Belki takip ediyorsunuzdur. Akif Beki son birkaç yazısını medyaya ayırdı ve gazetecilik dersleri verdi. Malum kendisi Radikal’de yazmadan önce Başbakanlık...

 ÖZGÜR MUMCU
ozgur.mumcu@radikal.com.tr


Belki takip ediyorsunuzdur. Akif Beki son birkaç yazısını medyaya ayırdı ve gazetecilik dersleri verdi. Malum kendisi Radikal’de yazmadan önce Başbakanlık Basın Sözcülüğü ile iştigal ediyordu. İnsanın alışkanlıklarından, eski işinin tesirinden kurtulması güç. Beki’nin yazılarındaki Başbakanlık Sözcülüğü esintilerini o sebeple anlayışla karşılamak lazım.
Beki, medya etiği derslerini Birgün gazetesi üzerinden vermeye başladı, oradan Ahmet Altan’a ulaştı ve Ahmet Altanlaşmak diye bir kavram ortaya attı. Koray Çalışkan ile ben Radikal’den önce BirGün gazetesinde yazıyorduk. Yani Başbakanlık Basın Sözcülüğü’nden gelmedik.


Elbette BirGün gazetesi kaale alırsa, Beki’nin eleştirilerini en iyi şekilde cevaplayacak niteliktedir. Derdim de kimse adına bir savunma yazmak, kimsenin sözcülüğünü yapmak değil. Derdim, Beki’nin derdini anlamaya çalışmak.
Galiba kendi ifadesiyle derdi şu: “Eleştiri şirazesinden çıktı bu zihniyetin elinde, topyekûn saldırıya, galiz aşağılamalara dönüştü.” Kastettiği, Başbakan’a yapılan eleştiriler. Haliyle bu yazısını eleştirenler oldu. Kendisinin bu anlayışına katılmayanlara ne dedi Sayın Beki:
“Bizim meslek böyledir. Yan iş olarak aramıza katılanlar bile gazetecilik üzerine racon kesme hakkını görür kendinde.” Sonra da eleştirdiklerini şöyle tanımladı:
‘Daha dün kenarından köşesinden gazeteciliğin tozuna bulaşanlar’, ‘part-time meslektaşlarımız’, ‘müptedi yarı zamanlı meslektaşlarımız’, ‘yeniyetmeler’, ‘mesleğin acemileriyle çömezleri’ vs. vs. Böylelikle Akif Beki’nin bir meslek büyüğümüz olduğunu öğrenmiş bulunduk. Daha önce fark edememişim, kusura bakmasın.
Ahmet Altan kötü örnek oluyormuş, yeniyetmeler onun üslubunun gazıyla Başbakan’a saldırıyorlarmış, oysa ‘yerli yerinde itiraz, aklı başında eleştiriyi’ ayrı tutuyormuş ama gazetecilik ‘Başbakan’a kafa tutma’ mesleği değilmiş.
Ahmet Altan hükümete destek verirken ve Başbakan için “Erdoğan, ona her zaman yakıştığını düşündüğüm biçimde şövalyece davrandı” diye yazarken de birçok yeniyetme part-time yazar Başbakan’ı eleştiriyordu. Yani Ahmet Altan’a özenip de gaza gelen biri olduğunu zannetmiyorum.
Ancak bu kimse örnek alınmıyor anlamına gelmez. Birçok kişi Akif Beki’yi tersten örnek alıyor. Ahmet Altanlaşmak isteyen var mı bilmem ama Akif Bekileşmek istemeyenler mevcuttur.
Başbakan medya patronlarına gazetecileri atın derken basın sözcülüğü ceketini hâlâ giydiğini zannetmek istemeyenler var.


‘Yerli yerinde itiraz, aklı başında eleştiri’ye lütfen izin vererek majestelerinin muhalefetine sınırlarını göstermek istemeyenler var.
Ya da Başbakan hakkında ‘Erdoğan’ın harfleri’ diye bir kitap yazıp Başbakan’a “Göklerden beklenen kurtarıcı insanların arasından zuhur etti. Göksel değil dünyevi bir kurtarıcı, bir siyasi lider olarak. Mucizelerle gönderilen göksel bir varlık yerine oylarla sandıktan çıkarılan bir kurtarıcı. Büyük bir kitlenin umudu. Seçilmiş biri ama seçmenleri tarafından...” şeklinde övgüler düzmek istemeyenler var.
Başbakan eleştirilerden rahatsız olduğunda dava açıyor ya da miting meydanlarında gazetecileri, köşe yazarlarını bazen teker teker halkın önüne atıveriyor. Zannederim Akif Beki’nin onu savunmasına ihtiyacı yok. Kendi işini kendi görebilir gibi geliyor bana.


Ama işte insan bir işe alışmayagörsün. Her an Başbakan’ın basın sözcülüğünü yapmak artık bir içgüdü haline gelebiliyor. Akif Bekileşeceğine acemi, yeniyetme, yarı-zamanlı bir meslek çömezi olmayı yeğleyecekler çoktur çünkü onlar başbakanlardan sonra da var olabilirler.
Şayet AKP iktidarı bir gün giderse o iktidarla zuhur edenlerin Erdoğan hakkında “Yıldızı Müşteri, harfi Dad. Harfler hiyerarşisinde bu mertebeye tekabül eden ilahi isim, Âlim. Bu mertebenin peygamberiyse Musa. Günü perşembe, yaradılışın beşinci günü, göklerde ikinci kat. Madeni ise su, harflerden Sin. Bu mertebede tecelli eden ilahi isimse Muhyi” yazmaktan daha fazlasını yapmaları gerekecek.