Türkiye-İran ilişkilerini bölgesel gelişmeler ışığında yorumlayan uluslararası ilişkiler uzmanı Gülriz Şen, ‘normalleşme eğilimi var ama kesin konuşmak için erken’ diyor

Akademisyen Gülriz Şen Türkiye-İran ilişkisini yorumladı: Çatışmalar biterse  normalleşme sağlanır

MELTEM YILMAZ @meltemmmylmz

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Gülriz Şen, Türkiye- İran ilişkilerinin son dönemini Birgün’e değerlendirdi. İran-Türkiye ilişkilerini değerlendirirken, 2002'den Arap Baharı diye adlandırılan sürece kadar olan dönem ile bundan sonraki dönem şeklinde bir ayrıma gidilmesinin yerinde olacağını vurgulayan Şen, “2002 sonrası ilk dönemde, 1990'larda ilişkilerde rastladığımız kimlik ve güvenlik eksenli krizlerin, yani İslamcılık ve Kürt meselesi üzerinden yaşanan gerilimin yatıştığını, İran'ın bir tehditten çok Türkiye'nin bölgede ekonomik, askeri ve stratejik konularda daha fazla işbirliği yapmayı hedeflediği bir partnere dönüştüğünü gözlemliyoruz” ifadelerini kullanıyor.

»İran-Türkiye ilişkilerini, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geldiği 2002’den bugüne değerlendirdiğinizde, karşınıza nasıl bir tablo çıkıyor?
2002’den günümüze İran-Türkiye ilişkilerini değerlendirirken 2002'den Arap Baharı'na kadar olan dönem ile Arap isyanları sonrası dönem şeklinde bir ayrıma gidilmesi yerinde olacaktır. 2002 sonrası ilk dönemde, 1990'larda ilişkilerde rastladığımız kimlik ve güvenlik eksenli krizlerin yani İslamcılık ve Kürt meselesi üzerinden yaşanan gerilimin yatıştığını, İran'ın bir tehditten çok Türkiye'nin bölgede ekonomik, askeri ve stratejik konularda daha fazla işbirliği yapmayı hedeflediği bir partnere dönüştüğünü gözlemliyoruz. İkili ilişkilerdeki rekabet unsuru elbette ortadan kalkmış değildi, Irak'ta ve Levant'ta nüfuz mücadelesi devam ediyordu ancak Türkiye'de Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının Ortadoğu'ya atfettiği önem, komşularla sıfır sorun politikası, 2003 yılında ABD'nin Irak'ı işgal sonrası her iki devletin de Irak'ta bağımsız Kürt devleti ihtimaline karşı duyduğu rahatsızlık, buna mukabil PKK ve PJAK'a karşı yürütülen ortak mücadele ilişkileri derinleştirdi. 2010'da Türkiye ve Brezilya'nın diplomatik çabaları ile imzalanan Tahran Mutabakatı bu bağlamda oldukça önemliydi ve İranlı yetkililer tarafından takdir edildi. Türkiye'nin Kürecik'te NATO radarı kurulmasına izin vermesi ise İran'ı rahatsız edecekti. 2000'li yılların ilk on senesinde görece işbirliği temelinde ilerleyen ilişkiler Arap coğrafyasında başlayan isyanların ardından kritik bir dönemece girmiş oldu. Bilhassa Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmeler ilişkileri rekabet ve işbirliği ekseninde dengeleri değiştirdi.

»Arap Baharı, Türkiye- İran ilişkilerini nasıl etkiledi? İki ülkenin ilişkilerinde ne tür bir kırılmaya neden oldu?
Arap Baharı ilişkilere fırsattan ziyade zorluklar getirdi ve iki ülke arasındaki rekabeti derinleştirdi. Bu dönemde Suriye ve Irak bir karşılaşma sahasına dönüştü. Arap Baharı'nın sivil savaşlara evrilmeden önceki ilk evresinde yumuşak güç mücadelesi daha ön plandaydı. Ayaklanmaların başlangıcında hem İran hem de Türkiye kendilerini Ortadoğu'nun Arap halklarına bir model olarak sunmuşlardı. Sonraları her iki ülke de milis güçleri destekleme, bölgedeki nüfuz ve güvenlikleri için askeri müdahalelere başvurma gibi yöntemleri benimsedi. Birbirlerini mezhepçilikle, bölgede hegemonya arayışı içinde olmakla suçladı. Türkiye'nin Suudi Arabistan ile yakınlaşması, Yemen krizindeki açıklamaları İran'ı hoşnutsuz etti.

