Ah be Altan, ah be Leyla!

Önce ‘Evren Bozması’ ile ses etmişti; şimdi de ‘Leyla Sert Bir Nota’ ile okurlara “merhaba” diyor. Anıl Nişancalı ile mis gibi bir sohbete hazırsanız, buyurunuz efendim, saha sizin…

»Önce seni tanıyalım desem. Anıl Nişancalı kendini nasıl anlatır birkaç cümleyle?
Temmuz 92, Bakırköy yetişmesiyim. Amelie, Edgar, Gece ve Çüş isimli 4 çocuğum var. Tiyatro okumaya çalışıyorum. Çizgi roman ve bilimkurgu iptilam var.

»Her iki romanında da baskın olan hayvan figürlerini sormak istiyorum sana. Kediler, köpekler mutlaka var ve ciddi ciddi de rolleri var, hatta bu kez konuşuyorlar. Biraz anlatmak ister misin?
Bu dünyanın zulmünü hayvanlar ve çocuklar çekiyor, ant olsun acayip kafam bozuk buna. Evet kitapta varlar, çünkü kediler ve köpekler gerçekten hayatımda inanılmaz baskın durumda. “Çüş mama yedi mi, Edgar yerine geçti mi, gece çişe çıktı mı” soruları cevaplanmadan uyunamıyor bile. Bu çocukluktan gelen bir takıntı olacak, ben Godzilla dayak yedi diye elini çatlatmış adamım. Pikachu’ya da tasma vurdular diye çocukluğumda derbeder olmuştum. Bir düşünsenize, insan ırkının binlerce yıldır evcil hayvanı var ve olayların sadece insan tarafını biliyoruz. Ben bazen sokakta, ona verdiğim selama kuyruk sallayan bir köpeğin suratına baktığımda çok acayip şeyler görüyorum. Bir konuşsa neler anlatacak, belki bizi uyaracak, belki bir derdinden bahsedecek. ‘Leyla Sert Bir Nota’ madem çok perspektifli bir kitap oldu, neden hayvanlar da müdahil olmasın diye düşündüm.

ah-be-altan-ah-be-leyla-269283-1.

»Sevdiği kadını hesapsız kitapsız seven bir adam var ‘Leyla Sert Bir Nota’da ve yine de kaçınılmaz bir sonla karşılaşıyor. Hata yapıyor. Siz erkekler bunu nasıl başarıyorsunuz kuzum?
Erkeğin kaderi hata yapmak sanırım. Yani şimdi kafayı Nevizade’ye uzatsak, her tipten ve her yaştan ikişer erkek getirsek hepsi aşağı yukarı aynı hataları yapmıştır. O kadar uzağa değil, kendi durumuma baktığımda da durum değişik değil ki. Seven de sevmeyen de eninde sonunda o hatayı yapıyor. Leyla’da yazdığım da, çoğu zaman kendi yaşadığım sevme teşebbüslerinde de hep aynısı oldu. Birine değer vermek, sevmek problem değil de, bunu taşımayı beceremiyor galiba erkek kişisi.

‘Metrobüs dönemi yazarlarıyız, kafamız çok karışık’
»Sen genç bir adamsın. Senin jenerasyonunda böyle tutkuyla birini sevmek bazen bana çok gerçekçi gelmiyor, ama senin hikâyende tutkuyla seven bir adam görüyorum ve tutkuyla seven bir kadın. Gerçek olabilir mi böyle bir sevda?

Genç bir adamım ama sevmeyi çok sevmiş insanlardan okuyarak öğrendim. Bu ayarsızlık zaten hayatımın her yerine dağılmış durumda. Bu sanırım neslin güvensizliğinden geliyor. “Lan her şey yolunda ama, değildir ki?” diye sorduğun anda batırıyorsun her şeyi. Çünkü öyle bir şeye alışmamışsın. Altan inanılmaz bir tutkuyla seviyor, Leyla biraz daha rasyonel bakıyor hadiseye ama o da az değil! Bazen öyle olur ama, iki insan birbirini sever ama şartlar “Gidin ötede oynayın” der. Zaten Metrobüs dönemi yazarlarıyız, kafamız çok karışık!

ah-be-altan-ah-be-leyla-269700-1.

