Toplumun her kesiminin kendi bağımsız gücüyle parlamentoda temsil edilmesine olanak tanıyacak kurucu meclisi öncelikli görev olmalı. Solun temel değerleri olan emek, laiklik ve bağımsızlıkla emekçilerin özlemleri bugün çok daha güçlü bir ilişki içerisine girmeye adaydır.

AKP’siz Türkiye nasıl kurulacak?
Fotoğraf: BirGün

SEÇİMLERE DOĞRU SOL BAKIŞ - 5

BirGün Politika Kolektifi

Seçimin nasıl kazanılabileceği meselesi önümüzdeki altı ayın en önemli başlığı. O kadar önemli olan bir başka mesele ise muhalefet güçlerinin iktidarı kazandığı dakikadan sonra Türkiye’yi nasıl bir geleceğin beklediği olacak. Seçimin nasıl kazanıldığı, geleceğin nasıl kurulacağını da şekillendirecek. İktidardan masa pazarlıklarıyla, ‘tek adama karşı tek adam’ siyasetiyle kurtulabilmek mümkün gözükmüyor. Ülkenin bugün en sıcak gündemi olan ekonomik krize karşı, emekçilerin yaşamlarını, adil bir toplumsal bölüşümü düzenleyen bir program, muhalefetin ufkunun dışında kalıyor. İktidarın gönderilebilmesi için tüm muhalefet güçlerinin ortak ve aktif mücadelesi mecburiyet olarak ortaya çıkıyor. Aynı şekilde dikkat çekilmesi gereken bir başka mesele de AKP sonrası Türkiye’nin yeniden kuruluşunun da yine en geniş toplumsal muhalefetin sol bir programı ile mümkün olduğu.

***

SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen: Ülkenin kaderi bizim sorumluluğumuzda

Seçim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

SOL Parti en yakın politik görev olarak önüne İslamcı faşist diktatörlüğün yıkılmasını koyuyor. Son derece küçük bir azınlıktan oluşan bu haramiler oligarşisinin ülkenin tüm birikimlerini tekelinde topladığı böyle bir rejim, yoksulluk ve adaletsizlikten başka bir şey vaat etmediği işçi sınıfı ve yoksul köylülerin, Alevi’si, Sünni’siyle, Türk’ü, Kürt’üyle tüm ezilen emekçi halk kesimlerinin en kötü ve en tehlikeli düşmanıdır.

Cumhuriyet’in ilerici birikimlerini büyük oranda tasfiye ederek kurulan bu rejim tarikatlardan bölgemizde ittifak içinde olduğu cihatçı çetelere ve Diyanet’ten Saray eliyle kurulan vakıflara kadar gericiliğin ve tüm toplumu baskı altında tutmaya çalışan taassup dalgasının en güçlü dayanağı konumunda.

Bu apaçık ortada olan gerçekler ve 20 yıldır yaşadığımız her şey yapılması gerekenler konusunda hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık olmalı. Böyle bir tavır, AKP’ye hiçbir açık kapı bırakmadan hiçbir muğlaklık yaratmadan muhalefet güçlerinin net ve ortak tutumu olarak ortaya konulmalıdır.

SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyenSOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen

Muhalefetin yapısı ve politikaları yeterli olacak mı?

6’lı Masa’nın sağ liberal çizgisi onun son derece dar sınırlarını da belirliyor. Başörtüsü üzerinden açılan anayasa kapısının tüm yıkıcı sonuçları ortadayken Suriye üzerinden -hem de bir seçim manevrası olduğu açık olan- savaş politikalarına destek bu sınırları gösteriyor. Sosyal bir bunalım içindeki toplumun sorunlarına sahip çıkmakta gösterilen basiretsizlik de sonuçta neoliberal sisteme olan bağlılığın bir sonucu. Öte yandan Cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerindeki kilitlenme ağırlıkla AKP sonrası için bir iktidar paylaşımına ilişkin bir çelişki olarak öne çıkıyor. Hem böylesi bir sorumsuzluk hem de politikalardaki vasatlık geniş toplum kesimlerinde giderek de büyüyen bir tereddüde yol açıyor.

Olağanüstü koşullarda ilerleyen süreç bunun çok ötesinde bir politika ve mücadeleyi zorunlu kılıyor. Bunlar da ancak ilerici toplumsal muhalefet güçlerinin yapabilecekleri şeylerdir.

AKP karşısında onu yenebilecek çok büyük bir devrimci direniş birikimine sahibiz. Daha dün önlerine kurulan barikatı aşarak yürüyen kadınların, artık bu rejimde yaşamanın her biri için kâbusa dönüştüğü gençlerin ve nefes alamaz hale getirilmiş tüm emekçilerin aktif mücadelesiyle başarmak mümkün. AKP’yi sadece seçimde değil sonrasında 20 yıllık tahribatlarını ortadan kaldırarak gerçekten yenmenin yolu da ancak bu güçlerin mücadelesinin sonucu olabilir.

Bu yüzden ülkenin kaderini hiçbir masanın kararına bırakmayacak kararlı bir mücadeleyi örgütlemek bizim sorumluluğumuz. SOL Parti bu zorlu sürecin tüm etaplarında, toplumsal bir mücadele seferberliğini örgütleyerek sokaklardan, seçimlere ve seçim güvenliğine kadar her alanda tüm ilerici toplumsal muhalefet güçleriyle birlikte bu sürecin aktif bir öznesi olacak. Fatsa’dan Uşak’a uzanan ve binlerce yoksul köylünün meydanları doldurduğu mitinglerle yaptığımız mücadeleyi şimdi de sokak sokak örgütlemeye başladığımız ‘AKP’yi Gönderelim’ çağrısıyla ve elbette Sosyalist Güç Birliği’yle büyüterek sürdüreceğiz.

Muhtemel bir iktidar değişikliği sonrası geçiş dönemi için neler söylersiniz?

12 Eylül cuntacılarının belirlediği bir siyaset düzeni kırk yıldır sürüp geliyor. Parlamenter sisteme dönüşün bu siyaset düzenin demokratikleşmesi için yeterli olmayacağı açık. Parti başkanın aşırı yetkilerle donatıldığı siyasi partiler düzeni siyaseti bir takım tek adamlar egemenliği altına sokuyor. Bizim Başkanlar Kurulu üzerinden kolektif bir sözcülük yapımız bugün SOL Parti’nin en ayırt edici yanlarından birisi olmakla birlikte bu siyaset düzeninin de kökten reddedilmesini temsil eder. Başkanlık sistemine karşı çıkan partiler de kendi partilerindeki tek adam düzeninin izlerini silerek işe başlarlarsa bu konuda daha inandırıcı olurlar.

Öte yandan cuntacıların solun gelişmesine karşı bir tedbir olarak düşündükleri yüzde 10 barajından seçimlere katılmak için konulan örgütlenme barajına kadar bir dizi anti-demokratik yasa halen varlığını koruyor. Muhalefet partilerinin hiçbirinin de -herhalde onların da işine geliyor olsa gerek ki- bir sorun olarak görmediği baraj sistemi solun kendi bağımsız gelişiminin ve toplumun siyasete katılımının önündeki en önemli engellerden birisi olarak duruyor. Bu durum solu parlamento temsili için başka partilerin kimliğinin altında seçimlere katılmaya zorluyor. Bu da başka siyasi anlayışların baskısı altında solu kimliksizleştiren ve kişiliksizleştiren bir deformasyona yol açıyor. Birçok başka gerekçeyle birlikte solun anlamlı bir toplumsal güç haline gelememiş olmasında bunun da çok önemli bir etkisi olduğunu düşünüyoruz.

Bir geçiş süreci için toplumun her kesiminin kendi bağımsız gücüyle parlamentoda temsil edilmesine olanak tanıyacak barajsız bir seçim sonucunda oluşacak kurucu meclisi öncelikli görev olmalı.

Kuvvetler ayrılığına dayanan, halkın söz, yetki ve karar süreçlerine dahil edildiği, yerel yönetimlerin ve yerinden yönetim anlayışının temel alındığı yeni bir düzen kurulmalı. Bu yolda 12 Eylül faşist anayasasının bütün hükümleriyle siyasi partiler ve seçim yasası başta olmak üzere tüm anti-demokratik yasalar kaldırılmalıdır. İfade ve örgütlenme özgürlüğünün her düzlemde geliştirilmesi ve gerçek bir demokrasinin tüm yasal düzenlemeleri sendikaların, meslek örgütlerinin, toplumsal muhalefet güçlerinin ve tüm halkın katıldığı demokratik bir süreçle oluşturulmalıdır.

