31 yaşındaki Ali, bir patronun kızının kibrine gücenirken, AKP’li patronun oğlunun işçiyle sohbet etmesini güzelliyor. Ancak bu güzellemede bile sınıf farkına ilişkin içerleme saklı; öyle olduğu ölçüde de, sınıfsallık Ali için tümüyle doğallaşmış sayılmaz.

AKP hayranı Ali: “Yaşamak parayla, rezillik bedava!”
Ankara Altındağ’daki İsmetpaşa Mahallesi (Fotoğraf: BirGün)

Prof. Dr. Necmi ERDOĞAN

Yazı Dizisi: Günümüzde Yoksulluk Halleri, Mülakatlar ve Notlar

Ali 31 yaşında; ortaokul mezunu; İsmet Paşa Mahallesinde doğup büyümüş. Babasını küçüklüğünden beri görmüyor. “Devrimci” olduğunu söylediği annesi çakmak vb. satarmış; bir yıl önce vefat etmiş. Ali, oto yedek parça dükkanı, gross market vb. yerlerde işçi olarak çalışmış; şu anda da bir restoranda bulaşıkçı. Solcu bir aile kökeni olmasının günümüz yoksulluğu açısından temsili bir niteliği yok elbette. Ancak Ali’nin anlatısı, önceki bölümde ele aldığım siyasal güzergahın “radikal olmayan” bir varyantını sergilemesi açısından anlamlı. Kayda değer bir kısmı AKP’den uzaklaşmış görünen alt sınıf insanları arasında AKP’nin bulduğu desteğin aldığı biçimler bakımından da düşündürücü.

Ali, Yoksulluk Halleri’ndeki gibi “ben anlamam” diyen yoksullardan farklı olarak, (dünyayı, lügati, ekonomik verileri) bilerek konuşma iddiasında. Onun gibiler hakkındaki “cahil sürüsü” yargısının aksine, o kendini “bakış açısı” sahibi, araştıran ve eleştiren bir özne konumuna yerleştiriyor. Ali’nin dili, SİHA övgüsünden “Osmanlı geçmişi”ne kadar, egemenlerin ağzıyla konuşma örnekleriyle dolu. (Lümpen proleter mahallesinin çocuğu olarak “efendim”li hitabıyla da “kibar diline” özeniyor ve Bourdieu’nun terimleriyle “dilsel mübadeleler pazarında” makbul bir konum almaya çalışıyor.) Anlatısı çelişki ve gerilim yüklü: AKP hayranlığı ile eleştirisi, sınıfsallığı kabullenme ile horlanmaya itiraz, yoksulluğu arızileştirme ve hatta inkar ile teslim etme ve sorunlaştırma iç içe geçiyor. Patronu olan AKP milletvekilinin oğlu kendileri hakkındaki “hırsız” imajının yanlışlığından dem vururken, başka yerlerde aldığı asgari ücretin “emeğin karşılığı” olmamasını vurgulayan Ali, onun verdiğinin de asgari ücret olmasını -ve hayranı olduğu AKP tarafından belirlendiğini- sorun etmez görünüyor. Sınıf ve sömürü ilişkilerini “iyi/kötü zenginler” ekseninde ahlakileştirme geleneği Ali’nin anlatısında da devam ediyor. Zira başka bir patronun kızının kibrine gücenirken, AKP’li patronun oğlunun işçiyle sohbet etmesini güzelliyor. Ancak bu güzellemede bile sınıf farkına ilişkin içerleme saklı; öyle olduğu ölçüde de, sınıfsallık Ali için tümüyle doğallaşmış sayılmaz.

Öte yandan, maddi hayatın katı gerçekliği, egemenlerin ideolojik fantezilerinin Ali’nin bilincinde yarattığı etkiyi bozmasa da, sarsıyor. Zira Ali, doğalgazlı ev nimetinden dem vuruyor ama ben biliyorum ki şimdi yine -kirası 200 lira olan- sobalı bir evde oturuyor ve evin virane olmasından şikayetçi! Nitekim o katı gerçeklik, hayranlık ile protesto arasında salınım da yaratıyor. Ali’nin kendi çelişkilerini dert etmez görünen tavrı ile iktidarın kendi çelişkilerini (ve bunların ifşasını) umursamaması arasında karşılıklı bir bağ olduğunu öne sürebiliriz. Ama onun anlatısı, saldırgan ve buyurgan bir sinizm anlatısı değil.

Okulu bıraktıktan sonra ne yaptın?

