Vurgulamakta fayda var: Hava durumu ve iklim aynı şeyler değiller! Çok soğuk bir kış yaşamış olmanız, küresel ısınmanın yaşanmadığını iddia etmeniz için geçerli bir neden değil.

Akdeniz Kasırgası: Türkiye, küresel ısınmanın etkilerinden muaf değil!

Çağrı Mert Bakırcı - Dr., Evrim Ağacı

Küresel Isınma an itibariyle daha ziyade batı medyasında işlenen bir konu; ülkemizde ciddi bir problem olarak henüz gündeme gelmiş değil. Ne var ki isminden de anlaşılacağı üzere, bu tarz bir iklim değişimi sadece batı yarımküreyi değil, yerkürenin tamamını ilgilendiriyor ve etkiliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin de bundan muaf olduğunu düşünmek, ölümcül bir hata olacaktır.

Küresel Isınma, gezegenimizin ortalama sıcaklığının artması anlamına gelen bir iklim terimidir. Gezegenimizin 4.5 milyar yıllık tarihinde yüzey sıcaklıkları çeşitli şekillerde değişmiş, kimi zaman artmış (“küresel ısınma”), kimi zaman azalmıştır (“küresel soğuma”). Hatta tüm gezegenimiz kimi zaman buzullarla kaplanacak kadar soğumuştur – ki buna, “Kartopu Dünya” adını veriyoruz. Yani Dünya, her zaman şu anki koşullarında değildi. Bundan sonra da her zaman bu koşullarda kalmayacaktır. Ne var ki tıpkı yıldızların oluşumu veya canlıların evrimi gibi, iklim değişimi de çok yavaş ve birden fazla insan neslini kaplayan süre dilimlerinde hissedildiği için, birçok birey ömrü içinde dikkate değer herhangi bir değişim yaşanmadığı sanrısına sahiptir. Bu da büyük bir hatadır.

ABD’nin en büyük gazetelerinden The New York Times, 30 Ağustos 2018 tarihinde internet sitesi üzerinden enfes bir modül yayınladı. Bu modüle giderek, Dünya’nın herhangi bir yerinde, siz doğduğunuzdan bu yana ortalama sıcaklıkların ne kadar değiştiğini görmeniz mümkün. Bunu göstermenin oldukça hoş bir yolu bulunmuş: Doğduğunuz sene 32 derece üzeri sıcaklık yaşadığınız gün sayısı ortalaması, günümüzdeki ortalamayla kıyaslanıyor. Örneğin 1990 yılında Ankara’da doğmuş biri olarak ben, bu bilgileri sisteme girdiğimde, 1990 yılı içinde Ankara’da 32 dereceden daha sıcak günlerin sayısının 7 olduğunu görüyorum. 2017’de ise bu sayı 23 güne çıkmış vaziyette. 80 yaşıma geldiğimde, yani 2070 yılında ise bu gün sayısının 42’ye çıkması bekleniyor (en az 35, en çok 63 gün olması bekleniyor). Yani kara ayazıyla bilinen Ankara’da yılın %11’inden fazlası 32 derecenin üzerinde geçecek! Küresel Isınma’dan en çok etkilenecek illerimizden biri olan Adana ve civarında ise vaziyet çok daha kötü: 1960 yılında 32 derece üzerinde 24 gün geçiren Adana, günümüzde 42 adet bu şekilde gün geçiriyor ve bu yüzyılın sonuna yaklaştığımızda bu günlerin sayısı 94’e çıkacak! Yılın 3 ayından fazlasının 32 derece ve üzerinde olduğunu düşünün! Tabii Yeni Delhi gibi şehirlerde bu sayının yüzyıl sonuna kadar 8 aya kadar çıkması bekleniyor – yani hemen her zaman olduğu gibi, yine beterin beteri var.

Bu gidişatı gezegenin genelinde, birden fazla veriden yola çıkarak görmek mümkün. 1850’li yıllardan bu yana gezegenimizin ortalama sıcaklığı 1.5 derece kadar yükseldi, önümüzdeki birkaç on yılda ise bunun 2 dereceye kadar çıkması bekleniyor. Bu tarz sayılar ilk etapta kulağa az gelebilir; ancak gezegenimizdeki birçok donmuş su (buz ve buzul), erime sıcaklığına halihazırda çok yakın sıcaklıklarda bulunmaktadır. Dolayısıyla 1.5-2 derecelik ortalama artışlar, birçok buzulun erimesiyle sonuçlanmaktadır. Buzullar eriyince hem deniz seviyeleri yükselerek kıyı şehirleri yutmakta, hem Güneş’ten gelen yüksek enerjili ışınların gezegenimizde daha fazla hapsolması sorunu baş göstermektedir. Bu da, küresel ısınmanın hızlanarak artmasıyla sonuçlanır. Bu durum, zincirleme olarak sayısız ekosistemin yıkılması, birçok canlı türünün soyunun tükenmesi ve nihayetinde insanlar olarak bizlerin medeniyetlerinin ve biyolojik varlıklarının tehdit altına girmesi söz konusu olur.

akdeniz-kasirgasi-turkiye-kuresel-isinmanin-etkilerinden-muaf-degil-517554-1.
Günümüzdeki küresel iklim değişikliğinin nedeni sıradan bir döngü de değil. Biz insanlar, bu değişimin ana nedeniyiz. Gerek hayvancılık pratiklerimiz, gerek taşıtlarımızdan ve fabrikalarımızdan saldığımız sera gazları (özellikle karbondioksit ve karbonmonoksit gibi gazlar) nedeniyle atmosferde bu gazların oranını Endüstri Devrimi’nden beri katlayarak arttırdık.



Dahası, günümüzdeki küresel iklim değişikliğinin nedeni sıradan bir döngü de değil. Biz insanlar, bu değişimin ana nedeniyiz. Gerek hayvancılık pratiklerimiz, gerek taşıtlarımızdan ve fabrikalarımızdan saldığımız sera gazları (özellikle karbondioksit ve karbonmonoksit gibi gazlar) nedeniyle atmosferde bu gazların oranını Endüstri Devrimi’nden beri katlayarak arttırdık. Bu gazlar, gezegenimizden uzaya saçılan ısıya engel olurlar; böylece gezegenin sürekli ısınmasına neden olurlar. Sera gazlarını, Dünya’nın etrafını saran bir battaniye gibi düşünebilirsiniz. Biz sera gazları salmaya devam ettikçe, gezegenimiz üzerine daha da fazla battaniye örtüyoruz. Halbuki gezegenimiz halihazırda sıcaklıkla boğuşuyor, daha fazla battaniyeye ihtiyacı yok!

Tabii ki gezegenin sıcaklığının artmasına neden olan ısı birikimi, yerel hava durumu faaliyetlerini de doğrudan etkiliyor. Burada vurgulamakta fayda var: Hava durumu ve iklim aynı şeyler değiller! Çok soğuk bir kış yaşamış olmanız, küresel ısınmanın yaşanmadığını iddia etmeniz için geçerli bir neden değil; çünkü sözünü ettiğiniz, belli bir yerel bölgede yaşanmış, belli bir mevsimin durumundan ibaret. Yani siz, iklimden değil, “hava durumu”ndan bahsediyorsunuz. İklim, çok daha uzun zaman dilimlerine yayılan atmosferik olaylara verilen isim. Yani bir yaz çok spor yaparak geçici olarak kilo vermiş olabilirsiniz; ancak her sene istikrarlı bir şekilde kilonuza kilo katıyorsanız, geçici kilo kaybının pek de bir anlamı yok demektir. İşte iklim de böyledir: Durmaksızın değişir; ancak bu genel gidişata ters düşen geçici zaman dilimleri bulmak mümkündür. Ki bu da bizi ana noktamıza getiriyor:

İşte iklim değişip, gezegenimiz ısındıkça, bu iklim dahilinde yaşanan doğa olayları da sertleşir. Bu ilginçtir; çünkü kışların daha sert, yazların daha sıcak geçtiğini görürüz. Mevsimler arası geçişler sert ve keskin hale gelir. Ülkemiz bundan pek muzdarip değil; ancak okyanuslara komşu olan ülkelerde görülen kasırga enerjileri katlanarak artar; çünkü yüksek ortalama sıcaklıklar (ve bunun nedeni olan atmosferik ısı birikimi), bu kasırgaların enerjilerini hızlı bir şekilde boşaltmasına engel olur, daha da sert kasırgaların doğmasına neden olur. Yani gezegenimizdeki tahribat güçlenerek artar.

İlginçtir; bu sene Akdeniz’de bir kasırga yaşadık. Bu kasırgalar hiç görülmemiş değiller: “Medicane” (“Akdeniz Kasırgası”) denen bu tropikal-benzeri siklonlardan 1947-2011 yılları arasında 100 civarında gördük; buna kıyasla, örneğin sadece Atlas Okyanusu’nda, her sene ortalamada 10 civarında kasırga oluşmaktadır. Akdeniz’de oluşan kasırgaların hemen hepsi 1. kategoriydi; yani en zayıf ve en etkisiz kasırga kategorisindelerdi; buna karşılık, Atlas Okyanusu’nda her yıl 2-3 adet 3. kategori (büyük şiddette) kasırga oluşmaktadır. Akdeniz’deki kasırga oluşumunun nadirliği, Akdeniz’in okyanuslara göre fazlasıyla kuru bir iklime sahip olmasıdır. İşte küresel ısınmanın etkileri hissedildikçe, bizim denizlerimizde yaşanacak olan kasırgaların da gücü ve yıkım şiddeti artacaktır.

Ayrıca küresel ısınmaya bağlı olarak balıklarımızı, vahşi yaşamımızı, ormanlarımızı yitirebiliriz. Topraklarımız kuraklaşabilir ve tarım ürünlerimizi yitirebiliriz. Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Levent Kurnaz, 2070 yılından itibaren Erzurum’un hiç kar almayabileceğini, İstanbul’da deniz seviyesinin Kadıköy metrosu girişine kadar yükselebileceğini, 2100’e kadar ülkemizin güneyinin dönemlik olarak 50 dereceleri görerek tamamen kuraklaşabileceğini vurguluyor. Ege Üniversitesi’nden Doğukan Doğu Yavaşlı ve ekibinin yaptığı bir diğer çalışma ise, Türkiye’deki buzulların 1970 yılındaki 25 kilometre karelik alanının 2013 yılı itibariyle 10.85 kilometre kareye kadar düştüğünü göstermektedir. Dahası, aynı araştırmanın ortaya koyduğu üzere, bu kısacık süre zarfında ülkemizde bulunan 14 buzuldan 5 tanesi tamamen yok oldu!

Küresel ısınma, her ülkeyi öyle veya böyle sınava tabi tutacak; ancak ekonomisi sağlam, hazırlıkları eksiksiz olmayan ülkeler, bu sınavı geçemeyecekler. İşin kötüsü, bu gelip geçecek bir sınav da değil. Eğer o veya bu ülkelerden ibaret olarak değil, bu gezegenin her bir ülkesi el ele vererek bu küresel sorunla mücadeleye girişmezse, Dünya’yı oldukça kötü günler bekliyor. Ülkemiz de bundan payını alacak.

Yani her alanda olduğu gibi, bu alanda da bilim en gerçek yol göstericimiz olarak karşımıza çıkıyor. Eğer modern bilimi öğrenip, kullanıp, geliştirip, derhal kültürümüzün bir parçası haline getirmezsek, küresel ısınma etkisi altında hayatta kalma mücadelesinde de çağdaş ülkelerin yıllar yılı gerisinde kalmamız kaçınılmaz olacak.

1 https://www.nytimes.com/interactive/2018/08/30/climate/how-much-hotter-is-your-hometown.html