“Kadına karşı şiddette payımız nedir?” diye düşüneceklerine, Cumhurbaşkanlığı “Kadın Şiddetini Takip Merkezi” açtılar. Yani her zaman olduğu gibi, potansiyel katillere yönelik çalışma yürüteceklerine, öldürülen kadınlar üstünden teselli kampanyaları yürütüyorlar. Kadınları hedef haline getiren politikalardan vazgeçilmediği sürece  diğer her çözüm, çözüm değil topyekûn takıyenin âlâsıdır.

AKP’nin kadına karşı şiddeti teşvik paketleri

ŞAFAK PAVEY *

AKP’nin hayran olduğum en çarpıcı özelliği, ikiyüzlü politikaları son derece doğalmış gibi sunmasıdır. Kabul edelim ki bu konuda yetenekliler, kimse ellerine su dökemez.

Kadına karşı barbarlığın artışı, büyük oranda AKP’nin paralel sosyal politikalarının sonucudur. AKP her alandaki algı yönetimi ve ikiyüzlü politikasını, bu defa katledilmiş genç kızlar üstünden sahneye koyuyor.  “Kadına karşı şiddette payımız nedir?” diye düşüneceklerine, Cumhurbaşkanlığı “Kadın Şiddetini Takip Merkezi” açtı. Yani her zaman olduğu gibi, potansiyel katillere yönelik çalışma yürütecekleri yerde, öldürülen kadınlar üstünden teselli kampanyaları yürütüyorlar.

Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerde ortada olması gereken, hatta biraz canı sıkılıp “Yahu ben bu işi beceremiyorum” diye içi sızlayıp istifa etmesi gereken Bakan, bakanlığına gayet emin bir şekilde devam ederken bir de üstüne Cumhurbaşkanı, kadın hakları savunucusu kartvizitiyle ortaya çıktı. 

Katili besleyen zihniyete savaş açmak yerine, “ölmüş kadınların ardından teselli propagandasıyla” şiddet önlenemez. Ne diyelim, nato kafa nato mermer...  

İktidar, mezhebe dayalı bir ahlak anlayışını egemen kılınca, bu mezhepten olmayana saldırı ve barbarlık meşrulaşıyor. Günah ve suç kavramlarının anlamları politik olarak kasıtlı biçimde birbirine karıştırılıyor. Oysa bu karmaşanın düzeltilip; günahın ahirete, suçun fani dünyaya göre tanımlanması gerekmiyor mu?  

Siyasal İslam’ın doğasında olan kadın sorunu, yaygın kör fanatizm ve barbar şiddet, totaliter eğilim penceresinden kadın özgürlüklerini reddetmek ve kadın haklarını merkeze koyan seküler yapıyı ‘kafir’ olarak sunmakla birleşince; bu dalga, en aşağıdaki seçmen kitlesine kendi karısını kızını, kardeşini, eşini zapturapt altına almak; Aktroll linçinden öğrendiğimiz üzere “kafir kadınlara” tecavüz etmek, parçalamak, yakmak, öldürmek “meşrulaşmış” olarak dönüyor.

Kadınların başörtüsü takmak için köprülerde zincir yaptığı günlerden geride ne kaldı? Bütün kadın örgütlerinin, insan hakları savunucularının hiç yalnız bırakmadığı özgür giyim mücadelesinin ana aktörleri nerede? Henüz aralarından kimse, Suriye’yi Vahabileştirmek hırsı uğruna terör estirenler tarafından kafeslerde sirk hayvanı gibi gezdirilip, seks kölesi olarak satılan, işe yaramadıklarına dair ‘cihat bilirkişi raporu’ verildiğinde başları uçurulan binlerce Yezidi, Kürt, Türkmen, Arap kadın için, değil köprüde zincir kurmak, “Ne oluyor yahu” bile demeye tenezzül etmedi.