Oto sanayide, yedek parçada çalıştım. Orda da asgari ücret verildiğini gördüm, yani emeğimin karşılığını göremedim. Ayrıldım.

Markette çalışmak nasıldı?

Acayip yorucu. Onu geçtim, çok baskılara maruz kalıyodum yani. Sürekli kameralar … Yok şöyle yapma, yok böyle yapma. Geç kalmayı ücretlerden kesiyolardı.

Yöneticiler nasıl davranıyodu?

Aşırı disiplinli. Çok etik dışı davranıyolardı.

N’apıyolardı?

Mesela sabah 20 dakka mı ne geç kalmıştım. Çağırdılar beni neden geç kaldın diye… O gün dolabı açarkene yemek molasında bi tane ayran döküldü. Tekrar çağrıldım, o ayrana da savunma verdim. Dedim burası bana göre değil, ayrıldım…

Orda arabaları dolduran insanlar var. Burda da kimsenin doğru dürüst yiyecek bi şeyi yok. Onları görünce ne düşünüyodun?

Bazılarıyla gurur duyuyodum, örnek alıyodum, bazılarına da üzülüyodum. Orda biraz daha eğitimli, biraz daha belirli bi sınıfa girmiş insanlar vardı. Ama bi pay çıkartıyodum kendime. Örnek aldığım insanlar askeri personeldi. Mesela bi tane kadın albay görmüştüm. Resmen gurur duydum yani, dedim ne kadar güzel…

Ama kimisi de işçi diye küçük görüyo...

Evet gören olmuştu, aynen öyle.

Öyle içine dert olan hikayeler var mı?

Yok, hiç olmadı.

Lokantadan memnun musun?

Abi hizmet sektörünün şartları standart. Karşılığını alamazsın yani, asgari ücret. Emek veriyosun, mücadele veriyosun ama ağzınla kuş tutsan hizmet sektöründeki ne şeflere ne patronlara yaranamazsın. Mecbursun yani. En kral şef garsonundan, komisinden tut standarttır, 12 saat. Yani mecbursundur.

Asgari ücret alıyon, 12 saat çalıştırıyolar. Hak mı bu sence?

Değil ama işte kime gidip anlatıcaz ki? Anlatsak bile yani…

Kim dinleyecek diyon?

Kim dinleyecek ki bizi? Onu geç, ben bugüne kadar kendimi kimseye anlatmadım. Hep kendi kendime yaşadım… Hayatım nerde bitecek onu da bilmiyorum.

Neyi kastediyon bundan?

Tek başıma yaşadığım için, ne bileyim ben. Ama tek başıma ölmekten de korkuyorum, çünkü cenazemiz ortada kalacak vs.

Yalnız mı hissediyosun?

Yok! Cenazem ortada kalır diye…

Peki bu zamlar çok etkiledi mi?

Etkilemez mi… Baya baya etkiledi.

Ne yiyon, ne içiyon?

Lokantadan getiriyorum. Ya benim hayatımda iki şey kaldı, sokak canlıları, kendim. Hatta sokak canlıları için de çok yardım istemişliğim olmuştur… Kış günü kedileri, köpekleri toplamıştım eve. Bekar evinde kalıyodum o zaman Keçiören’de… Evden atılınca, bugünlük bunlar kalsın dedim. Ya çattık belaya dedi… Hadi ben giderim bi yere, alışkınım sokakta yatmaya da, bunlar nereye gitsin dedim…

Başta muhafazakarım demiştin? Ne demek istedin?

Daha bi pozitif, daha ileri bi düşünce, daha bi güzel hayaller…

Ne gibi?

Bi yere hizmet etmek, belli bi kariyere gelmek.

Ne hayali kuruyon?

Mesela bi düşünce kuruluşunda, bi partide görev almak, insanlara yardım etmek, insanların yanında olmak.

Nasıl bi yardım?

Böyle sokakta kalmış insanlara el uzatmak, özellikle böyle madde bağımlılığı olanlara. Ondan sonra böyle yabancı insanlara, ülkemizdeki insanlara…

Yabancılar derken mülteciler mi?

Aynen öyle.

Şimdi bazıları bunlar gitsin memleketten diyo. Ne diyon buna?

Efendim, şimdi şöyle…

Bana efendim deme ya!

Hayır, benim konuşma üslubum öyle.

Eyvallah.

