AKP’nin arka bahçesi taşra üniversitelerini kaleme alan Tuğba Tekerek, “Taşrada üniversite olmaz demiyorum. Ama öğrencilerin hayalleriyle oynanıyor ve devasa bir kamu kaynağı heba ediliyor”

AKP’nin taşra üniversiteleri
Fotoğraf: BirGün

Eda Köprü YILMAYAN

Gazeteci Tuğba Tekerek ‘Taşra Üniversiteleri’ kitabıyla 47. Sedat Simavi Ödülleri'nde, sosyal bilimler dalında övgüye değer bulundu. Tekerek kitabında üniversitelerin AKP’nin arka bahçesi haline nasıl geldiğini sekiz yıllık bir saha çalışmasıyla inceliyor. 

TAŞRA ÜNİVERSİTELERİ
Tuğba Tekerek
İletişim Yayınları, 2023

2006-2008 yılları arasında “her ile bir üniversite” hedefiyle yola çıkan iktidar bırakın nitelikli eğitim vermeyi Tekerek’in de çalışmasında ortaya koyduğu gibi Türkiye’nin köklü üniversitelerini taşralaştırmaya çalışıyor. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, 18-22 yaş arasındaki gençlerin %44’ü bir yükseköğretim programına kayıtlı, yani neredeyse her iki gençten biri üniversiteli.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dönemin Alman Başkanı Merkel’e üniversiteli genç sayımızla övünürken ülkenin ücra yerlerinde gençler o alanda eğitimi olmayan hocalardan hatta bazen lise öğretmenlerinden ders alıyor. Giresun Üniversitesi’nde moda tasarımı, kumaş bulmanın imkansız olduğu Şebinkarahisar ilçesinde veriliyor. Munzur Üniversitesi Psikoloji Bölümünde bu alanda eğitim almış tek bir öğretim üyesi dahi yok! Örnekler bununla da sınırlı değil. Bazı öğrenciler yüksek not almak için sınavda her şeyi dine bağladıklarını anlatıyor. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi tarafından yapılan uluslararası Ahmed-i Hani sempozyumlarının düzenleme kurulunda ise il müftüsü bulunuyor. AKP taşra üniversitelerinde kadroya aldığı öğretim üyeleriyle kendine AKP’li profesörler ordusu yaratırken kitabın ilk basımının yapıldığı günden bugüne eğitimdeki veriler durumun vahametini ortaya koyuyor. Biz de Tekerek’le kitabından yola çıkarak taşra üniversitelerini ve yerelden merkeze doğru tüm üniversite sisteminin içinin nasıl boşaltıldığını konuştuk.

Tuğba Tekerek

>> Taşralaşmayla neyi kast ediyorsunuz? Üniversitelerin taşralaşması ne demek?

Taşrayı bir küçümseme ifadesi olarak kullanmıyorum. Taşra ile kast ettiğim küçük şehirler. Bu küçük şehirler de genellikle üniversite açılması için uygun olmayan yerler. Hoca bulmak kolay değil ya da bir üniversite öğrencisinin kendisini besleyebilmesi için tiyatroya, sinemaya gidebileceği yerler yok! Stajını yapabileceği, sektörle bağlantı kurabileceği yerler yok! AK Parti iktidarındaki yönetim sonucunda genellikle niteliksiz eğitim verilen, nitelikli araştırmalar yapılmayan yerler. Üniversitelerin taşralaşmasıyla bu niteliksizleşmenin ülke çapına yayılmasını kast ediyorum.

>> Saha çalışması yaptınız, üniversitelere gidip akademisyenlerle, öğrencilerle görüştünüz. Bu çalışmayı yaparken yola çıkış amacınız neydi? Ne tür sonuçlar elde ettiniz?

Kitap fikri ilk olarak gazetede çalışırken bir haber vesilesiyle Anadolu’daki akademisyenleri aradığımda oluştu. İstanbul ve Ankara’da bildiklerimizden çok farklı şeyler anlatıyorlardı. Başta üç aylık bir araştırma ve beş yazılık bir yazı dizisi planlamıştım ama içine girdikçe araştırma dallanıp budaklandı. Süreçte en çok şaşırdığım anlardan biri; fen bilgisi öğretmenliğinde okuyan bir öğrencinin, fizik dersine ilkokuldan bir hocanın girdiğini söylediği andı. Anadolu’daki üniversitelerde ne oluyor diye bakmak için yola çıktım neticede yükseköğretimde siyasi motivasyonun çok baskın olduğunu, bunun sonucunda da Türkiye’de üniversite sisteminin can çekişmekte olduğunu, ülke için çok kritik olan bir şeyi kaybetmek üzere olduğumuzu, gördüm.

