Tanzanya başka Afrika ülkesine benzemez. Ülkede güçlü bir ahlaki zemin, güçlü bir sosyal kardeşlik var. Magufili sonradan sapıtmasaydı iyi bir Başkan’dı.

Afrika’nın Trump’ı öldü

Mehmet ERDEM

Hem coğrafi hem de duygusal açıdan herhalde uzak hissettiğimiz için Tanzanya’da olup bitenlerle pek ilgili değiliz gibi sanki.

Dış haberciler ile uluslararası gelişmelere ilgi duyanların dışında pek de merak edenimiz yoktur Tanzanya’yı. Ancak son zamanlarda yaşanan kimi gelişmeler son derece öğretici özellikler taşıyor.

İYİ BAŞLAMIŞTI OYSA

Önceleri iyi başlayıp sonra hatırı sayılır bir otoriter kişiliğe dönüşen Devlet Başkanı John Magufuli 61 yaşında yaşamını yitirdi, bilenler vardır. Ülke yetkilileri “kalpten gitti” dediler ama çoğu kişi başından beri varlığını kabul etmediği Covid-19’dan öldüğüne inanıyor. Doğrusunu isterseniz ben de buna inananlardanım. Covid-19 inkârcısı olmasının herkese verdiği ders şu; sadece ben bilirim diyen, yenilmez olduğuna inanan yetki sahipleri içine girdikleri yanılsamanın farkına varamadan ölebiliyorlar. Magufili’nin de başına gelen buydu. Cenaze töreninde de trajik sahnelere tanık olundu. İzdihamdan 45 kişi yaşamını yitirdi. Yani toplumun yas kültürü biraz sorunlu sayılır.

Magufuli sevildi önceleri aslında. Kamu hizmetlerini iyileştirdi, yolsuzluğun önünü alabildi. Yıkıp geçti hepsini. ‘Buldozer’ lakabını bu yüzden taktılar ona. Bakanların gereksiz yurtdışı gezilerine sınır koydu örneğin. Hastaneler başta olmak üzere kamu kuruluşlarına denetleme amacıyla yaptığı ani baskınlarıyla meşhurdu. Çin’den gelen kredi verme önerilerine karşı koyan tek Afrikalı lider olduğunu söylerler. Ülkeyi borca sokmamak için direnmiştir. Eğer Çin’den alacakları kredileri ödeyemezlerse karşılık olarak ülkenin en önemli limanı Mombasa’nın işletme hakları Çin’e geçecektir çünkü. Yani kısa vadeli bir başarı diye yutturup sonra ülkeyi borca sokmak istememiştir. Yaptıkları komşu ülke Kenya’nın da dikkatini çektiğinden, Kenyalılar kendi liderlerine hep Magufuli’yi örnek göstermişlerdir.

SONRA DEĞİŞTİ NEDENSE

Sonra değişti tabii huyu suyu. Gittikçe otoriter hale geldi. Ama diğer Afrikalı diktatörler gibi değildi yine de. Yani askeri gücü arkasına almadı, seçimlere hile karıştırmadı. Bilmem övgü amacıyla mı söyleniyor ama tarzını Donald Trump’a benzetirler. Covid-19’a yaklaşımında da Trump gibidir. Tek farkı onun gibi cahil biri olmamasıydı. Kimya alanında doktorası vardı ama Covid-19’da bilim karşıtı bir tutumu oldu nedense. O kadar aşırı götürdü ki bu tutumunu, maskeye, sosyal mesafeye inanmadı, ülkede uygulatmadı da. Ülkedeki salgınla ilgili verilerin yayınlanmasını da yasakladı. Öyle ki hastanelerde salgından ölenlerin hepsinin ölüm nedeni zatürre olarak geçti kayıtlara. Bu tutumu sınır komşusu ülkelerin de halk sağlığını tehlikeye attı haliyle.