Şimdi ülkelerinde eziyet gören veya geçimini sağlayamayan aileler… Elinde mesleği olan veyahut çalışma hırsı isteği olanlara saygım sonsuzdur. Ama onun dışında, böyle bekar olan, çalışmayan, karımıza kızımıza bakan… Kesinlikle onlara karşıyım.

Bi siyasi parti olsa orda çalışırdım dedin. Hangi siyasi partide çalışırdın?

Önceliğim AK Parti.

AK Parti’yi destekliyosun?

Evet, sonuna kadar.

Niye?

Ha! Mükemmel bi şey. Nedenini soracak olursanız, Selçuk Bayraktar’ı çok seviyorum hayranıyım.

O niye?

Şöyle bi baktığımızda adamda ne bi ego var, ne bi kibir var. Gerçekten de ben onun vatanı için, milleti için çalıştığını hissettim ya. Selçuk Bayraktar benim için ayrı bi dünya ya… Harika ötesi ya! İstanbul’da SİHA üssü yaptık biz, alçıpan. Sırf onu görmek için, alçıpanda deneyimim olmadığı için ustaya yalvardım, dedim ki gerekirse bedava çalışırım. Ben o üste emek harcıycam dedim… Tabi biraz kolum sakatlandı ama gittim gördüm, aman Allah’ım dedim. Çok istedim onlan tanışmak, CİMER’e yazdım vs.

Peki Tayyip Erdoğan’a ne diyon?

Kesinlikle benim adamım ya.

Nesini seviyon?

O mazlum insanlara sahip çıktığı için.

Kime sahip çıktı?

Gerek Afgan kardeşlerimize, gerek Suriyelilere, gerek bizim soydaşlarımıza, gerek Filistin’e sahip çıktı. Ben daha düne kadar Cumhuriyetten başka bi soyumuzun olduğunu bilmiyodum. Öğrendim ya, çünkü öğretilmedi bu bana, itiraf ediyorum. Benim Cumhuriyetten önce bi geçmişim varmış dedim.

Onların politikası biraz da din üstüne kurulu değil mi? Ona ne diyon?

Şimdi eleştirilere gerçekten de kulak veriyorum. Kesinlikle eleştirilecek çok boyutu var, ben de eleştiriyorum. Maalesef üzülüyorum ama…


Neyi eleştiriyon?

Birincisi Suriye politikası. Diyeceksin ki hani az önce destek veriyodun. O konuya gelecem. İkincisi zam politikası. Üçüncüsü de Avrupa’ylan dünyaylan çok haşır neşir olmamız. Suriye politikasına gelince, ülkemizin kapasitesi dışında mülteci kabul etme… Ben ortaokul mezunuyum. Bu hükümetin mülteci politikasıyla ilgili çok algı yapılıyo. Sanki sırf Türkiye’ye özelmiş gibi yani, çok alınmış ülkemize vs. Tamam olabilir ama her ülke gibi alır. Hükümetimiz bunu abarttı. O da Avrupa’ylan siyaset yüzünden ama. Onun dışında ama destekliyorum. AK Parti demişken ülkemin de değişmesini istiyorum.

Nasıl? Ne değişsin?

Biraz daha üretimimiz olsun. Avrupa’nın siyaseti, maalesef biraz dışarıya bağımlıyız. %97 bağımlıydık eskiden, şimdi elhamdürillah %70’lere %65’lere geriledik diye düşünüyorum. Aslında hiçbi ülke bağımsız değil, bağımlılığı var ama tabi Türkiye gibi değil… Araba yapıyoruz, arabalar bekliyo. Fabrika kuruyoruz, fabrikalar iptal ediliyo. Bizim üretim yapmamıza, ilerlememize izin verilmemiş kısaca.

İzin vermeyen kim?

Başımızda olan zihniyet. Amerika’ya olan yakınlığımız…

Başımızda olan zihniyet diyosun da, 20 yıldır AK Parti yönetmiyo mu?

Geçmişte başımızda olanları kastediyorum.

20 senedir ne yaptılar peki öyleyse? AK Parti niye yapamadı bu dediğini?

Yapamayız. Ambargo var, nası yapacaksın abicim? Düşünsene, savaşa gireceksin, NATO ülkesisin, NATO sana destek vermiyo. Silah ver diyosun, silah vermiyo. Parça üretecem diyosun, hayır diyo. Bu sefer dövize yükleniyo. Bu hükümet yapamadı. E nası yapsın? İlerleyemiyosun sen, paran değersiz, döviz artmış… Efendim “ülkemizde eğitim yok”. Buyrun, üniversiteler. Buyrun imam hatipler… Şimdi zenginin çocuğu eğitim görüyo da, fakirin çocuğu eğitim göremeyecek mi? Şimdi bunu diyen bi insan nasıl sevilmesin ya?..