»Suriye’deki iç savaş, Tahran’a nasıl yansıdı ve Tahran, Suriye’deki bataklığın sorumluları arasında Türkiye’yi nasıl bir yerde gördü?
İran, Suriye iç savaşını temelde Batı'nın ve İsrail'in komplosu olarak okudu. İran'a göre direniş ekseninin altın halkası olan Esad rejimi, Filistin davasına sunduğu desteğin bedelini ödüyordu. İran'ın bir diğer iddiası ise Esad rejiminin aynı zamanda İran ile yakın ilişkileri nedeniyle de hedefte olduğuydu. Dini Lider Hamaney'in Dış Politika Danışmanı Ali Ekber Velayeti bir röportajında Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye gibi bölgesel güçlerin Suriye'yi İran'dan koparmak için iç savaşı tırmandırdığını ifade etti. İran'da yapılan kimi değerlendirmelere göre Türkiye'nin Suriye politikasını "yeni-Osmanlıcı hırsları", "maceraperestliği" tayin ediyordu. Suriye'ye gelen yabancı savaşçıların Türkiye sınırlarından geçerek ülkeye girmesi de Türkiye'ye yöneltilen eleştirilerin bir başka boyutuydu.

»IŞİD meselesinde, İran, Türkiye’nin sorumluluğunu, payını nasıl okudu?
Tahran'a göre IŞİD Batı'nın ve İsrail'in yarattığı "tekfirci" terörist bir örgüttür. Bu bağlamda İran genellikle ABD, İngiltere ve Fransa gibi Batı devletlerini suçlamaktadır. İran'ın Suriye'de ve Irak'ta mücadele ettiğini vurguladığı "tekfirci" gruplar, bir başka deyişle "İslam ile bağdaşmayan kafirler" ise IŞİD ve El-Nusra (yeni ismiyle Şam'ın Fethi Cephesi) de dahil olmak üzere hemen hemen tüm muhalifleri kapsamakta. IŞİD meselesinde özellikle 2015'te İran basınında çıkan ve o dönemde Rusya'nın da dile getirdiği Türkiye'nin IŞİD petrolünü satın aldığı iddiaları iki ülke arasında krize neden olmuştu. Bu iddiayı İran basını kadar, Düzenin Yararını Teşhis Konseyi Sekreteri Muhsin Rızai ve bazı milletvekilleri de vurgulamıştı. Daha önce de ifade ettiğim gibi İran'ın Türkiye'yi eleştirdiği bir başka nokta da sınırdan bölgeye giriş yapan ve tekfirci örgütlerin bünyesine katılan cihatçı güçlerdi.

