FEVZİYE SAYILAN*

4 Ocak 2019’da Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi araştırma görevlisi Ceren Damar Şenel kopya çeken öğrencisi hakkında tutanak tuttuğu için bu öğrencisi tarafından öldürüldü. Bu olay üniversitelerdeki neoliberal dönüşümün, özelleştirme politikasının ve gericileşmenin şiddet ve cinsiyetçiliğe nasıl ivme kazandırdığını gözler önüne serdi.

Üniversitede yaşanan neoliberal dönüşüm, bilginin ve öğretimin niteliğini, akademisyenin konumunu ve buradaki tüm toplumsal ve akademik ilişkinin kendisini de değiştirdi. Dolayısıyla özellikle özel üniversitelerde daha açık biçimde kendisini müşteri olarak gören öğrenci, müşteri memnuniyetini bilim pahasına çoğaltmaya uğraşan üniversite yönetimi ve akademisyenle pazarlık etmesi gerektiğini bilir. Özel üniversitelerde ödediği para ile “keyifli pedagoji” ve diploma satın aldığını düşünen öğrenci, derslerde kopya çekmesine göz yumulmasını, derslerin basit ve hafif tarafından işlenmesini isteme hakkına sahip olduğunu düşünebilir. Ayrıca genel olarak üniversiteye adım atan gençler akademideki öğretim ve idari işlerin cinsiyete dayalı işbölümü içinde işlediğini, erkek egemenliğinin açık ve örtük biçimlerinin hüküm sürdüğünü deneyimler. Akademik hayatın örgütlenmesinde, bilginin aktarılmasında, akademisyenlerin kendi aralarında ilişkilerde ve öğretim elemanları ile öğrencilerin ilişkilerinin nasıl cinsiyetlendirildiğini deneyimler, çoğu alanda otoriteyi erkekler temsil etmektedir. Kadınlar yönetsel süreçlerde görünseler bile erkek egemenliğinin yansızlık ve bilimsellik adına sırtını nasıl bilime dayadığını ve meşruiyetini oradan aldığını da görür. Eğitimin her düzeyindeki okullarda olduğu gibi üniversitelerde de otoriteyi erkek temsil etmektedir. Üniversitedeki bu toplumsal cinsiyet rejimi içinde, öğretim elemanları arasında en korunmasız grup, kariyerinin başında olan genç kadın akademisyenlerdir. Ceren Damar, tam da bu konumuyla bir erkek öğrenciyi kopya çekerken yakalamıştır. Kopyacı öğrenci genç kadın akademisyenin otoritesini tanımıyor, onun tarafından cezalandırılmayı “kendine yediremiyor”. “Olay” gerçekleşiyor. Bu noktada toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı politikaların ve kadın düşmanı söylemlerin üniversiteye nasıl yansıdığını bakmak lazım.

Toplumsal cinsiyet eşitliğini tanımayan ve kadınları eşitlik ve hak kulvarından çıkarmaya uğraşan iktidarın kadın düşmanı söylemin yaygınlaşmasına ve kadın cinayetlerinin ve ayrımcılığın artmasına nasıl katkıda bulunduğu ise ortada. Kadın düşmanlığını üreten dinsel ve kültürel söylemlerin okullarda dolaşıma girmesinin önünün açılması da kadın cinayetlerinin ve cins ayrımcı pratiklerin artmasına yol açtığı düşünülebilir. Buna yönelik kadınların tepkisi artmasına karşın, bu iklim üniversiteleri de içine alarak genişlemektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği tüm yasal temellerine rağmen siyasi iktidar tarafından tanınmamaktadır. Nitekim 5 ocak 2019’da Yüksek Öğretim Kurulu(YÖK), Ceren Damar Şenel’in bir öğrenci tarafından öldürülmesinin ardından üniversitelerde akademisyenlere yönelik şiddet olaylarının önlenmesi amacıyla bir eylem planı hazırlayacaklarını ve İçişleri Bakanlığı ile de ortak bir komisyon kuracaklarını açıkladı. Ancak bu komisyon kurulmadığı gibi, 2016 yılında Özgecan Aslan cinayetininin ardından YÖK tarafından hazırlanan ve tüm üniversitelere gönderilen ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Tutum Belgesi’ de iptal edildi. Cinayete yol açan sürecin arka planında bu da var.

İçinde bulunduğumuz dönemin eğitim ve bilim emekçilerini itibarsızlaştıran entelektüel karşıtı söylem ve politikalarının da bu “olay” da bir rolü olabilir. Okuryazar karşıtlığının ve cehaletin kimi siyasi ve akademik figürler tarafından açıkça övüldüğü; aydınların değersizleştirildiği ve cezalandırıldığı iklimde, faşizan aydın karşıtlığı da yükselmektedir. Bu koşullarda, aydının ve akademinin bilmek ve bilim üzerindeki otoritesini tanımayan faşizan bir popülizmin yaygınlaşması üniversitelere de sirayet etmektedir. Neoliberalizmin bilgiyi piyasa için kullanışlı hale getirmeye yönelik araçsal aklı ile karanlığın bilim düşmanlığı birbirini çoğalmaktadır. Katil öğrencinin bu cinayeti işlerken duyduğu hınç ve öfke ile ilgili itirafları da sanki bunun bir tezahürüdür.

Cinayet zamanın ruhunun iki temel özelliği olan kadın düşmanlığı ile entelektüel düşmanlığının kesişim noktasında gerçekleşmiştir. Olay yeri üniversitedir. Üniversite ise düşünceden, kitaptan, eleştiriden, aydından hoşlanmayan ve korkan bir siyasal toplumsal atmosfer içinde ölüyor, kendini savunacak mecali bile yok.

*Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi