Akademiyi dağıtamadılar

Meral Danyıldız

ANKARA Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde 73 akademisyenin ihraç edildikten sonra düzenledikleri ‘Büyük Buluşma’ eylemine katılan milletvekilleri, öğrenciler ve mezunların polisin sert müdahalesiyle karşılaşıp akademisyen cübbelerinin polis postalları altında ezilmesinin üstünden üç yıl geçti. Bu olayın ardından ilan edilen 10 Şubat Akademik Özgürlük Günü, her yıl 8 Şubat’ta çeşitli panel ve buluşmalarla hatırlanıyor.

BİLİM ÜRETMELERİ ENGELLENDİ

Konuya ilişkin BirGün’e konuşan Eğitim Sen Uzmanı İlker Akçasoy, o dönemde akademisyenlerin birer ‘sivil ölü’ haline getirilmek istendiğine dikkat çekerek şöyle konuştu: “Üç yıl önce bugün siyasal bilgiler fakültesi, iletişim fakültesi, dil tarih coğrafya fakültesi ve birçok üniversitede farklı KHK’lerle muhalif akademisyenler tasfiyeye maruz kaldılar. Üniversitelerin dışına itildiler, bilim üretmeleri engellendi. TÜBİTAK, dergilerde bu kişilerin yayın kurulunda yer almasını, hakem olmasını engelledi. Akademisyenler birer sivil ölü haline getirilmek istendi. Akademisyenler o günden bu güne dayanışma akademileriyle ‘Hayır, gitmiyoruz’ diyerek, Eğitim Sen’in de desteğiyle bir şekilde ayakta kaldılar. Farklı işler yapıyor olsalar da üretmeyi sürdürdüler. Ancak bu üç yıllık sürecin kendisi başlı başına bir cezaya dönüştü. Hâlâ da devam ediyor.”

AKADEMİSYENLERİ SİNDİREMEDİLER

Akademisyenlerin bu süreç içerisinde pasaportlarının da ellerinden alındığı bilgisini veren Akçasoy, her şeye rağmen bilim insanlarının üretmeye devam ettiğini kaydetti. Önümüzdeki dönemde bugün verilen bu mücadelenin kıymetinin çok daha görünür olacağının altını çizen Akçasoy, sözlerini şöyle noktaladı: “Peki bunlar neden oldu? Tayyip Erdoğan ‘Dün kaç üniversitemiz vardı, bugün kaç üniversitemiz var…’ diyerek bir şeyi işaret etmişti. Üniversiteleri aslında üniversite olmaktan çıkartan, dolayısıyla adeta siyasi iktidarın kontrolünde olan bir kuruma dönüştürmüşlerdir. Burada da üniversitelerin gerçek özneleri, gerçek sahipleri, gerçekten bilim üreten, hakikatin peşinde koşan, eleştirel bilgi üreten ve bunları toplumla paylaşan akademisyenler büyük bir tehdit oluşturuyordu onlar için. Akademisyenleri dağıtamadılar, bir arada olmalarını bozamadılar, kolektif dayanışmalarını sürdürdüler ve bugün hâlâ bir mücadele yürütüyorlar. ‘Akademi her yerde’ dediler ve üniversitenin dışından da akademik özgürlüğe, düşünce özgürlüğüne, barışa sahip çıkmaya devam ettiler. Bu çok önemli bir mücadele çünkü siyasi iktidar tüm tehditlerini, nefret kampanyalarını kullansa da akademisyenleri sindiremedi. Önümüzdeki dönemde bugün verilen bu mücadelenin kıymeti çok daha görünür olacaktır.”