Böyle bir demokratik dönüşüm söz konusu olacaksa bu ancak hakları ve özgürlükleri için örgütlenmiş toplumun eseri olabilecektir. Ülkemizin bu rejimden kurtularak eşitlik ve özgürlük temelinde laikliğin, bağımsızlığın ve barışın egemen olduğu bir ülke olarak yenwiden kurulması da ancak devrimci toplumsal bir dalganın üzerinden yükselecek solun yapabileceği bir şeydir.

***

Türkiye Komünist Hareketi Genel Başkanı Aysel Tekerek: Gerçek çözüm solun programı

Türkiye olağanüstü bir seçime gidiyor. Bu mevcut durumu ve muhalefetin siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkemizin önündeki seçimler Türkiye tarihi açısında önemli bir yerde duruyor kuşkusuz. Sermayenin çıkarları doğrultusunda AKP eliyle Türkiye’nin getirildiği nokta adlı adınca bir istibdat rejimi olarak şekillenmiştir. Bunun pratik sonuçları ise açıktır: Ekonomik krizin derinleşmesi, işsizlik ve yoksulluğun tavan yapması, emperyalizme tam boy bağımlılık, laikliğin tasfiyesine dair atılan adımlar ve tüm toplum üzerinde yaratılan baskı ortamı. Bunların hepsinin emekçilerin çıkarları ve insanca yaşamaları ile uzaktan yakından ilgisi olmadığını bu noktada ifade etmek gerekir. Bugün mevcut durum bu anlamda Türkiye toplumunu daha büyük bir karanlığın beklediği bir yöne çekiyor. İşte tam da böylesi bir uğrakta düzen muhalefeti yine sermayenin çıkarları doğrultusunda düzenin restorasyonu programını temsil ediyor. AKP’nin içinden çıktığı Milli Görüş çizgisi temsilcisi Saadet Partisi, AKP’nin içinden çıkan DEVA ve Gelecek Partileri, MHP’den kopan İYİ Parti ile ittifaka dayalı Millet İttifakı’nın siyasal ekseni sağ bir çizgide şekillenmektedir. Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinden yarattığı zafer beklentisi toplumsal alanda AKP’nin yenilmesi anlamında önemli bir noktaya işaret etmekle birlikte, bunun pratik sonucu olan düzenin restorasyon arayışında emekçilerin çıkarları adına bir şey çıkmayacaktır.

Türkiye Komünist Hareketi Genel Başkanı Aysel TekerekTürkiye Komünist Hareketi Genel Başkanı Aysel Tekerek

Ülkede yaşanan krizli durumdan çıkış sizce nasıl bir siyasetle mümkün?

Öncelikle sol, sosyalist siyasetin yükseltilmesi gerektiğini söylememiz önem taşıyor. Solun temel değerleri olan emek, laiklik ve bağımsızlık ile ülkemiz emekçilerinin özlemleri bugün çok daha güçlü bir ilişki içerisine girmeye adaydır. Krizin altında ezilen, laikliğe sahip çıkmak isteyen, bağımsız Türkiye hayali kuran ve AKP’nin yirmi yıllık iktidarından bıkmış tüm insanlarımız için solun programı gerçek bir seçenek olarak devreye girebilir. O açıdan özellikle Millet İttifakı’nın temsil ettiği restorasyoncu sağ eksenin dışında solun güçlenmesi düzen değişikliği talebinin de güçlenmesi anlamına gelecektir. Bunun kendisi krizden çıkışın en önemli adımlarından biri olarak görülebilir. İstibdat rejimi, sermaye düzeni ve emperyalizmle hesaplaşma solun yani bizlerin işidir. Bunun içinse üzerinde düzen muhalefetinin gölgesini istemeyen sosyalist hareketin kendi bilek gücüne güvenerek bağımsız hattını inşa etmesi açısından büyük bir fırsat yakalamış durumdayız. Sosyalist Güç Birliği, seçimler öncesinde, seçim platformunda ve seçimler sonrasında tam da bu misyon ve vizyonla hareket edecek, bu dönemi kazanacaktır.

***

Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz: En geniş halk ittifakını kurmalıyız​

HDP’nin 2010 referandumundaki gibi bağımsız kalma ya da üçüncü bir seçenek sunması gibi yönelimler konuşuluyor mu Emek ve Özgürlük ittifakı içerisinde?