>> Cumhurbaşkanı Erdoğan vaktiyle Alman Başkanı Merkel’e 8.400.000 üniversite öğrencimiz var demişti. Gazetemizde geçen hafta yayımlanan Mustafa Kömüş imzalı haberde ise YÖK için aslında okur yazar olmanın yettiğini görüyoruz. Yani Türk Dili Edebiyatı bölümüne eksi 7,5 netle ya da biyolojiye eksi 3 netle öğrenci alınabiliyor. Bu sizi şaşırtan bir şey olmasa gerek. 

Bu noktada Birgün Gazetesi’ndeki iki meslektaşımı, Mustafa Kömüş ve Mustafa Mert Bildircin’i selamlamak isterim. Yıllardır eğitim haberi yapıyor, bu konuda önemli bir bilgi havuzu oluşturuyorlar. Kitabımı yazarken onların haberlerinden çok faydalandım. Eksi netler konusuna gelince, bu bize bazı yerlerde eğitiminin içinin ne kadar boşaltıldığını, ne kadar kâğıt üzerinde kaldığını gösteriyor. Öğrenciler, üniversite eğitimi almaya yetecek bir donanımla üniversiteye gelmiyorlar, malesef pek bir şey öğrenemeden de mezun oluyorlar. Bir akademisyen bana “Biz ders anlatıyor gibi yapıyoruz, öğrenci ders dinliyor gibi bile yapmıyor” demişti. Hocalar öğrenciye ödev olarak bir makale okumasını söylediklerinde öğrenci o makaleyi okumuyor, okuyamıyor ve ayrıca okumadığı için de bir mahcubiyet duymuyor. Bilmenin, okumanın, öğrenmenin bu kadar değersizleştiği bir öğretim sisteminden bahsediyoruz. Üniversite kampüslerine gittiğinizde pek çok erkek öğrencinin defter, kitap taşımadığını görüyorsunuz. Bir öğrenci “Dört yıl okudum ama defterim, kalemim olmadı” demişti. Dolayısıyla eksi 7,5 net her şeyin ne kadar kâğıt üstünde olduğunu gösteren bir örnek. Yıl yıl da bu eksi netler artıyor.

“DEVASA BİR KAMU KAYNAĞI HEBA EDİLİYOR”

>> Sizce taşrada üniversite olmamalı mı?

Taşrada üniversite olmaz diye toptan kestirip atmıyorum. Taşrada üniversiteler bugünkü haliyle de bazı gençlerin meslek sahibi olmasına imkân sağlıyorlar. Özellikle yoksul öğrencilerin eğitime erişimini, muhafazakâr ailelerdeki kız öğrencilerin farklı bir ortama girmesini sağlıyorlar. Ama bu üniversiteler genellikle gerçek anlamda nitelikli eğitim vermekten çok uzak. Buralarda öğrencilerin hayalleriyle oynanıyor ve devasa bir kamu kaynağı heba ediliyor. Elbette Giresun’daki bir öğrenci de moda tasarımı okusun ama o bölümü doğru dürüst hocalarla okumayacaksa ya da kumaş bulamayacaksa o zaman aldığı eğitim, eğitim değil! Tüm gençler iyi bir eğitim almayı hak ediyor. Fakat dört işlem bilmeyen öğrencinin üniversiteye taşınması, boş kadrolarla eğitim verilmesi sistemi çürütüyor.

>> Taşradaki üniversitelerin aslında oradaki çıkar gruplarına ekonomik anlamda yaradığını görüyoruz. Bu kadar çok üniversite açılmasının, her ilde, ilçede üniversite olmasının sebebi neydi? AKP neyi dönüştürmeyi hedefliyordu?

