Ülke tarihinin en kritik seçimlerine iki ay kala iktidar iyice panikledi. Suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş isimlerle yakın temaslardan HÜDA PAR’la ittifak kurmaya kadar koltukta kalmanın her yolunu deneniyor. Siyaset bilimci ve sosyologlar, meselenin yalnızca oy devşirmek olmadığına dikkat çekiyor. Uzmanlara göre bu hamleler HÜDA PAR gibi yapılanmalar üzerinden topluma korku salmanın da bir aracı niteliğinde.

AKP için her yol mübah

Mehmet Emin Kurnaz

Ülkenin en kritik seçimlerine yaklaşık 2 ay kala iktidar tüm kozlarını masaya sürdü. Asgari ücret ve EYT düzenlenmesi gibi hamlelerle gelen kısmi toparlanma, ekonomik krizin devam eden etkisi ve deprem felaketinin ardından yeniden düşüşe geçti. Panikleyen iktidar, çareyi Cumhur İttifakı’nın sınırlarını genişletmekte buldu. AKP, MHP ve BBP’nin yanı sıra Vatan Partisi, cemaat ve tarikatlar eliyle devam eden ortaklık, Yeniden Refah Partisi ile dirsek temaslarını sürdürürken Hizbullah ile yakın olduğu iddia edilen HÜDA PAR da ittifaka dahil olduğunu açıkladı. Gelinen noktada Mehmet Ağar’dan Alaattin Çakıcı’ya, Sarallar yöneticilerinden HÜDA-PAR’a farklı kesimlerle temas halindeki iktidar, koltukta kalmanın her yolunu deniyor.


Son dönem öne çıkan bazı gelişmeler şöyle özetlenebilir:

•HÜDA PAR’ın Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, 14 Mayıs’ta Erdoğan’ı destekleme kararı aldıklarını bildirdi. HÜDA PAR Genel Başkanı Yapıcıoğlu, Hizbullah için "Bana göre terör örgütü değil" demişti. Öte yandan HÜDA PAR’ın parti programında anadilde eğitim, yerel yönetimlerde özerklik gibi MHP ile zıt görüşler yer alıyor.

•Cumhur İttifakı’na davet edilen Yeniden Refah Partisi’nin ittifaka katılmak için bazı şartlar sunduğu belirtildi. Bunlar arasında “LGBT derneklerinin kapatılması, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun maddesi olan 6284’ün kalkması, süresiz nafakanın kaldırılması, ahlak ve maneviyat öncelikli eğitim sisteminin getirilmesi" olduğu öne sürüldü.

•Ankara’daki JİTEM davasında savcı, aralarında eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın da bulunduğu tüm sanıklar için beraat kararı verilmesini talep etti. Mahkeme heyeti, sanık avukatlarının mütalaaya ilişkin yazılı beyanlarını sunabilmeleri için davayı 26 Mayıs’a erteledi.

•Türkiye’nin en büyük organize suç örgütleri arasında gösterilen Sarallara yönelik, 29 Haziran’da İstanbul merkezli 13 ilde yapılan operasyonla 47 kişi tutuklanmıştı. 7 Mart’ta ara karar açıklandı. Mahkeme heyeti, Saralların “yöneticisi” olduğu iddia edilen isimlerden Erdal Acar’ın da aralarında bulunduğu 21 sanık hakkında tahliye kararı verdi.

•Ülkeyi sarsan depremlerin ardından stadyumlardan yankılanan "Hükümet istifa" sloganları iktidarı korkuttu. Suç örgütü elebaşısı olmaktan hüküm giyen Alaattin Çakıcı, taraftarları tehdit etti.

•Abdi İpekçi cinayetinin faili Mehmet Ali Ağca’nın bir evdeki görüntüleri sosyal medyaya servis edildi. Bir evin içerisinde kaydedildiği düşünülen görüntülerde Ağca’nın çevresinde koruma görünümlü birçok kişi olduğu görüldü.