Bizim Emek Partisi olarak kendi genel kurulumuz karar alıcı organımızdır. Henüz seçimlerle ilgili bir taktik belirlemiş değiliz. Önceliğimiz halkın acil talepleriyle bir ittifak çerçevesi oluşması. Bunun içerisine seçimler bir mücadele sahası olarak dahildir. EMEP’in bu konuda açıklanmış bir tutumu yok. Böyle olduğu içindir de Emek ve Özgürlük İttifakı toplantılarında bir seçim gündemi açılmış değil. Seçim sadece seçim güvenliği başlığı içerisinde konuşuluyor, siyasi gündemlerin seçime etkisi üzerine konuşuluyor. Henüz adaylık üzerine bir toplantı olmadı. Dolayısıyla Emek ve Özgürlük İttifakının da henüz bir seçim stratejisi bulunmuyor. Başkaca partilerin bu konuda açıklamaları olabilir ancak onlar kendilerini bağlar. HDP için de bu geçerli. Onlar da kendi düşüncelerini açıklayabilir ama henüz masaya bir gündem olarak gelmedi.

Biz şu an tüm dikkatlerin mücadele sahasında olması gerektiği görüşündeyiz. Bunun bir ayağı Birleşik Emek Cephesinin yaratılması diğer ayağı da demokrasi güçlerinin birliğinin yaratılmasıdır.

Emek ve Özgürlük İttifakının yayınladığı deklarasyonda tüm ittifakı bağlayan bir çizgi var. Bu çizgiden bağımsız hareket etmemek hayırlı olur. Burada çizgi başkanlık sistemi ve tek adam yönetiminin sona ermesi. . Tek adam yönetimini geriletmek için Millet İttifakı, Emek ve Özgürlük İttifakı, Sosyalist Güç Birliği ve diğer kesimler; açıkça bu rejimi gereksiz kılacak bir aday ortaya çıkarsa bu desteklenebilir. Ben Güç Birliği içerisindeki partilerle olan hukukumuza dayanarak söyleyeyim, tek adamı göndermek için ortaya çıkan kombinasyona hep beraber bakarız. Emek ve Özgürlük İttifakı içerisindeki partilerle de benzer olgular etrafında buluşuyoruz.

Zaman zaman özellikle İYİP’i masaya çekebilmek için ‘Erdoğan başkanlık rejiminden vazgeçebilir’ gibi yorumlar yapılıyor. Meseleyi başkanlık rejiminden parlamenter rejime geçiş olarak mı ele alıyorsunuz yoksa doğrudan Erdoğan’sız bir gelecek olarak mı?

AKP ve MHP bloku ve 20 yıllık AKP iktidarı ile hareket edilemez. Fakat parlamenter sistemden geçiş sözü verseler bile biz desteklemeyiz. En azından EMEP olarak biz bu noktadayız. Gördüğüm kadarıyla ittifakımız da bu netlikte.

Emek Partisi Genel Başkanı Ercüment AkdenizEmek Partisi Genel Başkanı Ercüment Akdeniz

Adaya ilişkin tutumunuz, muhalefetin çıkaracağı adaya göre mi şekillenecek?

Biz en başından beri en geniş halk ittifakı tarif ediyoruz. Emek ve Özgürlük İttifakı kuruluşunu ilan etti ama genişleme amacı güdüyor. Bu ittifak en geniş ittifak anlamına gelmiyor. Parlamento seçimleri açısından da bunlar önümüze geldiği zaman oluşabilecek olasılıkları düşünmek gerekiyor. Emek ve Özgürlük ittifakını da Güç Birliğini de kapsayan bir aday da çıkarılabilir, üçüncü bir aday olarak. Halkın adayını çıkarabilme yönünde güçlü bir irade çıkarsa; buna mukabil olarak Millet İttifakı da son derece başarısız, halkın istemediği aday çıkarırsa birinci turda kendi adayımızı çıkarabiliriz.

Millet İttifakı’nın kendi içerisindeki tartışmalar, muhalefetin süreci nasıl yürüttüğünü düşünüyorsunuz?

