Behzat Ç.’nin senaristi Ercan Mehmet Erdem, ‘Tek Türkiye’ dizisinin senaristinin gözaltına alınmasına dair, ‘’Birilerinin çıkarlarına göre yazılıp çizilen işlerden ne beklenir?’’ diyor

Aga operasyon var!

ÖNDER ABAY - onderabay603@gmail.com

Son dönemlerde alışık olmadığımız operasyonlara şahit oluyoruz. Beşiktaş’ın taraftar grubu çArşı’ya açılan darbe davası kadar Cemaatçi basın organlarına yapılan operasyon da çok alışık olmadığımız tarzdan bir gelişme yaşandı. Dört yıl önce yayın hayatını bitiren ‘Tek Türkiye’ adlı dizi senaristleri ve yönetmeni de gözaltına alındı. ‘Dizi yoluyla örgüt propagandası yapmak’ şüphesiyle gözaltına alındıkları söylendi. Siyasetin her alana müdahale ettiği bir dönemde senaristlerin bağımsızlığından söz edebilir miyiz? Her hafta bir sinema filmi uzunluğunda, her hafta kitap olacak uzunlukta senaryo yazan senaristlerin sorunları nelerdir? Bu konuyu bir zamanların en fenomen dizisi Behzat Ç.’nin senaristi Ercan Mehmet Erdem’le konuştuk.

>>Senaristliğe nasıl başladın? Bunun okulu mu var yoksa alaylı olarak da çalışılan bir meslek mi?

DTCF Tiyatro Bölümü Dramatik Yazarlık mezunuyum. Yazarlığıma çok şey katmıştır okul ama iyi bir senarist olmak için illa da işin eğitimini okulunda almak şart değil. Bu işi yapmak isteyen kişi senaryonun ne olduğunu kendisi de öğrenebilir. Bir de ben okuldayken senaryo yazmadım, tiyatro oyunları yazıyordum, mezun olduktan sonra da dizi, sinema işlerine bulaşmak gibi bir düşüncem yoktu. Tiyatro yapacaktım ama, maddi açıdan işler istediğim gibi gitmedi. Ben de TRT’ye skeçler yazarak başladım bu işe. Kısacası senarist olmaya karar vermedim, hayat beni o yola soktu. İyi de oldu, keyif aldığım bir işi yapıyorum.

>>Hepimiz seni Behzat Ç. Senaristi olarak tanıdık, bu diziden önce başka dizilerde çalıştın mı?

2007’de Emrah Serbes'le birlikte TRT’ye günlük dizi yazmıştık. Dizi 175 bölüm yayınlandı, ama izleyen bir kişiye bile denk gelmedim hâlâ. Behzat Ç.'de 2010’da başladı, 2013’te bitti. Bir sene bir ara verdim o işten sonra, ama şimdi yeni bir dizi yazıyorum, yakında ekranlarda olacak, çekimlere başladık. Serdar Akar yönetiyor yine.

>>Diziler sosyal yaşamda hayatı önemli bir biçimde şekillendiren bir hal aldı. Bu büyük bir sorumluluk, sizce senaristler bu sorumluluk duygusuyla çalışıyor mu?

Başkalarını bilemem ama ben iyi bir hikâye anlatma derdindeyim. Anlattığım mevzuların ‘buradan’ olmasına dikkat ediyorum. Hayatı belirleyip şekillendirmesi değil derdim, insana dokunabilmesi önemli.

>>Behzat Ç.’de polisle hiç anlaşamayan bir kesime polis dizisi izlettiniz. Bunu bir başarı olarak görüyor musun?

Polisi sevdirmek gibi bir derdim olmadı hiçbir zaman, ama mesleği polis olan karakterlerimi sevsinler istedim. Bir gün derste hocam Turgut Özakman şöyle bir şey demişti; “Dünyanın en aşağılık mesleğini yapan adamı bile insanlara sevdirebilirsiniz.” Örnek olarak da Leon filminden bahsetmişti. “Hepimiz bir kiralık katili sevdik o filmde.” Ama nasıl bir katili? İşin rengi burada değişiyor. Behzat Ç. ile hangi polisi sevdi kitleler? İnsanları orada burada gaza boğup tekmeleyen polisleri değil herhalde. Bizdeki polisler vicdanlı ve halkın yanında saf tutan insanlar oldukları için sevildiler.

>>Dizileri yazarken bağımsız olduğunuzu söyleyebilir misin? Kanaldan veya yapımcıdan bir sansür görüyor musun?