Bu üniversitelerle küçük şehirlerde ekonomik hareketlilik sağlamak hedefleniyor. Ayrıca ihaleler yoluyla AK Parti’ye yakın sermaye sahiplerine kaynak aktarılıyor. Bu üniversiteler insanlara iş kapısı da oluyor. Örneğin üniversiteye temizlikçi alınacağı zaman Giresun Üniversitesi’nde tören yapılıyor, rektör açılış konuşması yapıyor. Temizlikçi adayları kurayla seçiliyor ve sonra mülakatla kadroya alınıyor. Taşraya üniversite açmanın ardındaki bir başka motivasyon da dindar ve milliyetçi gençler yetiştirmek ya da en azından gençleri kontrol altına almak. AK Parti bu şekilde gençlerin başka dünyalara uzanmalarını ve örgütlenmelerini engelliyor.

>> Peki bu okullardaki akademisyenlerin durumu nedir?

AK Parti aleyhine bir tweet atmışsanız araştırma görevlisi kadrosuna girmeniz çok zor ya da kadın meselesini, Ermeni veya Kürt meselesini AK Parti perspektifine uymayacak şekilde çalışıyorsanız hak ettiğiniz doçentlik ünvanını almanız yıllar sürebilir. Böyle bir ortamda akademisyenler araştırmalarını özgürce yapamıyor, derslerini özgürce anlatamıyor, bir akademik etkinlik yaparken düşündükleri ilk husus “AK Parti rahatsız olur mu?” oluyor. Taşra üniversitelerinde yurtiçi ve yurtdışında iyi eğitim görmüş çoğunluğu genç nitelikli akademisyenler de var. Onlar yer yer eğitimin niteliğini yukarıya çekiyorlar ama alanları çok sınırlı. AK Parti’nin sıkıca kendine bağladığı  yöneticilerin altında çalışmak zorunda kalıyorlar.

İLAHİYATÇI REKTÖRLER

>> AKP’nin her ile bir üniversite hedefinin yetmediğini görüyoruz. Her kampüse bir cami hedefliyorlar ve araştırmanızda sınıfların kapatılıp mescit yapıldığını ya da kütüphanenin camiden çok sonra yapıldığını görüyoruz. Taşra kampüslerinde din mekanizması nasıl işliyor?

İnsanlar dindar olabilirler, günlük mesaileri içinde namazlarını kılmak isteyebilirler, bunun için de bazı mekansal düzenlemeler yapılabilir Ama Batman’da kapasitesi kampüsteki öğrenci ve hoca sayısından fazla olan bir cami yapılıyor. Türkiye’nin üçüncü büyük camisi bir üniversite kampüsüne, Uludağ Üniversitesi kampüsüne yapılıyor. Bu camiler sadece namaz kılınan yerler değil, içinde konferans salonu, kütüphane, ebru salonu da olan kompleksler olarak tasarlanıyor. Uludağ Üniversitesi’ndeki caminin inşaatı tamamlandığında en büyük konferans salonu camide olacak. Taşra üniversitelerinde ilahiyat fakültelerinin ağırlığı, yaygınlığı da çok önemli. İlahiyatçı hocalar diğer fakültelerde öğretim üyesi oluyorlar. Rektörlerin yedide biri ilahiyatçılardan oluşuyor. Müfredat, kampüs, yurtlar dindar nesiller yetiştirme hedefi gözetilerek dizayn ediliyor. Dersim, Alevi şehri, oradaki Munzur Üniversitesi’nde de cami var. Bazı üniversitelerde ramazan ayında yemekhane kapatılıyor. Tüm bunlar olurken, bu kampüslerde dindar olmayan akademisyenlerin, öğrencilerin kendilerini rahat hissetmesi çok mümkün değil.

>> "Kemalizm virüstür. Mustafa Kemal Atatürk şu anda olsa, bu devirde yaşasa Tayyip Erdoğan'ı desteklerdi" diyen Selman Öğüt İstanbul Esenyurt Üniversitesi Rektörlüğü'ne atandı. Bununla ilgili bir şey söylemek ister misiniz?

Türkiye’de üniversitelere rektör atanırken, bakılan ilk husus o kişinin  üniversiteyi iyi yönetebilecek donanıma sahip olması değil, birinci öncelik, kişinin siyasi iktidarla iyi geçinebiliyor olması. Bu açıdan bakınca Selman Öğüt’ün atanması şaşırtıcı değil, ama bu ülkede eğitimin, gençlerin, bilimin nasıl kolayca feda edilebildiğine dair çarpıcı ve acı bir örnek.