EREN AYSAN

Yıl 1963… Selanik… Barış mitinginde milletvekili Lambradakis sokak ortasında herkesin gözü önünde öldürülür. Neredeyse bütün şehir tanığıdır cinayetin. Üzüntü ve nefret isyanla birleşir bir süre sonra. Atina’da binlerce kişi “Lambradakis Yaşıyor” sloganlarıyla yürüyüşe geçer. Artık fitil ateşlenmiştir; geriye dönüş yoktur. Çok kısa süre sonra aralarında bilim adamı, sanatçı ve gazetecilerin bulunduğu yirmi kişi bütün ülkeye dalga dalga yayılan Lambradakis hareketini başlatacaktır. Bu hareketin ise kökleştiği bir mahalle vardır: Kokinia…

Kokinia sakinleri sokak hareketlerine alışkındır. 1941’de İtalyanların Yunanistan işgalinde simge iki isim vardır: Manolis Glezos ile Apostolos Santas. Atina Akropolündeki gamalı haç taşıyan Alman bayrağını indirirler. Öldürüleceklerini bile bile. Sosyalist iki genç de Kokinia’dandır.

Kokinia aslında yoksul göçmen mahallesidir. Daha çok 1924 mübadelesinde Türkiye’den gelmişlerdir oraya. Bir daha hiç göremeyecekleri memleket hasretiyle yanıp tutuşurlar. Parasızlık sefaleti, sefalet ise kirli işleri doğurur. Tekke adını verdikleri meyhanelerde rembetikonun eşsiz tınıları yayılır ortalığa. Batakhaneden doğan Ege’nin iki yakasının müziği olağanüstü bir birleşimle kaynaşmıştır. Rembetiko açlığın, aşkın, ıstırabın, hüznün ezgileri olarak tarihteki yerini alır. Yıllar sonra çekilen Kostas Feris’ın efsane “Rembetiko” filminin fon perdesinde yine Kokinia ve Anadolu’dan doğan ağıtlar, “kafe aman”lar vardır. Marika Ninu’nun sesi bu defa Sotiria Leonardou’da hayat bulur. İnsanı can evinden öyle bir yakalar ki şarkısı, bugüne kadar kadınların çektiği bütün trajediler onun dilinde yeniden canlanır. Çocuk yaşında babası tarafından öldürülen annesinin acısı kalp yarasıdır. O şarkısını söylerken öldürülen bütün kadınlar gelir oturur yanı başına. Şule Çet iri siyah gözleriyle bakar gözlerine. Güldünya kocasının eziyetini, yüzünde bıraktığı morlukları saklamaya çalışır, Emine Bulut boğazını tutar. Ceren Damar, “illaki eğitim, her şeye rağmen” diyerek haykırır. Mehtap Bülbül ile Fatma Şengül omuz omuzadır. Ve yüzlercesi. Aleksiou da. Andreas da…

Bu arada Lambradakis’ler yeniden bir araya gelmiş, 6. Filo’ya karşı yürüyüşe geçmiştir. Aynı tarihlerde İzmir limanına yanaşan gemiye karşı Şükran Kurdakul’un dizeleri yayılır sokaklara: “İzmir’in içinde Amerikan neferi / yiğit olan evinde duramaz gayrı…” Aynı filo bu defa Dolmabahçe’ye demirler demirlemez İstanbul’da itirazlar yükselir. Vedat Demircioğlu cinayeti ve Kanlı Pazar göz göre gelir.

Sotiria Leonardou’nun şarkısı yeniden duyulur. Yitirdiğimiz gençler gelir, aydınlarımız gelir bu defa onun ezgisiyle. Mesela yirmi üç yaşında öldürülen iktisat öğrencisi Sotiris Petrulas genç kadının dizine başını dayar. Peşi sıra onca aydın Sabahattin Ali’den Dink’e kadar bizde efkâr bırakır. Onlar da adeta bir meyhanede bu güzelim kadının dinleyicisidir.

Sonra yitirilmiş onca aşk canlanır Leonardou’da. Başlamadan bitmiş, yarım kalmış, yürekte esareti bitmemiş onca aşk… Hicranla yürek yarası buluşur. Gözyaşıyla sıla karışır. Yannis Ritsos’un o büyük şiiri karşı kıyıdan seslenir. Urla’da Seferis karşılar onu. Şiir, tekrar tekrar aşk sargısına dönüşür.

Leonardou yeniden söyler o canım ezgiyi. Artık bütün ötekilerin sesini kucaklar. Kokinia mahallesinden Gazi mahallesine yayılır hüzün. Sırtını duvara dayamış bir amca cigarasını yakar.

Leonardou’nu şarkısı bitmez. Ama kendisi göçer dünyadan. Bir gazetede iki satırlık haber olur: “Feris’in Rembetiko filminin oyuncusu Sotiria Leonardou vefat etti.”

Oysa Marika’lar ölmez!