Yediden yetmişe işçi aileleri fabrika bahçesini yaşam alanına çevirmiş durumda. Genç TOFAŞ işçisi M. nin dediği gibi : Ağa bu Gezi gibi bir şey yahu!

Ağa bu Gezi gibi bir şey yahu!

SAMET TOPSEVER& CİHAN CANKUL/ BURSA
TOFAŞ fabrikasında yaklaşık 5 saat kadar vakit geçirdik, o sırada Farba, Maysan, Coşkunöz, Mako işçileri toplu halde ziyarete geldi. TOFAŞ işçileri onları koridor yaparak karşıladılar. İşçiler ellerinde erzak poşetleri ve temel ihtiyaç gıdalarıyla desteğe geliyorlardı. Fabrika bahçesinde, arabalarda, kurulan çadırlarda insanlar direnişlerini devam ettiriyorlar. Müthiş bir güven ve kararlılık hakim. Yediden yetmişe işçi aileleri fabrika bahçesini yaşam alanına çevirmiş durumda. Genç TOFAŞ işçisi M. nin dediği gibi: Ağa bu Gezi gibi bir şey yahu! İşçiler yaşadıklarını gazetemize anlattı:

TOFAŞ işçisi M. anlatıyor: Bursa’da 15 Mayıs günü 16.00-00.00 vardiyası başlangıcında, sabah vardiyasından çıkan 300-350 kişilik işçi grubunun fabrika önünde toplanmasına ve servisleri kaldırmama girişimine sivil polislerin engel olmaya çalışmasının ardından bir öncü işçinin içeriye telefon aracılığıyla “Üretimi durdurun arkadaşlar” talimatı vermesi sonucunda, arkadaşlar makinelerin “acil stop” butonlarına basıp hatları durdurdu. Ardından dalga dalga hatlar ve bölümlerde biriken işçiler slogan ve alkışlarla ana kapıya doğru yöneldiler. O gece fabrika önünde biriken kalabalık arttı, içeride ise işgal başladı. Ancak bu durumu fabrika yönetimi, kendi tatil ilan etmiş gibi lehine kullanmaya çalışıyor. Üretimi Tofaş yönetimi değil, biz işçiler durdurduk! Renault işçilerinin direnişi bizi de fitilledi, ancak bizdeki bu durum sadece sendikaya karşı bir tutum değildir. TOFAŞ, baskının çok yoğun olduğu bir fabrika, bu kalkışma da yılların biriktirdiği öfkenin açığa çıkma halidir.

ÇOK KARARLI İNSANLAR VAR
Burada çok kararlı insanlar var, herkes birlik içinde. İçerdeki arkadaşlarımızın morallerini diri tutmak için sürekli irtibattayız. Toplanıp giriş kapısı önünde sloganlar atıyoruz, onlara direnmeleri için destek oluyoruz. Bizi ziyarete gelen sınıf kardeşlerimizi demir parmaklıklar önünde onlarla buluşturuyoruz. Mesela ben bugün bir arkadaşımla 25 defa telefonla görüştüm. Bir başka kardeşimiz ki kendisi kimsesizdir, şu anda kendisi raporlu. Ona burada abilik, babalık yapan bir arkadaşımız var. Bu kimsesiz kardeşimiz telefonla beni aradı “Abi ne olur ... abiye sahip çıkın başına bir şey gelmesin” dedi. Ben de telefonu kapamadan kapıya o abinin yanına gittim, inanır mısın Samet gözlüklerim vardı gözümde iki damla yaş süzüldü de gözlüklerimi çıkardım gözümden.

İLK GÜN YAŞANANLAR
İlk gün sabah vardiyasından çıktık, 20 kişi falan vardı. Ben 20 senelik işçiyim, normal şartlar altında o 20 kişinin yanına gidemez, 20 yılını dolduracak olan bir işçi neyse, kendi kendime düşündüm “Yahu zilin çalmasına 2-3 dakika kalana kadar beklerim, bir cacık olmazsa basar kartı girerim” dedim ama öyle olmadı, haber geldi direnişe geçeceğiz diye. Neyse biz 20 kişi, olduk 30 kişi sonra 100-150-300-350... slogan atmaya başladık, sivil polisler bizi dağıtmaya çalıştı, dağılmadık! Şimdi orada eylem yapmak için bir bahaneye ihtiyaç var değil mi?

ART ARDA ŞALTERLER İNDİ
İşte o bahane servisleri kaldırmayacağımızı söylememiz oldu. Biz servisleri kaldırtmadık, ardından polis gelip müdahale edeceği tehditinde bulundu. Sen misin öyle söyleyen, (gülüyor) biz hemen öncülere telefon açtık, durumu anlattık. Onlar da hızla harekete geçip telefonlaşarak art arda şalterleri indirdiler ve yürüyüşe geçtiler.

Ara ara arkadaşlarda yılgınlık oluyor, özellikle genç arkadaşlarda. Onlara şunu anlatıyorum; “Bakın çocuklar gemileri yaktık, bize deseler ki size 500 lira zam ama Türk- Metal ile devam edeceğiz, biz yine burada kalıp Türk Metal’i kovana kadar direnmeliyiz. Çünkü biz Türk Metal varken oraya girersek bizi bir süre sonra temizlerler, intikam alırlar. Ama biz kazanırsak onlara, bize yapacaklarını yapmayacağız, onlar gibi olmayacağız!

Emeğiyle kazanan kimseye bir zararımız dokunmaz bizim. Şimdi ki duruma gelirsek; tabii polis boş durmuyor, ara sıra işçilerin arasına karışıp “Dikkat edin marjinal gruplar sizin aranıza gelip ortalığı karıştırmak istiyor” gibi provake edici laflar söylüyorlar. Sonra ne oluyor? Dışarıdan gelen her insana işçi şu gözle bakıyor “galiba bunlar o 30 kişilik gruptan birkaç kişi” (gülüyor) buraya gelenler hal ve hareketlerine, kılık kıyafetlerine göre ayırt ediliyor, böyle koruyucu bir ortam var. Mesela dışarıdan gelen yardımları içeriye ulaştırmıyorlar, arkadaşlarımıza yemek veremiyoruz. Seyyar satıcılar yok ortalıkta, Renault’un önü kaynıyor. Seyyar satıcılara gerek yok ki. Gelseler de satış yapamıyorlar. Buraya gelen yardımlardan gerek olmuyor.

Genç bir TOFAŞ işçisi A. anlatıyor: Kumanya ve erzak yardımı için Osmangazi Belediyesi’ni ve Yıldırım Belediyesi’ni aradım, gelen cevap aynen şu oldu: “Bu işlere biz bakmıyoruz deyip “şırrak” diye suratımıza kapadılar. Ama Nilüfer Belediyesi’nden yemek ve kumanya yardımı geldi. Bu zamana kadar hep Müslüman diye, sağcı diye oy verdiğimiz adamlar bize yardım elini uzatmazken, solcuların elindeki belediye yardımları ulaştırdı bize. Bu sürede çok şey öğrendim, Müslüman’ım demekle insan olunmuyor!