Bizim açımızdan temel mesele halk egemenliği. Bu halk egemenliğinin ana konularından birisi ilk olarak; TBMM her ne kadar çok önemli olsa da bu meclisin yerellerden başlayan konseyler yoluyla tüm halkın söz sahibi olduğu bir halk örgütlenmesiyle taçlandırılmasıdır. İkinci olarak, demokratik bir anayasa ihtiyacı var şu an Türkiye’de. Biz Millet İttifakı’nda böyle bir geçiş süreci iradesi görmüyoruz. İttifak yapmamamızın temelinde böyle bir ayrım var. Fakat tek adam rejimine son vermek için ittifak yapmamız da gerekmez.

***

akp-siz-turkiye-nasil-kurulacak-1092952-1.

BirGün Politika Kolektifi: Dönüşüm sol bir programla mümkün

Seçimlere Giderken Sol Bakış yazı dizimiz tüm toplumsal kesimlerden önemli bir ilgi gördü. Diziye katkı koyan tüm parti temsilcilerine, aydın ve yazarlara teşekkür ediyoruz. Malum, seçimlere sayılı haftaların kaldığı bir kritik bir sürecin içindeyiz. Sol Bakış yazı dizimiz boyunca da seçimlerde izlenmesi gereken siyasete ve muhalefetin zaaflarına dikkat çekmeye çalıştık. Bu sürecin görev ve sorumluluklarıyla izlenecek siyasetlerin ortaya konulması bakımından zengin katkılarla dolu bu dizi boyunca tüm muhalif güçlerin dikkate alacağı tartışmalar yapıldı.

Seçimlerin ülkenin kaderindeki hayati önemi herkes tarafından vurgulanıyor. Görüşlerini aldığımız tüm isimlerin yaptığı bu ortak vurgu seçimlerde nasıl bir siyaset izlenmesi gerektiğini de ortaya koyuyor. Yazı dizimizin de ortaya çıkardığı üzere, bu noktada iktidarın muhalefet içine yönelmiş hamlelerinin önünü tümüyle kesmek için, muhalefetin tüm parçalarının AKP’ye açık tüm kapıları kapattığı kararlı bir tutumun zorunlu olduğu da önemli bir uyarı olarak öne çıkıyor. Bir başka önemli uyarı da muhalefetin bir tür cennetten kendine yer ayırma yarışı içinde sürüklendiği rehavete ve bunun yarattığı iç çelişkilere ilişkin yapılan uyarılar oldu. Hiç kuşku yok ki AKP’nin tüm çürümüşlüğüne ve çöküşüne karşın halen iktidar potasında kalabiliyor olmasını sağlayan şeyin, muhalefetin sağcılığı ve sorumluluktan uzak bu tür anlayışları olduğunu söylemek mümkün.

Bu zaafların ortadan kaldırılmasının ise toplumsal muhalefetin sürecin aktif bir unsuru haline dönüşmesiyle mümkün olduğu da bir başka önemli vurgu oldu. Rejime son verecek bir iradenin ortaya çıkabilmesi ancak kadınların, gençlerin, işçilerin, emekçilerin ve tüm ezilenlerin aktif bir mücadelesini zorunlu kılıyor. Muhtemel bir iktidar değişikliği sonrasında başlayacak olan zorlu geçiş sürecinin emekten ve özgürlükten yana bir dönüşüme kapı aralaması da yine böyle bir muhalefet gücüne bağlı olacak.

Yaptığımız söyleşilerin ortaya çıkardığı bir başka önemli konu da AKP sonrasındaki geçiş sürecinin nasıl bir programla yürütülmesi gerektiği oldu. Muhalefetin sağcı ve restorasyoncu programının ülkenin bugünkü sorunlarını çözemeyeceği ortaya kondu. Ülkenin en önemli sorun başlıkları olarak ortaya konan bölüşüm, gericilik, demokrasi gibi başlıklarda laik, kamucu, bağımsızlığı temel çizgisine alan bir program ihtiyaç olarak işaret edildi.

Ülkenin tek adam rejiminden çıkışı ve geçiş sürecinin ortaya koyduğu sorumlulukların bir parçası olarak, ilkini gerçekleştirdiğimiz bu yazı dizilerimizi başka başlıklarda, somut sorunları tartışmak üzere sürdüreceğiz. Yazı dizimize gösterdikleri ilgi sebebiyle okurlarımıza teşekkür ederiz.