Mezhebe pek düşkün hükümetin kadın mezbahasına çevirdiği Güney sınırımızın birkaç adım ötesinde olanlardan dertlenen dini bütün kadın özgürlükçüleri göremiyoruz. Hak dediğin örtünmeye kadarmış. Öldürülmemeye, satılmamaya, seks kölesi olmamaya kadar değil…

Holdingler, yatlar, katlar, Hermesler, Gucciler, lüksün dibine vurmuşluğundan yıldızları bile sayılamayan otel maceraları... Hani bir hırka bir lokma, yeter ki “baş örtüp dinimiz yaşanacaktı.” Ne oldu mukaddes davaya? Hak arayanlar nasıl buralara vardılar, kadın şiddetini yaygın ve meşru kılan toplum mühendisleri oldular? Karşı mahalleden bunu soran var mı? Bu konuda fısıltı duyamıyoruz. Ağırbaşlı bir sükûnetle geçiştirme durumu söz konusu...

Siyasal İslam kendi gönüllüsüne istediği hayatı dayatmakta özgürdür. Ancak bu, dayatma altında yaşamak istemeyen kadına, bu hayata rızası olmayan kadına da baskı, taciz ve şiddet olarak geri dönmektedir. AKP’nin ileri gelenleri, bir beyin yıkama projesi olarak, bu ülkenin bütün yurttaşlarını kapsamayan bir dizi inancı ‘ahlaki değerler’ olarak pompalayınca, bu değerleri değil de küresel değerleri kabul eden kadınları gözlerini kırpmadan potansiyel ve kronik olarak tehlikeye atmışlardır.

Kadına sanatı, baleyi, şarkıyı, neşeyi, gülmeyi, dans etmeyi, kısa eteği en üst siyasi seviyeden günah ilan etmek; erkek ve kız öğrencileri daha anaokulundan itibaren ayırıp ortak sosyal yaşama yabancılaştırmak; bunlara uymayan kadınlara karşı şiddeti suç algısından çıkarıp, sevap algısına taşıyor. Bu politikayı yanlış bulanlar ise, ahlaksızlığı teşvik edenler olarak nitelendirilip sistematik sosyal linçe uğratılıyorlar.  

İşi kanunla çözermiş gibi yapmak, kanunları uyulması gereken ortak kurallar olarak algılamayan toplumlarda sakinleştirici hap görevi görüyor. Kural üstünden ortak yaşama temeli yerine; mezhep üstünden itaat toplumu inşa etmek; ensesti, tacizi, tecavüzü, cinayeti teşvik edici bir algı oluşturmaktadır.

İş cinayetlerinde sürekli hayatlarını kaybeden işçilerimize iş güvenliği getirmemeyi, yolsuzluk yapanı en yüksek mevkilere taşımayı, kamu kaynaklarını tek mezhebin yandaşına göre dağıtmayı ahlaksızlık saymayıp kadının başındaki örtüden bütün kadınların ahlakını tanımlayan, “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır” anlayışını çıkaran ve sürdüren teşvik, kadınlar için en yüksek seviyede can güvenliği riskidir.  

İktidarlarını saltanata çevirenlerin sonsuza kadar iktidar kalmaları için gelecek kuşakları zehirleyen eğitim sisteminin ilk hedefi de kadındır.

Kadına yönelik şiddeti cesaretlendiren, destekleyen, meşrulaştıran teşvik paketlerinden vazgeçmek yerine, teselli politikalarını medyaya sürerek kadına şiddete karşıymış algısı yaratmak nafile bir çabadır. Hükümetin canı gerçekten yansaydı, kadınları atış poligonu hedefi haline getiren politikalarını acilen değiştirmesi gerekirdi. Başka her çözüm, çözüm değil topyekûn takıyenin âlâsıdır.  

***

Kadına sanatı, baleyi, şarkıyı, neşeyi, gülmeyi, dans etmeyi, kısa eteği en üst siyasi seviyeden günah ilan etmek; erkek ve kız öğrencileri daha anaokulundan itibaren ayırıp ortak sosyal yaşama yabancılaştırmak; bunlara uymayan kadınlara karşı şiddeti suç algısından çıkarıp, sevap algısına taşıyor. Bu politikayı yanlış bulanlar ise, ahlaksızlığı teşvik edenler olarak nitelendirilip sistematik sosyal linçe uğratılıyorlar. 

* CHP İstanbul Milletvekili