»Moskova’da yapılan üçlü zirve sonrası, Türkiye- İran ilişkileri nereye evrilir?
Moskova'daki zirve ile Rusya, İran ve Türkiye'nin başat aktörler olarak Suriye'deki süreci şekillendireceği tescillenmiş oldu. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov'un ifadesiyle taraflar önceliğin rejim değişikliği değil, IŞİD ve el Nusra'ya karşı ortak mücadele olduğu noktasında mutabık kaldı. Moskova'daki mutabakat ile en azından kısa vadede Esad rejiminin bekasının bir sorun olmaktan çıktığı iddia edilebilir. Bu konu İran'ın en önemli kırmızı çizgisi olarak kalmaya devam edecek, orta/uzun vadede Türkiye ya da Rusya'nın muhtemel alternatif arayışı İran'ı rahatsız edecektir. Sınırların değişmezliğinde mutabık kalınsa da bu sınırlar içinde farklı nüfuz bölgeleri yeni rekabet sahaları açacaktır. Suriye'nin kuzeyinde federal bir Kürt yapılanmasına Türkiye gibi karşı çıkan İran, en azından bir müddet IŞİD ile mücadelede PYD'ye sunduğu taktiksel desteği sürdürecek gibi görünmektedir. Bu nokta ilişkilerde sorun yaratabilir. Bir diğer önemli nokta ise Rusya'nın Türkiye ve İran ile sürdürdüğü ikili ilişkilerde nasıl bir denge gözeteceği meselesidir. İran'ın Türkiye-Rusya'nın Suriye'de ortak hareket etmesine dair kuşku ve çekinceleri bulunmaktadır. Astana Görüşmelerine kadar ateşkesin tesisi noktasında da muhaliflerin ateşkes ihlallerine yönelik Türkiye ve İran'ın karşılıklı suçlamaları mevcuttur. Mutabakat işbirliği kadar yeni bir rekabete de zemin hazırlamaktadır.

akademisyen-gulriz-sen-turkiye-iran-iliskisini-yorumladi-catismalar-biterse-normallesme-saglanir-233520-1.»Tahran Türkiye’de Kürt sorununun çözülmesini istiyor mu? Çatışmaların yeniden başlamasına bakışı nasıl?
Tahran'ın Kürt meselesi ile ilgili kendi öncelikleri var. İran bölgede Arap Baharı ile ivme kazanan Kürt siyasetini bu nedenle yakından takip ediyor. Bir yandan Arap Baharı'nın kendi topraklarında yaşayan Kürtlere nüfuz etmesini engellemek isterken, diğer yandan bölgede IŞİD'e karşı mücadele eden farklı Kürt güçleri ile taktiksel bir işbirliği içinde olduğunun altını çizmeliyiz. IŞİD'in Musul'u işgali sonrasında Irak'ta peşmerge güçleri ile Barzani'nin rakipleri KYB ve Gorran Hareketi gibi aktörleri desteklerken, Suriye'de de Devrim Muhafızları aracılığıyla PYD'ye destek sağladığı iddia ediliyor. Bu desteğin PKK'nın Türkiye'deki faaliyetlerine de yansıdığı yine sıklıkla ifade ediliyor. Türkiye'de şiddetlenen çatışmalar konusunda İran'da doğrudan bir açıklama ya da tartışmaya rastlamıyoruz. Ancak görünen o ki PKK meselesi doksanlarda olduğu gibi yeniden Türkiye-İran ilişkilerini geriyor. Kürt meselesinde Tahran'ın da kırmızı çizgisi bölgede bağımsız bir Kürt devletinin kurulmaması. Ancak "Kürt kartını" bir koz ya da yıpratma unsuru olarak kullandığı hep dile getirilen iddialar arasında.

***

İlişkiler sürecek
»İki ülke arasındaki ilişkilerde, sizin değerlendirmelerinize göre, ufukta neler görünüyor?

İran-Türkiye ilişkilerinin bölgesel rekabet boyutu kadar ekonomik ve ticari işbirliği ile yadsınamaz bir enerji boyutu da var. Her iki ülke de bugüne dek ekonomik ve enerji ilişkilerinin zarar görmemesi için bu alanı bölgesel krizlerden yalıtmaya, ilişkileri literatürde yaygınca kullanılan tabirle "kompartmanlaştırmaya" gayret etti. Bu stratejiyi sürdürmek bölgesel krizler derinleştikçe zorlaşacaktır. O nedenle ilişkilerin selameti açısından gerilimin düşürülmesi, üst düzey temasların süreklilik kazanması, iletişim kanallarının açık tutulması ve ilişkilerin güvenlikleştirilmekten (securitization) kurtarılması gerekiyor. Tarihsel olarak ilişkilerde gözlemlediğimiz işbirliği ve rekabet dinamikleri sürecektir. Bu bağlamda Suriye, Irak'ta önümüzdeki dönemde başlaması umulan yeniden inşa süreçleri yeni rekabet unsurlarını da beraberinde getirecektir.