Sosyolog Yasin DurakSosyolog Yasin Durak



İLKESİZLİK ONLAR İÇİN DERT DEĞİL

HÜDA PAR’ın Cumhur İttifakı’na katılışını değerlendiren Sosyolog Yasin Durak, “Cumhur İttifakı’nın bileşenleri ideolojik savları açısından çelişkili olmakla birlikte, hizipsel çıkarlarını halkın çıkarlarından önde tutmaları ve ülkenin ikbalinden çok pastadaki paylarına odaklanmaları bakımından gayet ahenkliler. Zira Erdoğan için demokrasi kavramının bir retorikten öteye geçmediğini her biri çok iyi bilmekle birlikte, şu anda bu retorik de nefret söyleminden ibaret. Cumhur İttifakı unsurlarında bulunan siyasi tutarsızlık nefret söyleminde ortaklaşarak örtülmeye çalışılıyor bu nedenle” dedi. “Cinsiyetçi, ırkçı, mezhepçi argümanlarıyla adeta milliyetçi ve dinci bir kötülük salatası gibiler” şeklinde konuşan Durak, “Farklı hatlardan düşmanca tutumlarını, tüm şovenlikleriyle Erdoğan iktidarının devamına adayacak olan bu partiler, siyasi omurgasızlığın tarihini de yeniden yazıyorlar bu yüzden. Seçimi kazanmak için her şeyi yapabilecek bir aktöre amade kılınmış böylesi bir güzergâh, ilkesizliği ilke edinmeyi ön gerektirdiğinden hiçbiri kendi temsil ettikleri toplumsal gruplara dahi rasyonel bir çağrı yapamıyor. Yine bir ‘beka’ safsatasından öteye geçemiyorlar” ifadelerini kullandı.

NEFRET VE ŞİDDETTEN BAŞKA VAATLERİ YOK

MHP örneğinde olduğu gibi “Yargı istemediği bir karar verdi diye AYM üyelerini dahi ‘terörle’ suçlayacak ölçüye varan bir pişkinlik, değil halk, değil milliyetçi taban, kendi ülkücü kadrolarında dahi şüphe uyandırabilen bir etkiye sahip” değerlendirmesini yapan Durak sözlerini şöyle sürdürdü: “Aynı durum Erdoğan’a zaten kabul edeceğini bildiği şeriatçı talepleriyle yaklaşan Yeniden Refah Partisi ve BBP içinde geçerli. HÜDAPAR ise ‘3 sandalye karşılığında Kürt illerinde istediğin kargaşayı yaratırım’ diyor. Nefret ve şiddetten başka bir ortak vaadi bulunmayan bileşenler, devletin tüm olanaklarını kazanmak için seferber edeceğini bildikleri Erdoğan’dan nemalanmaya koşuyorlar. İlkesiz olmaları onlar için sorun değil, çünkü biliyorlar ki Erdoğan bu seçimi kazanmak için gerekirse Siyonistlerle bile işbirliği yapar.”

Akademisyen Fatih YaşlıAkademisyen Fatih Yaşlı



Akademisyen Fatih Yaşlı ise “Hizbullah’ın güçlenmesi ve Türkiye kamuoyunda bilinir hale gelmesi 1990’lı yıllara tekabül ediyor. Hizbullah bu dönemde JİTEM’le bağlantılı bir şekilde bölgede ‘faili meçhul’ cinayetler işlemeye başladı ve yüzlerce insan katledildi” dedi.

90’ların sonuna gelindiğinde devletin Öcalan’ın da yakalanmasının etkisiyle bu şebekeyi etkisizleştirme yönünde bir siyaset izlemeye başladığını söyleyen Yaşlı, “AKP’nin iktidara gelişinin ardından bölgede tekrar örgütlenmeye başlayan Hizbullah, bu sefer başka bir yöntem izlemeye başlayacak ve ‘sivil toplum’ alanına yönelecek, çeşitli dernekler aracılığıyla kendisini var edecekti. İşte HÜDA-PAR, örgütün yeraltından yerüstüne doğru çıkış sürecinin bir parçası olarak bu süreçte kuruldu. Partiyle örgüt arasında öyle doğrudan bir ilişki vardı ki parti, örgütün Türkçe adı olan ‘Allah’ın Partisi’yle aynı olması adına kendisine bu ismi seçti” diye konuştu.

“AKP’nin Kürt sorununa bakışına paralel bir şekilde HÜDA-PAR bölgedeki gücünü artırırken aynı zamanda yargı da bu sürece uygun bir şekilde cezaevindeki Hizbullahçıları saldı ve HÜDA-PAR’ı adeta bölgedeki doğal uzantılarından biri haline getirdi” diyen Yaşlı, “İşte şimdi tanıklık ettiğimiz ittifakı bu sürecin zirve noktası olarak değerlendirmek gerekiyor. HÜDA-PAR Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına desteğini açıkladı ve henüz resmileşmemiş olmakla birlikte bir ittifak kuruldu; böylece 90’larda en vahşice yöntemlerle yüzlerce cinayet işlemiş bir örgüt önümüzdeki yasama döneminde Meclis’te sandalye sahibi olacak” ifadelerini kullandı.