Sevilmenin/desteklenmenin şımarttığı adamdır. Başkan olmadan önce çok sevilmesine güvenmiş olmalı ki, başkanlığa geldikten kısa bir süre sonra berbat bir toplum mühendisliğine soyundu. Yeni bir ulus inşa ediyorum diyerek, bu inşaaya(!) engel olduğunu düşündüğü siyasi oluşumlara yasaklar getirdi. Muhalefet liderlerini tutukladı, basın özgürlüğünü yok etti. Çok sayda gazeteciyi hapse attı.

Sapıtmasının en trajikomik göstergelerinden biri hamile kadınların okula gitmesine yasak koymasıdır. Tüm yabancıları Tanzanya halkının düşmanı saydı. Önceki Başkan Julius Nyerere’den farkı da Trump’ı anımsatır. Nyerere, ki halkı ona “Mwalimu” derdi (Kiswahili dilinde ‘öğretmen’ anlamına gelir), daha dışa açık, küresel vizyonu olan, Tanzanya’yı bölgesinde lider, dünyada sözü geçen bir ülke yapmış biriyken, Magufuli, ABD’yi içe kapatmaya çalışan Trump gibi, sadece Tanzanyalılar için Tanzanya isteyen bir taşra politikacısına döndü.

YAĞMACILIK KÜLTÜRÜ YOK

Tamam, Tanzanya’nın küresel sermaye tarafından yönetilen bir ülke olmasını istemiyordu, ne güzel ama bunu yapmaya çalışırken ülkesinin muhaliflerini, sosyalistlerini, feministlerini ezmesi gerekmiyordu. Yoksul bir ülke Tanzanya, dış yardıma muhtaç. Ama komşusu Kenya’nın olumsuzluklarına sahip değildi. Ülkeyi çekip çeviren, iliğini emen bir siyasi elit yok örneğin. Uganda gibi elden ayaktan düşmüş bir liderin genç bir muhalifi ezmeye çalışmasına Tanzanya’da pek rastlanmaz.

Nyerere sosyalist bir ekonomi denemişti. Çeşitli nedenlerle başarılı olamadı bunda. Ama halk arasında öteden beri, Nyerere’den de önce, güçlü bir sosyal kardeşlik duygusu vardır. Bu nedenle ekonomideki başarısızlık, başka Afrika ülkelerinde görülen yağmacı karakterli ayaklanmalar doğurmadı ülkede hiç. Güçlü ahlaki bir zemin var ülkede. Örnek mi? Komşu Kenya 1970’lerde Güney Afrika’daki ırkçı beyaz (apartheid) rejimi gizlice desteklerken, Tanzanya silahlı Afrika Ulusal Kongresi ile Pan-Afrikan Kongresi’nin apartheid karşıtı mücadelesine ev sahipliği yaptı. Yine Kenya 2007 seçimlerinden sonra neredeyse etnik temelli bir iç savaşa sürüklendiğinde, savaşan siyasi hiziplere arabuluculuk yapan o dönemin Tanzanya Cumhurbaşkanı Jakaya Kikwete oldu.

Magufuli’nin ölümü sonrası yaşanan gelişmeler bu ülkenin diğer komşu ülkelerden bir farkını daha gösterdi. Magufuli’nin öldüğü açıklandığında yardımcısı Samia Suluhu Hassan hemen Devlet Başkanı oldu. Afrika’nın tek kadın devlet başkanıdır. Komşu ülkelerde böyle bir ölüm, çatışmalı bir iktidar boşluğuna/mücadelesine yol açardı. Tanzanya’da yaşanmadı bu hiç.

Magufuli yaşasaydı Tanzanya da diğer Afrika ülkeleri gibi otoriter olurdu belki, bilemeyeceğiz bunu hiçbir zaman. Şimdi yeni Devlet Başkanı Hassan’ın yapacağı ilk iş ülkeyi küresel çapta genel kabul görmüş sağlık politikalarına geri döndürmek olacak. Çünkü kim ne derse desin Magufuli inanmadığı Covid-19’dan öldü büyük ihtimalle.
Bilelim istedim. Hiçbir coğrafya uzağımızda değil çünkü. Beraber yaşayıp, beraber ölüyoruz bu koca planette.