Tek geliri gişede kesilen bilet olan bu tiyatroların son 20 yıldaki yoz kültür sanat politikaları nedeniyle nasıl tek tek yok olduklarını veya yok olmak üzere olduklarını görmedik mi? Afife Jale’ye atılan tokadı unutma.

Afife Jale’ye atılan tokadı unutmayın
Fotoğraf: Vikipedi

Tekin Deniz

Şu son 20 yıllık süreçte, kent belleğine kazınmış tiyatroların yok edilişinin tanığı olduk. İstanbul’da Küçük Sahne, Taksim Sahnesi, Aziz Nesin Sahnesi, Ankara’da ise Ankara Sanat Tiyatrosu’nun o meşhur salonu artık yok. Muammer Karaca da yok edildi. İçindeki tablolar, eski eşyalar nereye gitti bilen yok. Son yeri Mecidiyeköy’de olan Gönül Ülkü & Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nun ise yerinde şimdi yeller esiyor. Kenter Tiyatrosu da ya Nargile Kafe olacaktı ya da Düğün Salonu. Kurtuldu mu kurtulmadı mı pek emin değilim. Bir yanı süpermarket, bir yanı döviz bürosu. Al sana yakın dönemin Türkiye özeti ve ‘Yeni Türkiye’nin resmi kültür sanat politikasının kent belleğindeki en net tezahürü!

Türk Tiyatrosu'nun dinamosu olan özel tiyatrolar, neredeyse tamamen ferdi gayetlerin insafına bırakılmış durumdalar. Yarım asırdan fazla tiyatroya emek veren Müjdat Gezen'in kurduğu MSM bile ayakta kalabilmek için Göztepe'deki simge konağı satışa çıkardı. Sırada ne var? Ferhan Şensoy'un Ses Tiyatrosu mu? Şevket Çoruh'un Baba Sahnesi mi? Niçin pek çok alanda vergi muafiyeti uygulanırken kamusal yararı tartışılmaz olan tiyatronun üzerindeki yükler hafifletilmez? Tek geliri gişede kesilen bilet olan bu tiyatroların son 20 yıldaki yoz kültür sanat politikaları nedeniyle nasıl tek tek yok olduklarını veya yok olmak üzere olduklarını görmedik mi? Görmüyor muyuz? 

KÖTÜ VE YANLIŞ POLİTİKALAR

Tiyatroların ve kültür binalarının mimari varlıkları, sahnelerin somut varlıkları, toplum hafızası için en politik öğelerden biridir. Müjdat Gezen'in simgeleşmiş MSM'nin o tarihi konağı da bunun en güzel örneklerindendir. Sonra kendimize sormalıyız, neden Tepebaşı Dram Tiyatrosu’nun, Şehzadebaşı Ferah Tiyatrosu’nun, Mınakyan Efendi Tiyatrosu’nun yerinde şimdi çirkin otoparklar var? Kim bilir? Belki de idarecilerimiz tiyatroyu hamaset siyaseti ile çalışan eski bir otomobil markası zannediyorlar.

Simge tiyatroları yitirdik, ekol olmuş ustaların pek çoğu şu son 20 yılda sahneden çekildi. Yıldız Kenter, Müşfik Kenter, Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Nejat Uygur, Gönül Ülkü, Gazanfer Özcan, Lale Oraloğlu, Tevfik Gelenbe, Erol Günaydın, Münir Özkul, Halit Akçatepe, Zeki Alasya ve daha nice ekol ismi kaybettik bu 20 yıllık süreçte. Onlar Türk Tiyatrosu'nun muhteşem  deniz fenerleriydiler. Ferhan Şensoy’un da dediği gibi hepsi gökyüzündeki o neşeli meyhaneye gitti. Artık fiziken yoklar. Peki idarecilere bu yanlışları kim hatırlatacak? Tiyatromuzu bu yanlış ve kötü politikalara karşı kimler savunacak?

Cevabını bildiğimiz bu soruyu yeniden hatırlamalıyız: Tiyatro ne iş yapar? Tiyatro, çağının içinde olup bitenleri, kendine has bir çift gözle, yaklaşımla, duyarlılıkla, toplumun penceresinden bakarak aktarır. Uyardığını belli etmeden uyarır. Evet tiyatro hayatın aynasıdır ama bu ayna öyle dümdüz ve ruhsuz bir gerçekliği yansıtmaz topluma. Şayet öyle olursa sanatçı, bir şarlatan, bir yalancı olarak görülür halk nazarında. Sanatçı, adına tiyatro denen o aynada bir şey söyler. Hem de en zarif, en doğru, en şahane şekliyle söyler.

TİYATRONUN AYDINLIĞI 

Tiyatro sahnesi, yaşamın kendisinin bir tezahürü olduğu için elbette onun politik gerçekliğinden soyutlandığında kendi hakikatini de yitirir. Fakat doğruları doğru şekilde ifade edebilmekte bir entelektüel birikim, bir olmuşluk, bir ustalık işidir. Aristophanes'in sesinden Ulvi Uraz’ın çığlığına kadar bu sahne hep bir derdi olanların sahnesi olmuştur. Türkiye’de bugün çok güzel eserler veriliyor. Üstelik tüm cumhuriyet tarihi boyunca görülmemiş baskılara, maddi ve psikolojik teröre rağmen yapılıyor. Ben kendi payıma bu inadın ve mücadelenin büyüyeceğine, halka daha fazla ulaşılacağına, unutulmaz repliklerle dolu oyunların daha çok sahneleneceğine inanıyorum.

Gerici çevreler tiyatroyu bugün bile hâlâ nefretle anıyorlar. Afife Jale’ler hâlâ sahnelerde var olma mücadelesi veriyorlar. Şayet bütün bu kazanımlara, çekilmiş çilelere, ödenmiş bedellere sahip çıkıp onlardan gereken dersleri almazsak, karanlığın yurdumuza bütünüyle çöktüğü o gün son tiradımızı atmaya bile vaktimiz olmayacak. Hadi artık tiyatroların bütün ışıklarını yakalım. Seyirciler sahnede kimlerin olduğunu görsünler. Sahnedekiler o uzayıp giden koltuklardaki şaşkın, korkulu, kafaları karışık, yorgun insan yüzlerine, o yüzlerdeki gözlere baksınlar!

Fuayemiz doldu, çok zamanımız kalmadı! Hadi, çağının tanığı olmak isteyenler gerçeği söylesin, gerçeği anlatsın ve hakikati duymaktan, duyurmaktan korkmasınlar. Tiyatro ölmez, tiyatronun aydınlığı asla alt edilemez. Zira nice zorba iktidarlar, nice yolunu şaşırmış padişahlar, krallar ve imparatorlar gördü bu sahne! Şimdi çoğunun ismi bile bilinmiyor o eski ve küflü kitaplar içinde! Nicesinin sarayı, orduları, çeteleri başlarına yıkıldı bin yıl önce. Fakat gidin bakın, tiyatro hâlâ orada! Hâlâ orada! Hâlâ!

Karanlıkla alay edilmez, karanlıkla mücadele edilir. Afife Jale’ye atılan tokadı unutma!

Yaşasın Tiyatro!