Türkiye’ye alan açacak olan Rusya-Suriye-İran koalisyonu, Azez-Cerablus Operasyonu’nda nasıl Münbiç’te TSK ve ÖSO’ya set çekerek sınırlamaya gittiyse Afrin’de de benzer müdahalelerde bulunabilir

Afrin’de cepheler: Kim bilir kim kiminle!

Hakan Güneş Doç. Dr. Uluslararası İlişkile

Afrin merkezli gelişme Türkiye’den bakılınca tüm Suriye’deki en önemli gelişme gibi görünürken, Şam’dan Haseke’den, Moskova ve Washington’dan bakarken aynı sonuca varılmıyor. Afrin’e giderken her gün birbirini yalanlayan açıklamalarla karşılaşan Ankara acaba Afrin Operasyonu’na tam anlamıyla başladığında daha hangi açıklamalar ve karşı hamleler ile karşılaşacak? PYD/SDG’yi Suriye’de tanımlı müttefik bir ordu haline getirdiği günün ertesinde Afrin’e girmenize karışmayacağız diyen Washington gaflet ve delalet için de mi? Bu ordu Suriye’nin bütünlüğüne ve egemenliğine kabul edilemez bir müdahaledir diyen Moskova ve Şam’ın, Astana’daki muhatabı ve İdlib’deki müttefiki Türkiye’nin müdahalesine de aynı şekilde egemenlik ihlali olarak baktığını açıklaması sadece kamuoylarına verilen aldatıcı bir mesaj mı? Ülkelerin resmi ağızlardan yaptığı açıklamalar neden bu kadar çok zigzag içeriyor? Bu tablo şüphesiz hiçbir aktörün tam anlamıyla hakimiyet kuramadığı çok cepheli bir savaşta henüz taşların yerli yerine oturmadığının ve kartların birkaç kez daha karılacağının işaretidir. Dolaysıyla Afrin’e bakarken en azından Suriye ölçekli bir haritadan ve ittifak kompozisyonu açısından da en azından 2 yıllık bir değişim bilgisinden hareketle bakılmalı.

‘Fırat Kalkanı 2’ olarak Afrin
Guta’da kimyasal silah kullanılmasını takiben Şam’a doğrudan müdahale kararı alan Obama nerdeyse havalanmış uçakları geri çevirmiş bu olaydan bir yıl sonra ise Rus uçakları Suriye semalarının hakim gücü haline gelmişti. Türkiye savaşın ilk 5 yılında Şam karşıtı her türden cihatçı muhalifi destelemiş Gaziantep ve İstanbul merkezli sayısız toplantıyı himaye etmiş ancak ABD-Suud manevrasıyla Gaziantep’in yerini 2015 itibarıyla Riyad’ın alması ve Türkiye’nin kendi iç dengelerinde yaşanan kırılmalar nedeniyle, Ankara 2016 Nisanı itibarıyla ölçek küçültmüş Suriye’de Kürt oluşumlarını sınırlama ve Rusya’nın izin verdiği ölçüde Suriye muhalefeti vasıtasıyla İdlib ve Halep kırsalındaki belirli ölçülerde tutunma amacına odaklanmıştı. Ankara geride bıraktığımız bir buçuk yılda bu iki (daraltılmış) amacı açısından da mevzi kazanmış durumda ve şimdi bu mevzileri birleştirip daha güçlü bir cephe kurmayı amaçlıyor. Afrin Operasyonu bu anlamda “Fırat Kalkanı 2 Operasyonu’dur”

Cepheler ve ittifaklar
Ancak sahadaki sayısız karmaşık ilişkiler yumağını yansıtan grupların yanına ABD ve Rusya başta olmak üzere tüm büyük güçlerin ve bölge güçlerinin doğrudan ya da vekaleten katıldığı Suriye savaşında ittifaklar çok sık değişiklik göstermekte. Geride bırakılan 7 yıl, Suriye Savaşı’nda (hem sahadaki cephe ve onun arkasındaki siyasi ittifak anlamında) cephelerin defalarca değiştiğinin sayısız örneği ile doludur. Savaşta birlikte Şam karşıtı güçleri destekleyerek başlayan ABD-İngiltere-Fransa-Türkiye-Suudi Arabistan-Katar-Ürdün ittifakının önce 3 sonra 4 parçaya ayrıldığını anımsayalım. Sonra bu parçalardan Ankara-Doha-Riyad cephesinin 5 yıllık beraberliğinin Mısır ve ardından Libya’da başlayan yol ayrımlarının Suriye’de de 2016 itibarıyla ortaya çıktığını anımsayalım.

Rusya ve ittifakları ilişkilerine bakmak da ibret vericidir: Suriye’de Şam’ın arkasındaki başat güç olan Rusya örneğin Hizbullah’a yönelik İsrail operasyonları konusunda neredeyse açıklama dahi yapmamaktadır. Rus Hava sistemleri İsrail uçaklarına kilitlenmeye dahi programlanmamış olmalı ki Tel Aviv Şam’ çevresinde bile jetleriyle cirit atabilmektedir. Oysa Suriye savaşının kaderine değiştiren Rus Hava Operasyonundan belki daha da önemlisi Hizbullah’ın tüm gücü ile bu savaşa dahil olup 2012-2015 Ekimi arasındaki kırılması güç bir direnme cephesi kurmayı başarmış olması idi. Görüldüğü gibi Moskova Suriye savaşında sahadaki cephede müttefik olduğu İran veyahut Hizbullah ile her yerde ve her sahada siyasi müttefik değildir. Hatta cephede bile müttefikliği kiminle savaşıldığı, hangi köy ve kasabanın alınması yahut savunulması ve (İsrail saldırıları örneğinde olduğu gibi) kime karşı savaşıldığına bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Benzer ilişkiler ABD-Türkiye-PYD üçgeninde çok daha fazla böyledir.

Tarihte bu kadar karmaşık cephe ve ittifak ilişkisi örneği azdır. Bu süreç de eşyanın tabiatına aykırıdır ve daha da uzun bir süre böyle sürdürülmesi beklenemez.

Ankara’nın ve bir bütün olarak Türkiye halklarının düşünmesi gereken Afrin’i fethedip edemeyeceği değil barış ve refahımızdan her gün daha büyük bir pay çalan savaş tuzağından hangi büyük hamle ile çıkacağımız olmalıdır.

Afrin: Kobani mi Kerkük mü?
ABD-Türkiye ilişkilerinde yeni bir gedik daha açtığı, PYD’ye aşırı ABD yakınlığı konusunda “ayar” verdiği ölçüde Türkiye’ye alan açacak olan Rusya-Suriye-İran koalisyonu, Azez-Cerablus Operasyonu’nda nasıl Münbiç’te TSK ve ÖSO’ya set çekerek sınırlamaya gittiyse Afrin’de de benzer müdahalelerde bulunabilir.
Öte yandan tüm bu ittifak oyunlarının ezberini bozacak tek şey sahanın kendisidir. İttifaklar masada kurulur ama sahada bozulur. Kobani kuşatması ve ona verilen yanıt bunun en iyi örneklerinden birisiyidi. Afrin, Kobani mi yoksa Kerkük mü olacağına kendisi karar verecektir.