Bu zamlara ne diyosun?

Çok çok aşırı. Ama %50 hükümetimizin, %50 piyasanın.

Şimdi vatandaş yağ alamaz durumda…

Valla zaten vatandaşlarımız bi gün ekmek bulamasın, ertesi gün isyanda oluyo. Biz daha düne kadar sobalı evde oturuyoduk. Ben bilmiyodum karta takıp doğalgazla ısınmayı. Etimesgut’tan ev almıştık, Allah’ım sana şükürler olsun dedim ya kartı takıp doğalgaz vs. Şimdi tamam zam da olabilir, emeğimizin karşılığı da olmayabilir de, zorluk da görmedim… Oy zamanı geldiği zaman herkes istediği gibi verebilir. Ama hakaret etmek, kötülemek vs. ben kesinlikle bunlara karşıyım.

Peki bu zamlara çare bulacaklar mı?

Kesinlikle bulunur, yürekten inanıyorum. 2023 diyorum başka bi şey demiyorum ya.

Fakirliğe ne diyosun?

Aslında hiçbirimiz fakir değiliz biz ya. Fakir kelimesi Türkçe lugatında yok diye biliyorum.

Öyle mi?

Tabii ki, yokluk var.

Tamam, yokluk diyelim?

Yokluk nası olur? Çalışamamışsındır veya hastasındır, yokluk budur. Ama elin ayağın tuttuğu müddetçe veyahut işin olduğu müddetçe bence fakir değilsin.

İyi de mesela senin elin ayağın tutuyo, çoluk çocuk olsa, asgari ücretle nası geçindirecen onları?

Ya derim ki başıma gelmiş elim bi olay derim, sabır ederim.

Sabrın sonu selamet mi yani?

Kesinlikle.

Peki sen bu gidişle ilerde başka bi hayatın olacağını düşünüyo musun?

(Gülüyor) Mükemmel bi soru! Hiç onu düşünmedim.

Sabrın sonu selametse, sonra başka, bolluk içinde filan bi hayat yaşayacak olman lazım.

Evet. Zamanında yaşadım, rahmetli annemin döneminde çok yaşadım… Kimsede olmayan telefonlar bendeydi, kimsede olmayan kıyafetler bendeydi.

Annen nası yaşattı böyle? Mendil satıyodu vs. diyosun?

Ben de çalışıyodum o arada. Bahsettiğim 2008-2009’lar…

Tarikatlara, cemaatlere nası bakıyon?

Ilımlı bakıyorum. Elhamdürillah biz müslümanız ya. Onları görücem ki örnek alıcam… Din düşmanlığı yapılıyo!

Kim yapıyo din düşmanlığını?

Ne bileyim, mesela hükümete karşı olan partiler.

Onlar din düşmanı mı?

Bi çoğu öyle maalesef. Mesela ezan Türkçe okutulsun.

Eski mesele o ya!

Şimdi de öyle dediler.

Kim dedi? Yok öyle bi şey!

Canan Kaftancıoğlu demişti CHP’den.

CHP din düşmanı diyosun?

Kesinlikle.

Kılıçdaroğlu her gün Allah, kitap, peygamber diyo. İnanmıyon onlara yani?

Hiç inanmıyorum. Bi kere mezheple particiliği karıştırdılar ya. Aleviliklen particiliğin ne alakası var? Ben de Aleviyim, baba tarafım Alevi.

Öyle mi?

He. Ne alakası var Aleviliklen partinin ya?..

AK Parti döneminde epey zenginleşen bi kesim oldu, değil mi?

Kesinlikle. Buna inanıyorum ama efendim, her parti döneminde diye düşünüyorum. Şimdi kalkıp da onlar zengin de, ben fakirim diye bakmadım. Kendimi biliyorum, kendi kazandığımı biliyorum.

Zengin nasıl zengin oluyo?

Yatırım yaparak, faiz alarak veyahut miras kalarak veyahut çalarak… Fakir nası fakir oluyo dersek, tutamayan parasını… Ondan sonra, keyfine düşkün olur. Gezer, umursamaz hiçbi şeyi.

Mesela asgari ücretli gezmese, tutumlu davransa kurtarır mı?

Güzel soru! Allahtan korkarım, kurtarır desem bile çok saçmalamış olurum. Haksızlık etmiş olurum, olmaz.

