etmeli. Afganistan’da sivil halk barış istiyor. Afganistan’da savaş acıları ile yaşayan kuşaklar, NATO da dahil olmak üzere birbirinin peşi sıra gelen ‘savaş lordlarının’ kaprislerine kurban verildiler. Keşke şimdi ailesini nasıl besleyeceğini, barındıracağını ve koruyacağını bulmaya çalışan ihtiyar kadının acısına kulak verebilsek.

Afganistan topraklarını istila eden ülkelerin suçlarını kabul etmesi ancak bu acılara kulak vermemiz ile mümkün olacak. Sorumlu ülkeler bu insanlara en azından vize vermek, güven içinde yaşamalarını sağlamak zorundalar. Bu insanların çektiği acılar ile yüzleşirsek, tüm savaşların sonsuza dek sona erdirilmesi için bir şansımız olabilir.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: CoverAction Magazine