Kanala, yapımcıya gelene kadar RTÜK denilen bir şey var. Behzat Ç.’de ödemediğimiz ceza kalmadı bu yüzden. Kanal ya da yapımcı tavrına gelirsek, bizde Serdar Akar bu konuda çok hassastı, Behzat Ç. zamanında buna izin vermedi hiçbir zaman. Günümüzden bakınca insanlara tuhaf gelecek bir örnek vereyim bu meseleyle ilgili. Dizide türbanlı bir kızı yazmıştım. O dönem üniversitelerde türban yasağı olduğu için derslerde peruk takmak zorunda kalıyordu ve bu durum kızın kanına dokunduğu için üniversiteyi bırakıyordu. Kanal türban konusunda taraf olmak istemediğini belirtip bu karakterin diziden çıkarılmasını talep etmişti. Tabii biz bu arada bölümü çekmiştik. Serdar Hoca’ya sordum o zaman, ‘ne yapacağız’ dedim, ‘Biz çıkarmayacağız, isterlerse kendileri çıkarsın,’ deyip kaseti sansürsüz haliyle yollamıştı. Sonuç olarak bölüm bizim çektiğimiz gibi yayınlandı. Zamana göre hassasiyet ne acayip bir şey. Mağdur mağdurdur, bunu dile getirmek için konjonktürün oluşması beklenmez.

>>Behzat Ç. dizisinde Cumartesi annelerinden Hrant Dink cinayetlerine kadar ekranda görmediğimiz birçok konuyu işlediniz. Bunlardan kanalı rahatsız eden oldu mu?

Olduğunu sanmıyorum. Zaten kanal yöneticileri rahatsız olsun diye yazılmadı o bölümler, rahatsız olması gerekenler başkalarıydı, onları rahatsız ettiysek ne mutlu bize.

>>Herhangi bir siyasetçinin sizi arayıp yazdığınız senaryonun içeriğine müdahale ettiği oluyor mu?

Hayır.

>>Dizi sektörünün geleceğini nasıl görüyorsun?

Gidişatı iyi görmüyorum. Öyle bir reyting sistemi var ki ülkede, niteliği, kaliteyi, estetiği boğmak üzere şekillendirilmiş. Akıntıya karşı yüzmeye çalışıyoruz şimdilik.

***

OTOSANSÜR YAZARIN KANSERİDİR

>>Son dönemde toplumun her kesiminde hissedilen baskı sizi senaryo yazarken oto sansür uygulamaya itiyor mu?

Otosansür bir yazarın kanseridir. Zamanla yayılır, zihni mahveder, sonunda da bir şey yazamaz hale getirir ve öldürür. Çoğu zaman da kimsenin ses etmeyeceği şeylere bile ‘şunu yazarsam başıma iş alırım’ demeye başlatır. Bitersiniz. Bu cümleyi içinden geçiren biri zaten yazar olamaz, başka mesleğe yönelsin. Televizyona iş yapmak da otosansürün bahanesi değildir.
n Çok yazmak isteyip de ülkenin durumundan kaynaklı yazamadığın bir senaryo var mı?
İroniden anlayan insanlık var olduğu sürece her şey yazılabilir. Yeri gelir direkt anlatırsın, yeri yoktur, örtülü ifade edersin. Sonuçta yazarsın.

***

HÜKÜMET YALAKALIĞI SEYİRCİYİ YIPRATIR

>>İddia edildiği gibi diziler üzerinden örgüt propagandası yapılıp hükümet yıpratılır mı?

Dizilerin öyle bir gücü olamaz. Amacı salt hükümet karşıtlığı olan işlerle hükümet yalakalığı olan işler, ancak seyirciyi yıpratır çünkü derdin nitelikli işler yapmak olmadığı aşikârdır. Halkın değil, birilerinin çıkarlarına göre yazılıp çizilen işlerden ne beklenir? Ancak dizi mevzusundan yola çıkarsak, bu çıkar kutuplaşmasında gücü eline geçiren taraf bunu bir baskı unsuru haline getirip hak hukuk tanımadan toplumu sindirmeye, şekillendirmeye kalkarsa ona da şiddetle karşı çıkmak gerekir. Çünkü hükümetin rahat hareket edebilmek için çıkardığı yasalar hepimizi ilgilendiriyor. STV senaristlerini çıkardıkları ‘makul şüphe yasasıyla’ gözaltına almaları buna bir örnektir. Buna sonuna kadar karşı çıkmak zorundayız. O yasa yüzünden kırmızı kaşkol takan bir vatandaş da polis tarafından makul şüpheli görülüp karakola çekildi, darp edildi. Mesele dizi mizi işleri değil yani.

>>Diziler dünya standartlarına göre neredeyse iki katı uzunlukta çekiliyor. Bu hem oyuncular için hem de setçiler için büyük sorun daha kısa dizi yazamaz mısınız?

Seve seve yazarız, senaristlerle ilgili bir sıkıntı yok burada. Şu anda sistem öyle bir halde ki, kanallar dizi sürelerini kısmaya yanaşmıyor, yapımcılar öyle bir durumda kâr edemeyeceklerini söylüyorlar. Bu sorunun muhatabı ne senaristler ne oyuncular ne de set emekçileri. Bizim tavrımız net, dizi süreleri kısalmalı.