Peki zenginler fakirleri nası görüyo?

Valla efendim zenginlik bi karakter meselesi ya. Ben nice zenginleri gördüm. Mesela, …’da çalışıyorum, AK Partili Milletvekilinin çiftliği var, artı bi tane fabrikası var. Ama adamlarda sıfır kibir, sıfır ego, mücadele! Adam bizzat gelip yanımızda çalışıyodu. Bizimlen sohbet ediyodu, kanım kaynadı yani. Abi helal olsun, hayran kaldım mücadelenize dedim. Koçum dedi… Biz bu hale gelene kadar akla karayı seçtik, sen benim babamı milletvekili görebilirsin, hatta bizi belki hırsız zannedersin ama biz çalışarak geldik dedi.

Bazen insanlar bu zenginler bizi hayvan gibi görüyo diye de düşünebiliyo…

Egolu insanlar var maalesef! Bu bütün dünyada böyle.

Öyleleriyle karşılaştın mı?

Bir iki defa olmuştu ama o da bayandı.

Ne yaptı?

Hiç unutmam Bodrum’da çalışıyorum garson olarak. Patronun kızıymış, ben sonradan öğrendim. Molaya çıkmıştık. Geldi, lüks jipinden indi, anahtarını attı, arabayı çeksene dedi. Ben dedim vale değilim. Ne demek, sen burda çalışan değil misin dedi. Çalışanım ama moladayım dedim. Çekeceksin o zaman arabayı dedi. Araba sürmeyi bilmiyorum dedim. Senin gibileri nası alırlar vs. Yüzüne baktım, gülümsedim. Şuna bak ya dedi, bi de gülümsüyo… Babası yanına çağırdı, ne diyosa yapılacak falan. Zenginlik insanı böyle yapıyosa Allah bana mal mülk nasip etmesin dedim.

Ne hissettin?

Allah ıslah etsin dedim. Ben hiç zenginliğe de özenmedim. Kendi hayatımı seviyorum, insanları seviyorum, Vodafone gibiyim yani. Anı yaşıyorum.

Uyuşturucu kullandın mı hiç?

Geçmiş zamanda çok kullandım… Zaten geçmişimi öğrendikten sonra bakış açım değişti.

Geçmişim derken?

Cumhuriyetten önceki bi geçmişim varmış benim.

Kim öğretti bunu sana? Nerden öğrendin?

Güzel soru! Bi gün camiye gitmiştim, bi muhabbet duydum, çok hoşuma gitti. Sultan Abdülhamit Han’la ilgili bi muhabbet… Üstad Kadir Mısırlıoğlu’nu dinle dedi. Youtube’da onu dinlemeye başladım. Araştırmalara başladım, dedim ki benim ecdadım varmış. Ondan sonra Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptıklarına, Osmanlı’ya baktım. Dedim ki bu adam gerçekten bizim geçmişimizden ilerliyo. İlerlemeden kastım, soydaşlarımıza sahip çıkıyo, İslam’ı önde tutuyo. Bizim özümüz bu! Bizim özümüz alkol veyahut putlar değil. Ha hiçbi dini görüşe vs. karşıt görüşüm yok. İsteyen istediği şekilde yaşayabilir…

Var mı şöyle de bi sözüm var, duyulsun dediğin bi sözün?

Tabii! Yaşamak parayla, rezillik bedava! (Gülüyor)

Rezillik olduğunu da kabul ediyon yani?

Kesinlikle!

Memlekette işler güzel gibi konuşuyon da…

Efendim memleketimiz güzel ama çirkinleştiren insanlar! Çirkinleştiren biziz!

Annen solcuymuş. Solcular hakkında ne düşünüyosun?

Valla vatanını bayrağını seven herkesin başımın üstünde yeri var. Devletimize karşı gelmesin yeter ya.

Peki hükümeti eleştirirse?

Saygı duyarım, hakaret etmediği müddetçe müdahale etmem... Tamam, ben de fakirim, işçiyim, eleştiriyorum… Ha protesto etmesini de çok iyi bilirim. Mesela bu hafta parti milletvekili gelecekmiş bizim dükkana. Kaliteli bi şekilde protesto etmeyi planlıyorum.

Neyi protesto edecen?

Bu zamlardan dolayı.

AK Parti’ye de kızıyon yani? Ne yapmayı düşünüyon?

Tabi ki de! Şakayla karışık bi kelime söylemeyi veya arabanın kapısına kendimi kitlemeyi düşünüyorum…