KORKU SALMA STRATEJİSİ

“Bu ittifakın içerisinde MHP ve BBP gibi ülkücü partilerin yer alması ilk bakışta çelişki gibi görünse de hepsinin ‘devlet’ ortak paydasında buluştuğunu düşündüğümüzde ortada bir çelişki olmadığını anlayabiliriz” değerlendirmesini yapan Yaşlı sözlerini şöyle sürdürdü: “Ülkücü hareket 12 Eylül öncesinde sola karşı sokağa sürülen paramiliter nitelikli bir güçtü, bir şiddet örgütüydü; legal kanadını HÜDA-PAR’ın oluşturduğu Hizbullah da 90’larda benzer bir görevle devreye sokuldu ve bu doğrultuda çok sayıda cinayet işledi. Geldiğimiz noktada Türk-İslam sentezi ile Kürt-İslam sentezinin ve iki siyasal şiddet örgütünün ‘AKP devleti’nin kurduğu ittifakın içerisinde yer alması bu nedenle pek şaşırtıcı değil. Ancak buradaki esas meselenin tek başına oy olmadığını, iktidarın halka ve toplumsal muhalefete korku salmak adına Türkiye siyasetinin en gerici ve en kanlı örgütlerinden birini ittifaka aldığını görmemiz gerekiyor.”

***

Ellerindekini kaybetmek istemiyorlar

AKP’nin İslâmcı yapılara iktidarının hiçbir döneminde uzak olmadığını söyleyen Akademisyen Yavuz Çobanoğlu, “Son 20 yıllık süreçte bu partiler ve arkalarındaki İslâmcı gruplar çoğu kez milletvekili, belediye veya Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde stratejik olarak AKP’yi desteklediler. Türkiye’deki siyasetin ruhuna uygun şekilde, aynı destekleri oranında da devletten ve belediyelerden birtakım yardımlar aldıklarını tahmin etmek de zor değil” değerlendirmesini yaptı.

Akademisyen Yavuz ÇobanoğluAkademisyen Yavuz Çobanoğlu



“İslâmcı gruplar gayrî resmî olarak AKP’nin daima yanındaydı” diyen Çobanoğlu, “Bugün sadece şunlar farklı olabilir: Önceden radikal talepleri AKP tarafından daha az kabul görüyordu, şimdi kabul ettirme şanslarını ‘pazarlık konusu’ yapabiliyorlar. Ve tabii ki artık resmî ittifak ortakları olarak vekil çıkarma şansları var. Dolayısıyla bu talepleri Meclis kürsüsünden dile getirme imkânına kavuşacaklar” ifadelerini kullandı.

“Bu da bize gösteriyor ki, dindarlaşma bir kere başladı mı bu durum bir süre sonra ‘yarışa’ dönüşür” diyen Çobanoğlu, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Eğer seçimler zamanında yapılır ve her şey ‘normal seyrinde’ giderse ki tersi de mümkün, hangi ittifak iktidara gelirse gelsin, en büyük tartışmaların sadece bir dinin bir mezhebine sınırsız serbestlik isteyen bu dinî gruplar ile evrensel insan hakları ve özgürlükleri savunanlar arasında olacağı tahmin edilebilir. Tabii eğer iktidardan düşerlerse bu yapıların devletten elde ettiklerini kaybetme korkusuyla daha da radikalleşeceklerini söylemek de mümkün. Ve en nihayetinde siyasetin dilinin sadece ‘dinî talepler’ etrafında döndüğü bir ülkede, kamusal haklar, emek, hak ve özgürlükler üzerine politika yapmak da giderek zorlaşacak. Dinselleşmenin neleri gölgelediğine ve önemsiz kıldığına bir de bu açıdan bakmak gerekli.”

***

Cinayetlerle gündeme gelmişti

•Gazeteci Halit Güngen, 2000’e Doğru dergisinde 1992’de Hizbullahçıların, Diyarbakır Çevik Kuvvet Merkezi’nde eğitildiğini yazdı. 21 yaşındaki Halit Güngen bu haberden iki gün sonra derginin Diyarbakır bürosunda öldürüldü.

•Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, Hizbullah’a yönelik çok sayıda operasyon yapmış, önemli kadrolarının yakalanmasını sağlamıştı. Okkan, 24 Ocak 2001’de emniyet müdürlüğüne 500 metre uzakta kurulan pusuda çapraz ateşle öldürüldü.

•İstanbul, Adana, Diyarbakır, Konya gibi pek çok şehirde insanlar, beton çivisi ve domuz bağıyla işkence yapılarak öldürüldü.