»Aşk ne zaman biter Anıl?
Bir ilişkinin ilk 3 ayında insanın yanındakinden öğrendiği şeyler var. Yeni müzik grupları, yeni filmler ya da mekânlar. Yeni bir hayat öğreniyorsun yani ve bu ilişkinin sonrasına da kalıyor. Ne zaman ki sevgilin gelip sana “Bak ben şu grubu çok seviyorum” dediğinde dinlemeye üşeniyorsun, geçmiş olsun. Aşk, bir şeyler öğrenesin diye var ve hava soğuduğunda zora giriyor.

»Ne zaman bitmez peki?
Ah be!

»Roman ya da öyküler, artık müziğin sesini daha çok duyar olduk, senin eserinde de fazlasıyla var. Müzikle yazıyı nasıl buluşturdun hem zihninde hem de gerçek hayatta diye sorsam sana?
Müzik insanın aklındaki bir açığı kapatıyor bence. Ben kulaklıksız dışarı çıktığımda, zırhsız savaşa girmiş gibi hissediyorum. Dışarıda benim dışımda çok fazla etken varken sadece kulaklarıma bir şey tıkayarak bu durumu tersine çevirebiliyorum. Müzik bu anlamda mükemmel bir güç ve anımsatıcı. Mesela ‘Evren Bozması’ matbaadan geldiğinde, kutuyu açmadan evvel döke kıra bilgisayara koşup müzik açtım. Çünkü ilk kitabımı ilk gördüğüm anı hafızama kazırken, bu anının müziği de olsun istedim. Bu büyük bir takıntı, sanırım etrafımda çok fazla müzisyen arkadaşım var diye ya da herkesin enstrüman çaldığı bir evde büyüdüm diye oldu. ‘Leyla Sert Bir Nota’yı yazarken ağırlıkla Pearl Jam dinledim mesela. Geri dönüp okurken de cümlelerin altındaki davul ritmini duyar gibiyim, hep belli bir metronomda yazmışım.

»Konuk yazarların var romana dahil olan. Okura sürpriz yapan. Nasıl dâhil oldular ‘Leyla Sert Bir Nota’nın hikâyesine?
Tam 10 yıldır Ortaoyuncular bünyesinde tiyatro yapıyorum. Ferhan Şensoy yaş küçükken beni oraya alıp hem bana yeni bir aile tanıttı, hem de kabile mantığını öğretti. Kabile olmak, çok sesli olmak, aile olmak iyidir. Yazarlık, tüm bu etkiler dışında inanılmaz asosyal bir ifade biçimi olduğu için aklıma böyle bir fikir geldi. Dört yazarın dördü de, başka yerden bakan karakterleri seslendirdiler ve bu kitaba inanılmaz bir renk kattı. Müjgan, Ferhan Şensoy ve Elif Durdu, zaten Ortaoyuncular’dan aile büyüklerim, dostlarım. Altay Öktem desteğini her daim hissettiğim güzel abim ve usta bir yazar biliyorsunuz. Alper Kaplan aralarında yazıya en uzak olanı, kendisi bir müzisyen ve bilgisayar mühendisi. Yazdığı şeyler var, ilk ben okudum, yakında zaten siz de okursunuz diyeyim.

ah-be-altan-ah-be-leyla-269701-1.

»Sırada ne var desem sana?
Sırada cebelleştiğim bir öykü kitabı var, dergilerde ve BirGün’de çıkan öyküleri derleyip, birkaç da yeni şey ekleyip kitaplaştırmak istiyorum. Yol, otostop ve zaman yolculuğu temalı bir romanla dövüşmeye başladım, ama acele etmek istemiyorum. Bir de keşke bir yerlerden bir şey olsa da tiyatroya düşsek gene diyorum.